Muhteşem Yüzyıl vs Muhteşem Yüzyıl Kösem

Bu noktada irili ufaklı pek çok hikâye ve karakteri barındıran Muhteşem Yüzyıl Kösem’e baktığımızda öncelikli olarak şu ana kadar (yani Beren Saat’in asıl Kösem olarak diziye dâhil olacağı yedinci bölüme kadar geçen sürede) hem karakterlerin kendi içlerinde (ki bir ya da iki karakter değil olabildiğince fazla kilit konumdaki karakterin) hem de diğer karakterlerle (benzeşme ve karşıtlık olarak) yaşadıkları kuvvetli, belki yıllara ve sezonlara yayılabilecek çatışmalar üzerine kurulu bir ana çerçeve belirebilmiş, farklı karakterlerle farklı hikâyeler arası güçlü bir ağ henüz kurulabilmiş değil.

Daha ziyade aksiyona, bir başka deyişle o dönem olup biten pek çok olayı, belki biraz da telaşlı bir biçimde, aktarmaya çalışan, dolayısıyla karakter ve/veya olay derinliğinden ziyade olay örgüsüne daha fazla yaslanmaya çalışan bir yapı var. Ahmet’in kardeşiyle ilgili çelişkisi verilmeye çalışıldı ancak o çelişki de gereğinden fazla uzun şekilde haftalara yayılırken bu arada başka karakterlere derinlik katacak katmanlara girişilmedi. Örneğin Safiye Sultan, kızı Fahriye Sultan, Mehmet ve Şahin Giray kardeşler, Bülbül Ağa, Hacı Ağa gibi daha pek çok karaktere dair bilgimiz ya çok az ya da neredeyse yok. Kendisine “biz” diye hitap eden, daha bir Batılı aristokrat görüntüsüyle sunulan Safiye Sultan, İngiltere kraliçesi Elizabeth’le bağlantısı bir-iki kez vurgulandıktan sonra sadece iktidar hırsı ve bu uğurda her tür entrikayı yapabilecek bir karakter olarak ortaya çıkıyor mesela.

Benzer şekilde Safiye Sultan’ın kızı Fahriye de hem annesi hem de Mehmet Giray’a olan aşkıyla bağlantılı olarak sarayda pek çok karakter ve olup bitenle ilişkili bir karakter olabilecekken neredeyse ilk bölüm ve ikinci bölümün yarısına kadar tek bir sahnesinin bile olmadığı bir karakter olarak çıktı karşımıza. Dahası bu karakterin Mehmet Giray’a olan aşkıyla da bağlantılı kurulan bir entrika hikâyesinde halası olduğu Ahmet’i hasta etmeye kadar gidebilecek sert hamleleri yapabildiğini gördük. Ancak bu entrikayı göze alacak bir karakter olabileceğinin altyapısı da o ana kadar kurulamamıştı.

Giray brothers

Bu seriye, saray dışından ama sarayla da bağlantılı ve hikâyeye renk, farklılık katabilecek iki karakter eklenmiş. Kırımlı Giray kardeşler. Kırım tarihi ve Kırım’ın Osmanlı ile olan bağlantısıyla da enteresan bir pozisyonu temsil eden bu iki kardeşin durumu da Fahriye’den çok farklı değil. Örneğin bu kardeşlere dair ne biliyoruz, neden İstanbul’da esir tutuluyorlar, ne zaman gelmiş ya da getirilmişler? Kısacası bu iki kardeşin geçmişi nedir? Bana, Burak Cem Arlıer’in Kırımlı filmindeki "Sadık" karakterini, çok benzemese de, hafiften hatırlatır gibi olan Mehmet, bir taraftan Kırım’a ve kardeşine olan bağlılığıyla diğer taraftansa Osmanlı hanedan soyundan bir kadına olan aşkı uğruna ölümü göze alabilecek birisi olması haricinde nasıl bir karakter? Şahin’le benzeşen ya da ayrışan noktaları nedir? Fahriye ile olan aşkları nasıl, ne zaman başladı da idamla karşı karşıya geleceği noktaya kadar ulaşabildi? Bu detayları da sunulan hikâyede ne yazık ki hiç göremedik.

Bu karakterlerin hikâyelerinin daha katmanlı ve derinlikli işlenmesi bir taraftan karaktere ihtiyacı olan derinliği katarken, diğer taraftan da hikâyeyi zenginleştirerek senaryoya hareket edebileceği daha geniş bir alan sağlayabilirdi. Çünkü bir karakteri bu tip sorulara verilecek cevaplar ortaya çıkarır ve karakter hikâye boyunca kendisine çizilen bu tiplemede değişir, dönüşür, farklılaşır ve bir süreçten geçer. Karakterlere dair çizilen bu süreci onunla birlikte ekran karşısında takip edebilmek hem o karaktere ait hissedilen derinliğin hem de duygu yoğunluğunun oluşmasına katkı sağlar. Böylesi çok karakterli hikâyelerde, hele ki bir de yine cast ensemble bir kadro oluşturulmaya çalışıldığında bu karakterizasyonun tüm karakterler için dengeli şekilde yapılabilmesi gerekir. Onların genel hikâye örgüsüne entegrasyonlarının eşit şekilde sağlanarak ana akıştan kopuk kalmaması hem hikâyenin kazanacağı bütünlük ve tutarlılık hem de Nadir Sarıbacak’tan Kadir Doğulu’ya, hatta bazı bölümlerde çok kısa görünüp kaybolan Muhammet Uzuner’e kadar popüler, iyi oyuncuların performanslarını gösterebilmeleri açısından çok önemlidir.

Beren Saat, yedinci bölümde hikayeye giriyor...

Kösem’in hikâyesi de bu en temel karakter özelliklerini daha netleştirip, karakterlerin ve onların hikâyelerinin seyirciyle bağ kurabilmesini daha güçlü sağlayabilse etkisi çok daha yüksek ve yaygın olurdu. Bu haliyle dizinin hikâyesi ve senaryo, hem konu hem de karakterler açısından ne yazık ki çok dar bir alanda patinaj yapıp duruyor görüntüsü verebiliyor. Dolayısıyla anlatının temposu düşüyor ve kendine ait dünyasını oluşturmakta zorlandığı gibi bir resim ortaya çıkabiliyor.

Tüm bunların ardından yedinci bölüm tanıtımlarında kullanıldığı şekliyle “bir güneş gibi sarayın üzerine doğması beklenen” ve Ortaçağ dönemindeki portrelerin kadın figürlerini anımsatan tanıtım fotoğraflarıyla medyaya sunumu yapılan Beren Saat’in diziye katılımının ne şekilde etkisi olacağını göreceğiz. Öte yandan oyuncular en nihayetinde bütününün bir parçası oldukları senaryo ve ana hikâye çerçevesinde kendilerini gösterebilir ve o bütüne katkı sağlayabilirler. Burada da esas olan hikâye ve senaryodaki kilitlenme noktalarının çözülmesi, hatta belki mümkünse anlatının tarihsel ilerleyişinin de biraz daha hız kazanabilmesi olabilir.

Muhteşem Yüzyıl Kösem’in Beren Saat etkisini de arkasına alarak önümüzdeki haftalarda nasıl bir yol alacağını, kendine has bir atmosfer ve dünyayı nasıl ortaya çıkaracağını ve Kösem Sultan’la hikâyesini nasıl yazacağını hep birlikte izlemeye devam edeceğiz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER