Adı Efsane: Derdim var dünyadan büyük diyenlerin öyküsü

“Kaybedenler  her şeyi kazanır”
Ilgaz Gökırmaklı

“Herkes ikinci bir şansı hak eder” mottosu ile ekran macerasına başlayan Adı Efsane tam olarak bir “kaybedenler” hikâyesi. Her şeyini kaybeden baba Tarık Aksoy’un (Erdal Beşikçioğlu) kızlarını kazanmak için verdiği mücadelesinin yanı sıra kendi küçük dünyalarındaki büyük dertler ile uğraşan gençlerin de hikâyesini izleyeceğimiz dizinin rejisi Devrim Yalçın’a emanet.  Gökçe Bahadır, Rojda Demirer ve Erdal Beşikçioğlu’nu bir araya getiren Adı Efsane, Cumartesi akşamına hızlı bir giriş yaptı mı dersiniz? Sizi bilmem ancak estirdiği enerjik rüzgâr sayesinde beni samimi ve anlaşılır dünyasının içine aldı.

“İlk bölümün günahı olmaz” diyenlere inat, ilk bölümün tüm günahlarına dikkat eden ve hatta azıcık didikleyen bir izleyiciyim. Ancak Erdal Beşikçioğlu ismiyle zaten maça 1-0 önde başlayan Adı Efsane, Cem Karaca’lı açılış sahnesi ile ikinci golünü de attı. Hikâye tanıdık fakat küçük detaylar ile pek bir kıymetli hale gelmiş. Oyuncu kadrosu ile beklentiyi yükselten ve bir hayli de merak uyandıran dizi, ilk bölüme hayli temiz bir giriş yaptı.

 Kadrodaki isimler diziye en baştan kefil olmaya yetse de, Erdal Beşikçioğlu ismi belirince, "Ah be Amirim” demeyeni ocak dışı ettikleri bir dünyada yaşıyoruz.  İtiraf edeyim ben de o kervandandım. Yalnızca tiyatro sahnesinde izlediğim Erdal Beşikçioğlu’nda Amirim’in varlığını dahi unutabilmiştim. Onun dışındaki tüm projelerde Amirim’in gölgesi hep vardı. Ancak kurulan dünyanın samimiyetinden midir yoksa artık unutmak istemden midir bilinmez ama, Tarık Aksoy’a bir şans vermek isteyenlerdenim. Velhasıl arada Amirim’e özlem duysam da Adı Efsane’nin ilk bölümünü izlerken kendimi Ankara’dan uzakta tam da Yalıköy Lisesi’nin bahçesinde buldum.

Kadronun genç isimlerine gelecek olursak... Yeni yüzler ve usta oyuncuları aynı sahnede izlerken üzerimde hep bir gerginlik olur. Sanki deneyimli oyuncuların karşısında replikleri söyleyen benmişim gibi sahnenin inandırıcı olmasını dert ederim. Ortada ufak bir yapaylık hissettiğim anda ise tası tarağı toplayıp kaçmak isterim. Adı Efsane’nin kadrosu açıklandığında da içimden kocaman bir “Acaba mı?” demiştim. Ancak beklediğimden çok farklı ilerledi ve sanırım dizinin beni en sıkı yakaladığı damar burası oldu. İtiraf etmem gerekirse kadrodaki tüm genç arkadaşların isimlerini internetten aratarak öğrendim. Ancak ilk bölümün ardından eminim ki birçoğunun adını artık sık sık duyacağız. Her bir isim uyum içinde bizleri hikayeye buyur etmiş ve kurulan dünyanın inandırıcı olması adına bir tuğla koymuş. Sonuç olarak da ortaya ‘efsane’ bir şey çıkmış. Özellikle Tarık Hoca ve kızlarını izlediğimiz tüm sahnelerin samimiyetine inandım, yeri geldi duygulandım.Samimiyetle kurulan dünyaların peşinden koşan bir izleyiciyim. Melemen sahnesinden tutun da baba- kız kavgalarına kadar her sahnede aradığım samimiyeti buldum.

Birkaç sahne sonrasını ya da olayların gidişatını anlayabileceğimiz kadar klişeler var, evet. İşlediği baba-kız ilişkisi, kaybeden tayfanın hayatı boş vermişliğine rağmen içlerinde gizlice besledikleri umut, okul-öğretmen damarı… Çok tanıdık, çok bilindik. Ancak ne demişler, “Nefes almanın dahi klişe olduğu bu dünyada önemli olan iki nefes arasına sığdırabildiklerimiz değil midir?”Adı Efsane uzun zamandır bir televizyon dizisinin bana aldırdığı en keyifli nefes oldu. Kaybedenlerin -yani hepimizin- küçük dünyasına sıcacık bir pencere açtı, kalplere dokundu. Seçilen şarkılar, enerjik reji dili de buna eklenince bana da cumartesilerimi Tarık Hoca ve takımına ayırmak düştü.

Yolu uzun, şansı bol olsun. Herkesin emeğine sağlık!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER