Kırgın Çiçekler: Bütün kış ağlamaya doyamayanlar için
30 Haziran 2015
"Hiçbir kural insanların korkularından, ön yargılarından güçlü değildir."
Duygu Tombak
Yaz dizilerinin birer ikişer başladığı bugünlerde büyük beklentilerim olan birkaç diziden birisi de Kırgın Çiçekler’di. En son ne zaman dram türünde bir dizi izledin diye sorsanız inanın cevap veremem. Ne yalan söyleyeyim, dramdan çok hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Ama Kırgın Çiçekler’in ilk tanıtımını izlediğim andan itibaren farklı bir şeylerle karşılaşacağımı hissetmiştim. Hislerimde yanılmamışım. Kaldı ki NTC Medya’nın tornasından çıkan birçok işi de severek izlemiştim. Bkz: Kardeş Payı, Mutlu Ol Yeter vs. Yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır dedim, geçtim televizyonun karşısına.
Her şeyden önce hikâyeyi çok beğendiğimi ve hikâyenin beni hemen içine aldığını söylemeliyim. Özellikle sınıf çatışması ve kadınların maruz kaldığı nahoş durumların bu kadar gerçekçi işlenmesi algılarımı daha da açmamı ve dizinin kalan kısmımı daha dikkatli izlememi sağladı. Tür romantik komedi olmadığı müddetçe ekranda gördüğüm hikâyelerin gerçek, en azından gerçeğe yakın, olmasını beklerim ki Kırgın Çiçekler için “gerçeğe en yakın” ifadesini rahatlıkla kullanabilirim. Bunu ispatlamak için çok uzağa da gitmeye gerek yok. Yarım saat ana haber bültenlerini izlemek yeterli.
Konu gerçek olduğu kadar aynı zamanda bıçak sırtı. Bu nedenle yaratılan karakterlerin tutum ve davranışlarının özenle hazırlanması gerekiyordu diye düşünüyordum ve gördüm ki bunun da hakkından ufak bir ayrıntı dışında ustalıkla gelinmiş. Bu ufak ayrıntı ise kötülerin çok kötü iyilerin ise standart iyi olmasıydı. Kötü, kötüdür işte. İlk bölümden bu kadar mide bulandırmaya ne gerek var? Özellikle Kemal, Nazan ve Güney. (Tamam, vurmayın ya! Dramda yeni sayılırım dedim ya!)
Karakterlere can veren oyuncu seçimini ise en az hikâyenin kendisi kadar beğendim ve herkes o kadar dozunda rollerine girmiş ki “Ne yapıyor ya bu?” demedim. Bunu söylemek için belki biraz erken ama Özgür Çevik (Toprak) ve İpek Karapınar’ın (Feride) uyumlu bir çift olacağını düşünüyorum. Feride demişken, Feride karakteri size de Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanındaki Feride’yi anımsattı mı? Bildiğinden şaşmayan, inatçı, idealist Feride! Ama fark etmez: Çalıkuşu Feride’yi de; yetimhanenin müdür yardımcısı Feride’ye sevdik ve onlara inandık. Tekrar oyuncu seçimine geri dönecek olursak genç oyuncuları da çok iyilerdi. İlk bölümün neredeyse yüzde 80’nini sırtlayan Biran Damla Yılmaz’ı da (Eylül) ayrıca ayakta alkışlıyorum. Genç tayfa içinden en çok hangisini kendine daha yakın hissettin diye soracak olursanız Gökçe Akyıldız’ın canlandığı Songül ve Mehmet Aykaç’ın canlandırdığı Serkan karakterini söyleyebilirim. Özellikle her şeye rağmen kuyruğu dik tutmaya çalışan ama “delikanlı” duruşuna halel gelmesin diye gözyaşlarını içine akıtan Songül’ü çok sevdim.
Büyük resme baktığımda ise ilk bölümün kurgusu ne çok yavaş ne çok hızlıydı. İlk bölümleri reklamsız izlediğimizi de göz önünde bulundurursak zihnimi dinlendirecek minik aralar yakalayabildim. Bu yüzdendir ki 2 saat boyunca ekran karşısında ne yoruldum, ne de sıkıldım. (Ama evet, diziler, dizilerimiz çok uzun.)
Özetle; Kırgın Çiçekler her yaşa ve her izleyici kitlesine hitap eden hikâyesi ve oyuncu kadrosuyla güzel bir giriş yaptı ve Pazartesi akşamları ekran karşısında yerimizi ayırttı. Karakterleri daha yakından tanıdıkça onları daha içselleştireceğimize hatta farkındalık yaratma konusunda önemli bir iş olacağını düşünüyorum. O zaman hep bir ağızdan: Tanrı onları reyting canavarından korusun, emeklerini boşa çıkartmasın. En güzel reytingler, en yüksek shareler onların olsun!