TRT
1’de bu pazar yeni bir program başladı. Altan Erkekli’nin sunduğu Sen Olsan Ne Yapardın? isimli program, her
pazar akşamı 18.10’da yayınlanacak. Program, Amerika’da The Walt Disney Company’e ait Lincoln
Square Productions ortak yapımı What
Would You Do? programının formatından uyarlandı. Program yedi sezondur
Amerika’da yayınlanmaya devam ediyor.
İzlememiş olanlar için programın nasıl işlediğine yönelik kısa bir anlatım
yapmak istiyorum: Robot kameralarla çevrili mekanlarda, profesyonel oyunculardan
oluşan bir ekip bulunuyor. İnsanların gün içinde kullandığı mekanlarda
bulunarak bir mizansen yaratılıyor ve o anda orada olan insanların bu konuya
tanık olmaları sağlanıyor. Geriye ise, olayın kurgu olduğundan haberdar olmayan
insanların, yaşananlara karşı ne tepki vereceğini, daha doğrusu tepki verip
vermeyeceğini izlemek kalıyor. Sonunda da sunucu Altan Erkekli gelerek olaya
dahil olup farklı tepkiler vermiş insanlara “Sen olsan ne yapardın?” diyor. Programın
tanıtımlarında yer alan çıkış noktası ve Altan Erkekli’nin de program içerisinde
vurguladığı gibi bu programın amacı: “Toplum içinde kaybolmaya yüz tutan
değerlerimize ışık tutmak.”
Tecrübenin, yapılan yardımda duygusal katkısı daha büyük.
Bu
hafta izlediğimiz ilk bölümde, iki farklı mizansen yaratıldı. İlkinde bir
markette kasa sırasında bebeğine mama, bez gibi malzemeler alan anneyi izledik.
Burada anne ve sıradaki bir erkek müşteri oyuncuydular. Annenin parası, aldıklarını
ödemeye yetmiyordu ve almış olduğu bazı ürünleri bırakması gerekiyordu. Arkasında
ise bekleyen birkaç insan vardı. Her geçen dakika sıradakilerin sayısı
artıyordu. Sıradaki oyuncu, anneye acele etmesi, eğer ödeyemiyorsa elindekileri
bırakması ve kasayı meşgul etmemesi, yönünde ikazda bulunuyordu. Bu sahneyi
birkaç kez oynadılar ve her defasında sıradakilerden birisi anneye yardım
etmek, almış olduklarını ödemek istedi. Zaman zaman morali bozulan ve ağlamaya
başlayan anneye “Olabilir, herkesin başına gelebilir.” diyerek destek oldular.
Aralarından bazıları da sıradaki diğer oyuncuya, bu şekilde davranmasının
yanlış olduğu, şeklinde ikazda bulundu.
İkinci
mizansende ise, bir kafede yine iki oyuncu var. Oyunculardan bir tanesi 16-17
yaşlarında bir genç kız ve başka bir şehirdeki evinden kaçarak İstanbul’a geldiğini,
pansiyon benzeri kalacak bir yer aradığını ve bir iş bulması gerektiğini
söyleyerek etrafındaki masalara fikir danışıyor. Diğer oyuncu da başka bir
masada oturarak bir süre sonra konuşmaya dahil olup genç kıza yardım edebileceğini,
ona hem ev hem de iş sağlayabileceğini söylüyor. Bunu izlerken altyazı olarak
yılda 18 yaş altı kaç genç kızın evden kaçtığı, bunların ne kadarının ilk 1-2
gün içerisinde bulunduğu vs. gibi istatistiki bilgileri de görüyoruz. Yani,
programda kültürümüze ve toplumda yaşanan gerçek olaylara ilişkin hikayelerin
canlandırmalarına yer veriliyor. Amerikan formatında da aynı şekilde kültürden
yola çıkılarak konular seçilmiş ve ona göre olaylar oluşturulmuş. Onlarda da
aynı şekilde toplumda ağırlıklı olarak yaşanan sorunlara vurgu yapılıyor ve
sahne kurgusu içerisinde ön bilgi olarak bunlar gösteriliyor ya da okunuyor.
Sen Olsan Ne Yapardın?’ı
izlerken “Orada olsaydım ne yapardım?” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bu anlamda
program, sürekli olarak sizi kendi kurgusuna dahil ederek kafanızın içinde çözümler
bulmaya itiyor. Programda, markette alışverişini yapmış annenin alışveriş
masrafını ödemeye genelde erkekler istekli oldular. Bu 20’li yaşlarda genç de
oldu, 60’lı yaşlarda birisi de. Onun hakkını savunanlardan biri de aynı şekilde
erkekti. Bu durumda sıradaki kadınlar genelde sessiz kaldılar. Bir defada da
sıradaki bir erkek, annenin hesabını ödemeye çalışan gence “Samimi olduğuna
emin misiniz? Bence ödemeyin. Ödeyebileceği kadarını alsın, gerçeği bilmiyoruz.”
diyordu. O annenin durumunda olsak ya da annenin durumunun gerçekliğine emin
olsak bu adama kızabiliriz. Bu kurguda anne için iki farklı oyuncu kullanılmıştı.
Ben sıradaki adamın itirazını, bu sahnedeki oyuncunun kötü olmasına bağlıyorum.
İlkine göre inandırıcılığı zayıftı.
Toplumun %25'inde bu kadın gibiler olsa ortada kötülük diye bir şey kalmaz.
Programın
ikinci bölümünde ise, yani evden kaçan genç kızın, bir adam tarafından
kendisine iş ve ev teklif ederek kandırılması bölümünde, bu teklifi yapan erkek
oyuncu bir ara kalkıp tuvalete gidiyor. O sırada insanların tepkilerini
izlemeye başlıyoruz. İlk sahnede, oyuncu genç kız, 19-20 yaşlarında bir kız bir
erkek çiftin oturduğu masadakilere danışmıştı ve son anda o masadaki genç kız,
evden kaçmış genç kızı gitmemesi için ikna etti. Etrafta tek oturan, iki farklı
adam vardı; ancak seslerini çıkarmadılar. Birisi orta yaşlıydı ve Altan Erkekli
gelip sorduğunda, doğrudan sesini çıkarmasının kendisinin de bir erkek olduğu
için garip karşılanacağını düşündüğü, söyledi. Diğer erkek de arkadaşımı aramak
için dışarı çıktım, ne yapabiliriz, diye soracaktım, dedi. 2. sahnede yine aynı
oyun oynandıktan, erkek tuvalete gittikten sonra yan masadaki iki kadın genç
kızı o adamla gitmemesi yönünde ikaz ettiler; ancak genç kızı ikna edip onun
yaşını da gözeterek durumu anlamamış olabileceğini düşünmeden onu yargıladılar.
Oyun 3. kez sahnelendiğinde yine yan masadaki bir kadın olaya müdahale etti ve
onun adamla gitmesine engel oldu. Aynı sahnede 3 genç erkek de oturuyordu ve
baştan beri durumun farkındaydılar. Sonda Altan Erkekli gelip içlerinden birine
nedenini sorduğunda “Yaşının 16 değil, daha büyük olduğunu ve kendi kararını
kendisinin verebileceğini düşünerek müdahale etmedim.” dediler. Ben yardımcı
olanları da kendi tercihi olduğu için olaya karışmayanları da anlayabiliyorum; ancak
o anda bu genç kızı, fikirlerini çürütmeye çalışarak “Çocuk musun sen? Ayy… İnanamıyorum
şu an duyduklarıma.” şeklinde yorum yapan bu genç kızın iki katı yaşındaki
hanımların yorumlarını pek anlayamıyorum. Altan Erkekli gelip “Siz
olsanız ne yapardınız?” diye sorulduğunda da “Ben olsam kaçmazdım.” cevabından da
bu kişinin zaten durumu pek de anlayamadığını görüyoruz.
Yaratılan
iki olayda da verilen tepkiler yaş ve cinsiyete göre farklılık içeriyordu. İkinci
olayda, kafedeki evden kaçmış genç kıza yardımcı olanlar kadınlar. İlkinde ise
kadınlar alışverişini ödeyemeyen genç kadına pek yardımcı olmamışlardı; ancak
kafedeki olayda durumu gören kadınların (her yaştan) bazıları genç kızı
kandırmaya çalışan bir adam gördüklerinde daha müdahaleci oldular ve onun
gitmesine izin vermediler; hatta adamla konuşmaya çalışarak yaptığının yanlış
olduğunu da söylediler. İlk örnekte, kasadaki anneye yardımcı olan erkekler
iken ikinci örnekte erkekler sessiz kaldı. Konu maddi bir bedel ödemek ise
erkeklerin (her yaştan) bazıları bu konuya çekinmeden yaklaştılar; ancak ikinci
örnekte masada yalnız oturan erkekler duruma müdahale etmekten çekindiler. Bu durumda
kendilerinin de yanlış anlaşılmasından, diğer erkeğin (genç kızı kandırmaya
çalışan) durumuna düşmekten korktular.
Programın,
bizi olayın içine çekerek aslında kendimizle de yüzleşmeye çağırması güzel;
hatta belki de bazı ani yaşanan durumlarda kendimizin bile ne yapacağı
bilmediğimiz olaylara karşı tepkimizi görmemizi sağlayabilir. Tabi ki gerçekten
o anı yaşamadan bilemeyeceğimiz şeyler de var. Program, toplum içinde
kaybolmaya yüz tutmuş değerlerimize karşı oluşturulmuş, deniliyor; ama ben
toplumda değerlerin o kadar da unutulduğunu düşünmüyorum. Sanırım bunu da
programın ilerleyen bölümlerinde çok daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum.