Star TV ekranlarında en son ne izlemiştim diye
düşünüyorum… Behzat Ç’den sonrası yok
bende. Kanalı açmayalı o kadar uzun zaman olmuş ki kullandığım televizyon
alıcısında hangi numarada çıktığını bile unutmuşum, o derece! Bana tekrar Star
TV’yi açtıran yapım 5 Mart 2015 itibariyle Serçe
Sarayı oldu.
Serçe
Sarayı… Şimdiye kadar duyduğum en zarif dizi ismi. Çok masum,
çok naif bir hikâyesi olduğunu düşündürmüştü. Meğerse bir “sarayda” olması
gereken tüm entrikaları barındırıyormuş. Ölüm, aldatma, kıskançlık, güç
savaşları, gayrimeşru çocuklar, kalp kırıkları…
Hikâyeyi çok kısa özet geçiyorum: Serçe (Songül Öden),
çok sevdiği eşini 2 yıl önce bir kazada kaybetmiş, hala onun yasını tutan bir
kadındır. Tesadüf bu ya ilk önce Serçe’nin eski defteri Kadir (Mert Fırat)
mahalleye döner. Ardından da o âşık olduğu, hala yasını tuttuğu kocasının
aslında başka bir kadınla beraber olduğunu hatta o kadından bir de çocuğu
olduğunu öğrenir. Bu saatten sonra Serçe, kendisi, çocukları ve arkadaşları için büyük, yaşadığı
mahalle için daha büyük bir adım atarak hayatını sil baştan kurmak için
harekete geçer.
Hikâye “Küllerinden yeniden ve daha güçlü doğan ama bu
yolda bin bir zorluk çeken kadının” hikâyesi şeklinde ilerleyeceğini bölümden anladık. Gerek yerli, gerekse yabancı ekranlardan âşina olduğumuz bir konu. Bakalım farkını nasıl ortaya koyacak?
Bir dizi içinde müzik önemli mevzu, ik dikkat ettiğim
ayrıntıdır. Aynı bölüm içinde dinleme fırsatı bulduğumuz Hadi Hadi, Söyle, Duvardaki Resim, Nikâh Masası parçaları
beraberindeki sahnelere yakışmış. Onlar cepte. Ama tematik müzikler bambaşka
olmuş. Alp Erkin Çakmak’ın elinden çıkan müzikler gerek komedi gerekse dram
ağırlıklı sahneler için oldukça iyiydi. Üstelik olur olmadık zamanlarda müziğe
de boğulmadık. En bi’ sevdiğim. Ellerine, kollarına sağlık. Emeğe saygısızlık
etmek istemem ama müzikleri ne kadar beğendiysem kostümleri de o kadar beğen(e)medim,
üzgünüm. Örneklemem gerekirse: Kadir için uzaktan baktığında “skinny” tabir
ettiğimiz o daracık görünen kotları ve Serçe gibi “el âlem ne der”ci bir
kadının düğünde giydiği göğüs dekolteli elbise derim. Pazarda iç çamaşırı
almaya çekinen bir kadın için o elbise biraz fazla kaçmamış mı?
Sahnelere bakacak olursak Kadir’in Serçe’ye el
kaldırdığı sahne ve uzun bakışmalar dışında her şey ayarındaydı. Uzun bakışmalar
Türk diziciliğinin şanından. Eğer her hafta iki saatlik bölüm çekiyorsanız,
oyuncular uzun uzun birbirine bakacak, şart. Ama diğeri sıkıntılı. Bu aralar
toplum olarak, televizyonlarda görmek isteyeceğimiz son şey kadına el kaldıran
erkek görüntüsü. (Vurmamış olması, el kaldırdığı gerçeğini değiştirmez. Kaldı
ki yaratılan Kadir karakteri bir kadına el kalkmayacağını bilmeliydi.)

Oyuncular için de birkaç kelamım var. Her şeyden önce
rolünde sırıtan kimse olmamış. Terzinin sanatı iyiymiş. Kıyafetler herkesin
üzerine tam oturmuş. Sarışın adı, esmerin tadı gibi bir yanda Alican Yücesoy’u
diğer yanda Mert Fırat’ı izlemek oldukça keyifliydi. Özellikle Mert Fırat’ı
bitirim, ağır abi olmak çok yakışmış. Adeta bir sorumluluk abidesi olan ve
Alican Yücesoy’un canlandırdığı Ali Rıza ve tam ters bir profile sahip olan
Kadir’in çatışmaları ilgiyle izlenecektir. Esra Dermancıoğlu, Süla karakteriyle
her zamanki gibi ortalığı yaktı, kavurdu. Ama bölümü deyim yerindeyse sırtlayan
Songül Öden olmuş. Yalnız o kadar sırtlamış, o kadar yüksek oynamış ki bir an
perde kapanacak ve tek başına çıkıp selamını çakacak zannettim. İşte bunlar hep
Devlet Tiyatrosu.
Çekimleri ve görüntüleri de çok beğendiğimi
söylemezsem olmaz. Kafa karıştırmadan, göz yormadan, güzel İstanbul ile çok
yumuşak, çok güzel olmuş.
Velhasıl Serçe
Sarayı için kesin kararımı veremedim zira ilk bölümü, hikâyedeki boşluklar henüz dolmadığı ve tüm karakterleri tam olarak
tanıyamadığımızdan , bir tık(cık) zayıf buldum. Önümüzdeki bir-iki hafta bu
boşlukların dolması ve hikâyenin gelişmesiyle bizleri daha güzel bölümlerin
beklediğini tahmin ediyorum.
Kanalların dizi öğütme makinası olduğu bugünlerde tüm Serçe Sarayı ekibine bol bol başarılar
diliyorum. Tanrı onları reyting canavarından korusun, emeklerini boşa
çıkartmasın.