Adı Efsane: Derdim var dünyadan büyük diyenlerin öyküsü

Efsane Geri Döndü
Mert Ali Gündoğdu

Kenar mahallenin güneş ışığı, parkenin efsanesi, canımızın içi Koç Tarık. Hayatındaki stepsle bir adımda zirveden deniz seviyesine inmiş bir adamın, tekrar parkeye dönme hikayesi. Bu sefer tırnaklarını sert kayalara geçire geçire, kazıya kazıya, düşe kalka.

Küçük kız çocuğunun kalbinden bazen; bazen de bir edebiyat öğretmeninin kaleminden hikayeler... Bazen bir semt delikanlısının yumruklarında saklı sevdalar; bazen de genç bir kızın boynundaki kolyede saklı geçmişimize gömemediğimiz sevgiler..

Bendeniz, yeryüzünde nefes almaya başladığından beri 25 sene geçmiş, son beş (5) senesini de Türkiye dizi, sinema, reklam ve klip sektörüne bırakmış bir kardeşiniz olarak, takdir edersiniz ki oldukça televizyon dizisi izlemiş, çekim ekibinde bulunmuş ve senaryo okumuşumdur. (BİLGİ: Okudum ve izledim.) Haftalar önce fragmanını görüp 'PEK YAKINDA' tarihini gördüğümde 'Ne zaman başlıyormuş yahu?' dedim kendi kendime.

Dizinin ilk bölümünün yayın tarihini ise tam da başlayacağı gün takvimler 28 Ocak 2017'yi, saatim ise 18.00 sularını gösterirken ve henüz güne gözlerimi yeni açmışken gördüm. Daha ayılamadan da dizi başladı. Ben de L koltuğun köşesine -hala uykulu ve elimde kumandayla- Nutellalı ekmeğin üzerine bir bardak çayla uzanmışken, hafif doğruldum ve sesini de açtım televizyonun. Nazlı da (kedim) kıvrıldı yanıma sanki olacakları önceden biliyormuş gibi. Halbuki hiç dizi izlemez.

Erdal Ağabey selam verdi ilk sahneden. Bizim Behzat Amir. 46 Yok Olan'dan beri görüşmemiştik ağabey, saygılar; diye aldım selamını. (Arada arkadaşlarla toplandığımızda YouTube'u açıp 'Behzat Ç. efsane sahneler' yazışlarımızı saymazsak.)

Adı Efsane, -benim de sonuna kadar katıldığım- ''Bir filmin konusu yoktur. Sinema bir ifade biçimidir. Hüner, nasıl anlattığındır.'' teorisinin kanıtı olmuş. Tarık Hoca'nın geçmişine dair hikayeleri gelecek bölümlerde göreceğiz heralde. Ama geleceğe dair umutlarını; önce, hiç tanımadığı bir öğretmenin dolabında bulduğu lacivert bir kazak, bıyıklı bir okul müdürünün vicdanı ve beş (5) delikanlının kollarına sonra da 2 tane pota, 15x28 metrelik parke zemin ve feleğin 45 cm çapında çemberinden geçecek basketbol topuna bırakma biçimi beni etkiledi.

İlk bölümü izlerken hayret dediğim noktalar ise beğenimin bu denli artmasını oldukça güçlendirdi. Mesela 43 (kırküç) yaşında durmayan lise öğrencileri. ''Hayret! Nasıl olur da Türkiye'deki gençlik dizisinde öğrenciler koca koca adamlardan seçilmez?'' dedim önce. ''Nasıl olur da bu çocukların saçları jilet gibi fön çekilmiş kaskatı durmaz?'' dedim sonra. Mesela ''Nasıl olur da okulun hademesi şive komedisi yapmaz?'' da dedim.  ''Nasıl olur da hocamızın büyük kızın sevgilisi sadece yakışıklı olduğı için seçilmemiş, iyi oynuyor çocuk.'' dedim. Ya hocamızın küçük kızının ponçirikliğini, minnoşluğunu, tatlişkoluğunu ne yapacağız? Evden kaçarken önce peluş patiklerini ve bez bebeğini atması? Teyzesine fırça attığı sahnedeki performansını söylememe gerek bile yok sanırım. Allah herkese Hakan, Fiko, Sadık ve Ali gibi arkadaşlar, Bahar gibi öğretmenler, Zeynep gibi kız çocukları ve bütün hemcinslerime Tarık Hoca gibi kayınpeder versin.

Dizinin birinci bölümü için tek olumsuz eleştirim: Menemen soğansız olur.

Projede emeği geçen bütün set emekçisi meslektaşlarıma öncelik tanıyarak, senaristi, yönetmeni, yapımcısı ve ucundan kıyısından bu işe elini sürmüş herkesin alfabetik sırayla yüreklerine sağlık. Karton bardakta çayınız, erken paydoslarınız eksik olmasın. Allah DIŞ/GECE de yağmur-çamur, öğünlerinizde sandviç ve geç ödeme nasip etmesin.

Son söz; sizin hayat dediğiniz, benim henüz bir isim bulamadığım bu Dünya'da geçirdiğimiz sürede herkesin bir Tarık Hocası vardır ya da olacaktır. Yoksa da arayıp, tarayıp, kazıp, eşeleyip çıkartın Tarık Ağabeyinizi saklandığı yerden!

Eyvallah...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER