İnsanlık Suçu: Bir "kaderden intikam alma" hikayesi!

İnsanlık Suçu: Bir
Bir "kaderden intikam alma" hikayesi!
Duygu Tombak


31 Mart 2018, Cumartesi ekran macerasına başlayan İnsanlık Suçu dizisine ilk önce su gibi ilerleyen bir hikaye ve reyting savaşında bol şanslar dileyerek başlamak istiyorum.

Açık konuşmak gerekirse uzun süredir bir dizinin içerisinde bu kadar çoşkulu giremediğimi İnsanlık Suçu'nu izlediğim ilk kırk beş dakikalık bloğunda anladım. Sanki tüm tüm karakterleri tanıyordum, sanki geçen hafta muhteşem bir final ile bitmiş de bu hafta tekrar buluşmuşuz gibi. Haftaya yine sözleşmişiz gibi. Bu, henüz ilk bölümü ekrana gelmiş bir dizi için olumsuz bir özellik mi? Hımm... Sanırım değil.

İlk önce Cemal Gökdemir'in kurulan yoksul dünyasına inandığımı söylemek isterim. Acısını, yokluğunu paylaşabildim. Ancak aynısını varlıklı Gökdemirler için söyleyemeyeceğim. Nedenini İlk Bakış yorumumun ilerleyen paragraflarında paylaşacağım.

Cemal Gökdemir'in kurulan yoksul dünyasına inanmam da Kaan Yıldırım'ın Cemal Gökdemir'e yakışmasının payı büyük. Cemal'in geçmişini, yaşadıklarını, hırsını, yanlışlarını, doğrularını, kendi içindeki gel-gitlerini, çelişkilerini, kalbindekileri, aklındakileri... Her şeyi! Cemal'e dair her şeyi kusursuz bir şekilde hissettim. Kurguda da gerçek hayatta da bazen, kaderden acımasız bir şekilde intikam alınması gerektiğini düşünüyorum. "Acıma, acınacak hale gelirsin." derler ya. Cemal'in daha çok güç için acımadan Gökdemir Holding basamaklarını nasıl çıkacağını, bu hikayede kimlerden vaz geçip kimleri yanına alacağını, kimleri ezip geçeceğini merakla bekliyor olacağım.

Bunun dışında samimiyetine inandığım diğer bir karakter ise Sami Gökdemir (Ahmet Mümtaz Taylan) oldu. Evet, Sami'ye inanmasına inandım; ancak "Yumuşak atın tekmesi pek olur." atasözünde geçen yumuşak atın da Sami Gökdemir olduğunu düşünmeden edemedim. Sürprizlerle dolu olduğunu düşünüyorum. Hikaye biraz ilerlese de Ahmet Mümtaz Taylan, Sami Gökdemir'i çoştursa!

Dürüst olmak gerekirse ilk bölüm itibariyle karakterlerin birbirleri ile kurduğu ya da kuracağı romantik aşk hikayelerini çok merak etmedim. Cemal, bir hışımla hayatıma girerken tozu dumana kattı ve hengame içinde Suna'nın biraz geride kaldığını düşünüyorum. Onun da zamanı gelecektir elbet ama ilk bölüm itibariyle merak radarıma girmedi.

İnsanlık Suçu dizisinin ilk bölümünde izlemekte zorlandığım çatışma ise Emel ve Gökhan'a karşı Cemal arasındaydı. Siz ikiniz; Cemal tek! Gökhan ve Emel'in "henüz tanımadıkları" Cemal'e karşı çok yüksekten gelmeleri açıkçası biraz rahatsız etti. İlk bölümden hikayenin içine girmiş olmak demek paldır küldür kılıçları kuşanmak demek değil, diye düşünüyorum. Bir de yukarıda bahsettiğim varlıklı Gökdemirler'in dünyasında Emel'i aşırı, çok, büyük, abartılı (ve bunun gibi pek çok sıfat) kasıntı buldum. Deniz Uğur'un Emel'i içine sindirdiği belli. Zaman içinde Emel'i biraz yoğurarak daha tahammül edilebilir bir karakter haline getireceğine eminim. Zira ilk bölümden çok hissetmesek de bunun Cemal'i var, Sami'si var, Hülya'sı var...

Karakterler dışında gördüklerim genel olarak memnun kaldım. Özellikle Cemal ve Selim'in köprünün altında konuştukları sahnede suyun üzerindeki kusursuz aydınlatmaya karşı köprünün altında bir yanıp bir sönen aydınlatmanın Cemal'in de içindeki çelişkiyi çok iyi yansıttığını düşündüğüm hoş ayrıntılardan birisi oldu. Müzikler biraz gürültülü olsa da geçimsiz alt komşusu gibi tavana vurmaktan ziyade gençler eğlensin, deyip geçtim.

Özetle; İnsanlık suçu, nezdimde, genel olarak temposu yüksek, bir sonraki bölümü merak ettiren, izlediğimden memnun olduğum güzel bir ilk bölümle ekranlara geldi. Bu sebeple, önümüzdeki hafta da ekran karşısında olacağım. Başarılar ve bol reytingler dilerim.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER