Aşk’ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk.
Ya tam ortasındasındır, merkezinde,
Ya da dışındasındır, hasretinde...
Elif Şafak/Aşk
Bizim âşıklar Defne ve Ömer;
aşk’ın ne merkezine varabildiler ne de dışında kalabildiler. İki ileri
bir geri gidip geliyorlar ve bu sürüncemenin mimarı bizim iki yüz bin mağduru
Defo!
Artık ben ciddi ciddi, Ömer için üzülmeye başladım. Adam
doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor dolmuyor. Defne’nin bu gelgitleri kişilik
bozukluğu teşhisi koyma noktasına getirtti beni. Defne’ye hak verdik çoğu kez. Evet, izahı zor bir durum içerisinde ama artık Ömer öyle bir noktaya geldi ki
korkarım öğrendiğinde; “Ya bu muydu, Allah senin iyiliğini versin Defne!”
diyebilir. Tabii ki %100 bu cümleler olmayabilir ama buna benzer bir replik
duyarsam şaşırmam, biline. Ömer “Güvenmiyorum!” deyip o bankta Defne’yi bırakıp
gittiğinde birçoğumuz ona kızdık. Ömer’in bu kadar çabuk silip atabilmiş
olmasına üzdü bizi. Geldiğimiz noktada, o kızdığımız Ömer, adım ata ata bir hal
oldu yahu! Öyle ki ben artık Ömer’in gözlerinde görüyorum o sık sık tekrar
ettiği “Defne ben anlamıyorum.” repliğini.
İlk sahnedeki konuşmada Defne durumu umduğumdan güzel
toparladı. Bir gün gelip Ömer’in kapıyı çalacak öyle zincirsiz, prangasız. Ömer
söylemedi ama ben içimden geçirdim, “Ya sen geldiğinde o kapı açılmazsa?” Defne
öyle tutarsız davranışlar içinde ki Ömer gerçekten büyük bir özveride
bulunuyor. İlk bölümlerdeki Ömer İplikçi’yi düşününce insan gerçekten de
“Mağlubiyettir aşk.” demeden alamıyor kendini. Baksanıza o kadar muallâk
cümlelerin arasında yine kendine umut vaat eden cümleleri cımbızladı. Defne
sözünü tutar mı (Bence hayır.) göreceğiz ama tüm bu olanlara rağmen aşk dolu
bakabilen, anlayamamayı bile sevebilen bir Ömer var.
Bilardo sahnesinde
Defne’yi görür görmez yüzünde âşık gülümsemesi beliren Ömer vardı, diğer
tarafta ise bizim tutarsız Defne! Ben diyeyim pişkin, siz deyin şımarık.
Aralarının nasıl olduğunu bile artık unutmuş olan Ömer’e ayar veriyor bizim
Defo! O an sinir tepemden geldi içime bir adet Neriman kaçmış olsa gerek, “Ay
bu safoz öldürecek beni!” demiş bulundum. Tavırları gösteriyor ki buluğ çağı
Ömer odaklı atlatılıyor. Ben bu bölüm hep Ömer’den bahsetsem olmaz mı? Ya sen atla
motoruna git Defne’nin imzasını attığı duvarın önüne ama çakıl kal öyle, bu
güzel adam grafiti ile bile aşk yaşadı resmen. Sevdiği kadının elinin değdiği
her şeyin kıymetini bilen bir adam önünde saygı ile eğiliyorum.
Gelelim Neriman-Koray müttefikinin yaptığı plana. Haberleri
yok, bir taş ile iki kuş vurdular, Neriman Sude’ye Kiralık Aşk tuttuğunda bile
bu kadar yol almış olamazsın, Sinan uçtu beybi. Sinan ve Yasemin’e gelmeden önce
Ömer ve Defne’ye değinmek istiyorum. Ömer ve Defne bir odaya kilitli kalırsa ne
olur? Ben söyleyeyim o odada Defne olmazsa daha çok şey olur. Konuşulması
gereken o kadar çok şey varken, sen adama “El kızartmaca oynayalım mı?” dersen, o el bi' kalkar öyle “Emin misin?” diye. Oydu, buydu derken geldik
yılların eskitemediği oyunumuz Doğruluk-Cesaretlik oyununa. Ben öncelikle
bölüm sonunda bir cesaretlik diyen Defne ya da Ömer beklemedim değil, ama
gelmedi maalesef. Doğruluk kısmını ise her zaman olduğu gibi Ömer daha güzel
yerine getirdi. Ömer’in açık oynaması da suç oldu iyi mi? Nasıl bir üste çıkmak Defne, zeytinyağı bile o
kadar hızlı su üstüne çıkamaz pes! Ama top artık Ömer’de, o bulacağım derse bulur,
çünkü Ömer bu oyunu bozar!
Yasemin ve İz konuşmaları boşuna yapılmadı belli, kırmızıdan
sarıya dönmüş bir İz var her an yeşil ışık yakabilir. Yasemin verdi gazı, verdi
coşkuyu ama bizim serseri lakaplı, duygusal kızımız İz bakalım nasıl bir varlık
gösterecek.
Sinan ve Yasemin ikilisi tencere kapak gibi olmadı mı sizce
de? İsmail’i arayıp sevdiğini söyleyen ama bir yandan da Sinan’a ilgi duyan
Yasemin. Sude’yi özleyip depresyona giren ama bir yandan da Yasemin’e ufaktan
abayı yakan Sinan. Evet, evet tam bir tencere kapak oldular. Sude cephesi
sessiz olsa da eğer Eğmen’e âşık olmaz ise işler karışabilir. Sude 2. bir
“Helen kim?” vakası ile gündemimize düşebilir.