Yıllardır kıyamet sonrası dünya ile ilgili dram dozu yüksek, aksiyon içeren filmler ya da diziler izliyoruz. Ancak birilerinin canı bu dramdan sıkılmış olmalı ki
izombie gibi kıyamet sonrası dünya konulu komedi dizilerine başladılar. Bunun bir örneği de
The Last Man on Earth.
Yıl 2020. Phil Miller (Will Forte), ölümcül bir
virüsün tüm dünyayı etkisi altına almasından sonra dünyada kalan son insandır.
Virüsten önce ailesi olan, işinden nefret eden sıradan bir adamdır. Phil ile
virüsten kurtulan başka insanlar var mı diye tüm ülkeyi bir otobüs içerisinde
turlarken tanışırız.
Dünyadaki son erkek! Tabii ki Kerem Bürsin değil!
Uzun bir yolculuğun ardından, Tucson, Arizona’ya
geri döner. Ve kesinlikle dünyadaki en son insan olduğuna inanır. Tabi burada
insanın aklına tüm dünya sadece Amerika ile mi sınırlı acaba? sorusu geliyor. Amerika’da başka
kurtulan yok diye tüm dünyada da başka kurtulan yok diye var saymamız bekleniyor. Şimdilik bunu
görmeyelim.
Phil içinde bulunduğu durumun artıları olduğuna
kendisini inandırmaya çalışır. Bir villaya taşınır, marketlerden istediğini
alır. İstediği içkiyi istediği kadar içer. Müzelerden tarihi eserleri çıkarır,
kendi evine koyar ama pek tabi bu iyimser ruh hali sadece birkaç hafta sürer.
Dizinin ilk bölümüne o kadar güldüğümü söyleyemem
ama Castaway dokundurması, Tanrı ile
konuşma sahneleri eğlenceli sahneler idi.
İlk bölümde kıyamet sonrası dünyayı tanıyoruz,
ikinci bölüm ise mizah yönü daha çok olan bir bölüm.
Tabu oynayamadığın bir dünya?
Phil tam her şeyden ümidi kesmiş ve intihar etmeye
çalışırken Carol (Kristen Schaal) ile karşılaşır. Fark eder ki aslında
dünyadaki son insan değil, son erkek imiş.
Dünyada kalan son erkek ve son kadın olarak bu
ikilinin pek de ideal bir ikili olmadığını söylemem lazım. Ancak dünyada kalan
son kadın olsa da Carol o son erkeği değiştirmek ve iyileştirmek çabasından
vazgeçmez. Dizi bu noktada bize güzel komedi unsurları çıkarıyor.
Tanrı ile konuştuğu sahneler sonrası Phil ve Carol
ilişkisi tam bir kozmik şaka gibi. Murphy Kanunları’nın çokça işlediği bir
insansanız, kendinizi Phil ile özdeşleştirmeniz mümkün. Çünkü izlerken “bu
ancak benim gibi bir insanın başına gelebilirdi” diyor insan.
Elinde bir tane konserve ile hayatta kalmak için tüm
ülkeyi dolanan insanların hikâyesinden sonra, “bu insan hayatta kalmamalı”
dedirten sakarlıkları ve şansızlıkları barındıran bir hikayeyi izlemek
gerçekten eğlenceli.
Will Forte bence Phil karakteri için cuk oturmuş. Hangover filminde olayları başlatan o itici
ama hüzünlendiren Alan (Zach Galifianakis) karakteri gibi hem itici bir tarafı
var hem de durup sıkıca sarılmak isteyeceğiniz bir tarafı var.
Dizinin ilerleyen bölümlerinde Carol, Phil’den ideal
erkek yaratabilecek mi? Bu ikilinin dünya nüfusunu çoğaltma planları olacak mı?
Yoksa “dünyadaki son insan sen olsan da asla!” ifadesinin canlı örnekleri mi
olacaklar? Tüm bu soruların cevabını merak ediyorum. Bu nedenle diziye birkaç
bölüm daha şans vereceğim.