“Hadi Bismillah! Allah yardımcımız olsun!”
Tozlu raflardan çıkarma zamanım gelmiş… Siyah kumaş
pantolonum ve beyaz gömleğimden bahsediyorum tabi ki. MİlaT gibi bir diziyi kot ve tişört ile izleyecek kadar gevşek biri
değilim. Ne o öyle ciddiyetsiz gibi…
Şaka bir yana, uzun zamandır beklediğim MİlaT sonunda başladı. Neden bu kadar
heyecanla beklediğimi de listeleme yöntemi ile aşağıdaki gibi açıklayabilirim:
1 Ankara’da ve gerçek mekânlarda çekiliyor olması
(Memleketime aşığım),
2 Ufuk Bayraktar,
3 TRT’nin kesenin ağzını açtığında yapabildiklerini
görmek.
Aytekin Gezici, Dünyayı
Yöneten Derin Güç: İstihbarat adlı kitabında “Milli İstihbarat Teşkilatı”nın
tanımını şu şekilde yapmış: Milli İstihbarat Teşkilatı, Türkiye Cumhuriyeti’nin
bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzenini, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine
ve milli gücü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan gelecek
mevcut ve muhtemel tehditler hakkında bilgi toplama, önlem almak ve gerekli
durumlarda ilgili makamları uyarmakla görevli teşkilattır. Açıkçası MİlaT’ı izlerken ve yorumlarken bu
tanıma sıkı sıkıya bağla kalmayı düşünüyorum. Zira dizinin ana konusunu
oluşturan “enerji savaşları”, “ülkenin güvenliği” ve “iç ve dıştan gelecek
mevcut ve muhtemel tehditler”i oldukça içine alıyor. Ancak bunu yaparken de bu
tanımın sadece ilham kaynağı olduğunu ve izlediklerimizin KURGU olduğunu da unutmamak lazım.
Gelelim ilk izlenime. Her şeyden önce ilk bölümden
çaktığı selamlarla dizinin mesajını aldık. İbrahim’in “Beyaz adam-Müslümanlık” ve
“İngilizler ne zaman adam öldürürken Allah-u Ekber diyor!” değerlendirmesi,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın kendisine mektup yazan minik kızı arayıp,
onunla ilgilenmesi, kaostan maddi çıkar bekleyenlerle birlikte mesajlar yerine
ulaştı. Ülke gündemi de göz önünde bulundurularak, bu selamların devamı gelir
diye, tahmin ediyorum. Yalnız bu mesajlar MİlaT
gibi bir dizide oldukça bıçak sırtı. İşleri zor, şimdiden kolay gelsin.
Oyunlar, oyunculuklara söyleyecek bir lafım yok. En başta
da belirttiğim gibi Dağ filminin
referansıyla Ufuk Bayraktar zaten (benden) torpilli. Deli dolu, asi, vicdan
sahibi, geçmişini unutmayan Hamza’yı sevdim. Emre Erçil, Engin Özsayın, Gizem
Elif Baykul gibi isimler en az tiyatro sahnesinde oldukları kadar iyiler. Neler
yapabileceğini merakla beklediğim tek isim Burç Kümbetlioğlu’ydu ki onu da
sevdim. (Bu arada Burç Kümbetlioğlu’nun Teoman Mermutlu ve Kamer Karabektaş ile
Sadri Alışık & Çolpan İlhan Tiyatrosu’nda Market adlı bir oyunu varmış. İzlememiş olmam benim ayıbım. İlk
fırsatta!) Roller, tüm oyuncuların üzerine oturmuş. İlk bölümde gördüklerimden
yola çıkarak, sırıtan birini göremedim. Tebrikler.
Bunun dışında makyajlar, çekimler, mekânlar, sanat
yönetimi de çok başarılı olmuş. İşadamı Ender Çardak’ın odasındaki Harvard
Business Review’lara kadar her şey çok ince düşünülmüş. Bir şey hariç: Hala
dedeler oyuncak tren alıyor mu yahu? Arkadaşımın 1 buçuk yaşındaki kızını bile
telefonda herhangi bir oyun açmadan susturmak mümkün değilken oyuncak tren
hediyesine ilgi gösteren torun var mı?
Diziyi iki kere üst üste izledim. Neredeyse dört saat.
Bu dört saatlik dilimde beni rahatsız eden iki unsur vardı ve ikisi de kulağa
hitap ediyordu. Birincisi jenerik müziği. Hasan Saltık (Kalan Müzik) elinden
çıkmış jenerik müziğini çok… Beğenemedim. Nasıl ifade etsem, bilemiyorum ama
sanırım MİlaT gibi bir yapım için bir
tık zayıf kalmış demek en doğrusu. Daha güçlü bir müzik bekliyordum. Ama
jenerik müziği dışındaki diğer temalar harikulade. Her sahnenin içinde müziğe
boğulmamak da ayrıca güzeldi. Üstelik ilk bölüm Gönül Dağı türküsü ile başladı, daha ne olsun. Müzik dışında
kulağıma hoş gelmeyen ikinci unsur dublajlar oldu. Ana karakterlerde bir sıkıntı yoktu ama mesela
Müsteşar’a yapılan dublaj inanılmaz rahatsız ediciydi. İlk bölümün nazarı
diyelim.
Ne dediğimi şöyle bir toplarsam: MİlaT seyirlik keyfi yüksek bir dizi olacak gibi görünüyor. Tüm
karakterleri sahada görünce seyirlik zevki de artacaktır. İlla ki “İlk bölümden
bugüne şu kadar adam öldürüldü.” ya da “Kan gövdeyi götürüyor.” eleştirileri gelecektir.
Silahı, insanların birbirini öldürmesini savunmuyorum elbette ama MİlaT gibi aksiyon ağırlıklı bir dizinin
de romantik komedi diyalogları beklemek komedinin ta kendisi olmaz mı? Ve tabi
ki “Aslında ABC’nin hayatını anlatıyorlar.” “Şu kişi aslında bu.” ya da “Şu
ideolojik görüş empoze edilmek isteniyor.” gibi tespitlerin de sonu gelmeyecek.
“Ne tarafa doğru durduğunun bir önemi yok, yeter ki dönmesin.” zihniyetinde
biri olarak MİlaT’ı yorumlamak için talepkar davrandım. Beni yalnız bırakmayın. :)
O zaman hep bir ağızdan ilk bölüm duamızı edelim:
Tanrı onları reyting canavarından korusun, emeklerini boşa çıkartmasın.
Not: Hafta içi ilk bölüm ayrıntılı yorumunu bilahare yazacağım.
Arada uğrayın derim.