Masum’la online dizi yolculuğuna başlayan BluTV’nin son
durağı 7 YÜZ oldu. 7 YÜZ, yedi bölümlük bir seri. Her bölümde farklı yüzleşmelere
tanık olacağımız seri, Masum’dan da alışkın olduğumuz gibi şahane bir oyuncu
kadrosuna sahip. Tilbe Saran, Genco Erkal, Belçim Bilgin, Sinan Tuzcu, Dolunay
Soysert, Serkan Altınorak, Ekin Koç, Damla Sönmez, Melisa Sözen, Tuğrul Tülek, Engin Hepileri,
Pınar Göktaş, Merve Dizdar ve Cem Davran farklı bölümlerde karşımıza çıkacaklar.
22 Eylül akşamı serinin ilk bölümü Büyük Günahlar, seyirciyle
buluştu. Cem Davran, Sinan Tuzcu ve Merve Dizdar’ın başrolünde olduğu hikaye; ergenlik
sancıları, cinsel açlık ve otoritenin varlığına uzanırken seyirciyi de kimin günahının daha kallavi olduğuna dair uzun bir tartışmanın içine bırakıyor.
Aynı zamanda bölümün yönetmenliğini de üstlenen, hikayenin sahibi Tunç Şahin’in Mert H. Atalay'la birlikte kaleme aldığı bölümde, çekingen ve ortama uzak
duruşlarıyla ilk andan altından bir şey çıkacağına inandığımız karakterimizin
günahına uzanırken yumuşak geçişlerle sağlanan bir zaman tüneline de giriyoruz.
Bu tünelin sonu ise oldukça sürprizli.
Muazzam bir hikaye tasarımına sahip olan Büyük Günahlar; son
ana kadar temposunu korurken, hikayesinin gizemini de bertaraf etmiyor. Hikaye
duracak gibi olurken, bir twistle farklı bir yana kayıyor ve birbirinden çok
alakasız gibi görünen sahneler nihayetinde aynı yerde buluşuyor.
Cem Davran, müthiş! Karakterinden nefret etmekle acımak
arasında gidip gelmemin en büyük sebebi kuşkusuz ki abartmadan ama basite de
kaçmadan Aytaç’a can vermesi. Farklı bir zaman diliminde ve mekanda
karşılaştığımız Sinan Tuzcu ve Merve Dizdar da özellikle yüzleşme kısmındaki
performanslarıyla oldukça iyiler. O gece, o evde onlara eşlik eden isimler de o kadar doğal ki sanki ben de bir köşede onlarla beraber oturuyormuşum gibi hissettim. Bir an "Acaba esas hikayeye ne zaman girecekler?" diye düşünmedim de değil ama.
Zamanın dinamiklerine uygun sanat yönetimi, iki zaman
diliminde de dünyasına kolayca alan rejisiyle Büyük Günahlar, enfes bir iş.
Rejinin, oyunculukların, sanat yönetiminin bir hayli dengede olduğu işin en
kuvvetli yanı kuşkusuz ki hikayesi. Bir kez daha bizim de çok güzel hikayeler
yazan yazarlarımız var dedim ve gururlandım. Yabancı bir dizi olsa "Mutlaka izle!" tavsiyelerin havada uçuşacağı bir hikayeden bahsediyoruz, evet.
Bölümün başındaki “Balıkesir’de yapacak bir şey olmadığı” konusunda
yapılan aşırı vurgu ve başrol karakterimizin hayatını değiştiren kitabın adını
unutması gibi iki küçük detay da işin nazar boncuğu oluyor belki de.
Umarım çok izlenir. Hatta o kadar çok izlenir ki, daha sonra
televizyonlarda yayınlanacağını görmek zorunda kalmayacağımız kadar yayılır
çevreye. Çünkü dijitale yapılmış bir işin sonrasında televizyonda
yayınlanmasına anlam veremeyenlerdenim ben. “BluTV üyeliği bulunmayan,
dizilerin önce BluTV’de sonra Kanal D’de yayınlandığını öğrenen TV seyircisi
neden BluTV’ye üye olup yeni dizileri izlemeli?” diye düşünürüm ben, bu
televizyonda yayınlanma hadisesi geleneğe dönüşürse.
Açık konuşayım, dijitalde gerçekleşen her türlü yeniliğe
bolca romantizm ekleyerek bakan biri olarak 7 YÜZ gelecek hafta televizyonda
yayınlanacak olsa yine oturur BluTV üzerinden izlerdim. Çünkü dijitalin
yollarına umut tohumları ektim… Ama bir dijitalci olmasam, televizyona ilgim
olmasa, yeni işleri ilk günlerinde izleme hevesine sahip olmasam -oldukça uygun
olan aylık ücretine rağmen- BluTV üyesi olmazdım. Nihayetinde insan hevesli
olmadığı şeye, zaman ayırmak da istemez. “Ee, nasılsa bir gün evde ses olsun
diye açtığımız televizyonumuzda da rastlaşacağız, neden online izleyeyim ki?”
derdim. Fakat iyi ki romantik dijitalcilerdenim de her yeni işte delicesine
heyecanlanabiliyorum. Ama yine de heyecanla beklediğim dijital işleri, sadece
dijitalde görebilmeyi de dilerim.
Nihayetinde enfes bir ilk bölümle başladı 7 YÜZ, gelecek
bölümler de bu kalitedeyse efsaneler arasına adını rahatlıkla yazdırır. Emeği
geçen herkesin emeklerine sağlık, serinin diğer bölümlerini merakla ve
heyecanla bekliyorum.