Yazının başlığı rahmetli anneannemden.. Huzur içinde yatsın. Biraz bollaşmış tişört
giydiğimde "Ay salak oğlan yine fanilayla atlamışın sokağa." derdi. Sefil
hayatımıza biraz renk katalım diye gittiğimiz tiyatro oyunu Hamlet ile bunun ne alakası var,
hemen açıklayayım.
Uzmanı olmamakla birlikte, Hamlet, bildiğimiz Shakespeare’in
Hamlet’i, okumayı ve izlemeyi sevdiğim
bir eserdir. Son dönemlerde iyi bir uyarlama izleyememiş olduğumdan, Moda
Sahnesi’nin Hamlet uyarlaması geçen sene sahneye konulduğunda, çok da
ilgilenmemiştim. Mesela Kemal Başar’ın uyarlaması -hani şu Hamlet’in ölürken tirat
derdine düştüğü- kusura bakmasın ama çıtanın oldukça altındaydı. Bülent Emin
Yarar’ın oynadığı tek kişilik Hamlet ise, oyuncunun büyük çabasına rağmen maalesef işin
ruhuna pek de uymayan, kötü bir fikirdi. Bu koşullarda, Moda Sahnesi’nde Onur Ünsal-Emre Kızılırmak çevirisi, Kemal Aydoğan rejisiyle "potansiyel minimalist" bir Hamlet
izlemek beni çok da cezbetmedi. Bunda biraz “Çağdaş Hamlet” yorumlarına olan önyargım ve bizim Türk işi uyarlamaların "ekstra çağdaş"
olmasının etkisi de büyük. Yine de yoğun bir iş gününün ardından "Ne kadar da
kötü olabilir?" diyerek Moda Sahnesi'ne gittik. Bundan sonra yazılanlar tamamen yazarının
vicdansız bir adam olmasından kaynaklanmaktadır. Zira geçirdiğimiz sürenin
hakkını veren, çok tempolu, yer yer güldüren bir Hamlet izledik. Tüm ekibin
eline sağlık
Açıkçası oyunculuklardan önce çeviride ve uyarlamada Onur
Ünsal -Emre Kızılırmak yorumuna bir göz atmak gerek. Malumunuz Hamlet, tamamı
oynansa altı saatlik bir oyun ve nasıl oynandığından çok nasıl yorumlandığı
önemli. Onur Ünsal da çağdaş bir yorum çıkarmış. Benzerlerinden çok daha az
rahatsız edici, çağdaş öğelerin çok daha iyi yedirildiği bir uyarlama olmuş. Karakter
çözümlemelerinin iyi yapılmış olması da yoruma başarıyla yansımış. Birçok farklı Hamlet
metni okumuş biri olarak kendime en yakın bulduğum Bülent Bozkurt’un 1999 yılında yaptığı çeviridir. Onur Ünsal çevirisi de bu hisse çok yakındı.
Kemal Başar’ın Hamlet’i, karakterden çok çevresine
odaklanmışken, Onur Ünsal ekseni Hamlet’ kaydırmış, iyi de etmiş. Bir miktar
Ophelia’ya haksızlık edildiğini düşünsem de Hamlet analizini başarılı buldum. Hamlet’in karakterinde belli temel noktalar vardır; Öfke- acı- erdem
ve delilik (gerçek olmayan). Uyarlama
eserlerde Hamlet genel olarak, erdemi ile acı çeken, epik bir karakter olarak
görülür. Ancak bence Hamlet’in iç aksiyon dinamiği; acı ve erdeme değil, öfkesine
ve deli rolü yapmasını sağlayan kurnazlığına bağlıdır. Bu yüzden Hamlet’in "git-gel" akıllı olduğuna dair bütün yorumları şiddetle reddediyorum. Aynı açıdan
bakan Onur Ünsal’ın da, Hamlet eksenini delilik ve öfke üzerine kurmasına saygı
duydum. Genel olarak, ileride bahsedeceğim
meşhur 'üçüncü perde dördüncü sahneyi' bir tarafa bırakırsak, oldukça düzgün bir dramaturgi
yapılmış, metin kesinlikle katledilmemiş.
Başlığa dönersek, kostüm tasarımı işin en zayıf halkası..
Kusura bakmasınlar, Onur Ünsal’ı Hamlet oynarken üstünde ayıcıklı, yakası bağrı
dağınık tişörtle görünce, rahmetli anneannem geldi aklıma. (Sanırım üstünde
ayıcık baskısı vardı, Elf gözlerim beni yanıltmıyorsa) Tamam Çağdaş Hamlet’lere
pek bayılmıyorum ama bu kadarı gerçekten abartı. Şöyle anlatayım.. Ekip Moda Sahnesi’nden
çıkıp aynı kıyafetlerle Kadıköy Starbucks’a gitse, bir Allah’ın kulu
yadırgamaz. Her şeyden önce Hamlet görkemli bir iştir. Bu kadar da baside
indirgememek gerek. Çağdaş olacaksa da biraz görkemli, stilize kostümler görmek
hakkımız diye düşünüyorum. Yani sözün
özü daha çok kostümsüz son provaya gelmiş gibiydik. Daha da kötüsü, durum böyle
olunca karakterlere inanmamız da zorlaştı. Bazı oyun kişileri, kot tişörtle
oynasa dahi, kendine inandıracak kadar sahnede kalıyor, Hamlet gibi... Ancak değerli Çağlar Yalçınkaya ve İnan Ulaş Torun
kusura bakmasınlar, canlandırdıkları karakterlere inanmakta çok zorlandım. Deri
ceketli ve güneş gözlüklü Rosencrantz, kapüşonlu kaşe kabanlı Horatio ve beyaz
tişört üzerine Blazer giymiş Laertes fikri oldukça kötüydü. Çağdaş Hamlet,
eyvallah ama fanilalı Hamlet? Biraz
durmak lazım bence…
Onur Ünsal büyülü bir adam. Açıkçası televizyonda neden büyük işler yapamadığını anlamış değilim. Belki
de isteyerek yapmıyordur, kim bilir? Temposu bir an bile düşmeyen oldukça enerjik
bir Hamlet izletti bizlere, sağolsun. Deli rolü yaptığı sahneler, zaman zaman
karakterini karikatürize etse de, o kadar tatlı oynadı ki oyundan hiç
kopmadık. Belki başka birinden izlesek “
Öeeh be adam “ diyebileceğimiz birçok sahneyi keyifle sindirdik. Tabi burada çevirmen
Onur Ünsal’ın, uyarlarken Hamlet’in karakter analizini, oldukça başarılı
yapmasının da payı var. Kendine kıyak geçmiş.
Benzer bir performans da Timur Acar’dan gelmiş Polonius
olarak. Karakterin sınırlarını fazla geniş almış, Polonius’un temel karakter
öğelerinden vazgeçmeyen ancak fazla “minnoş” bir Polonius yaratmış. Polonius
birçok şey olabilir ama Timur Acar’ın bize yansıttığı şekliyle “sevimli” bir karakter olamaz. Onur Ünsal-Timur Acar sahnelerinde, iki karakterin de biraz
fazla "geniş" olması sebebiyle sağlanan uyum; bu iki oyuncunun diğer
oyuncularla olan sahnelerinde zaman zaman
sağlanamadı. Yorumun farklı olması sebebiyle karşıtlıklar oluştu.
Kişisel olarak en
çok etkilendiğim performans Kübra Kip’ten geldi. Çok da Ophelia dostu olmayan
bir metinde, Hamlet’in ruhuna en çok bağlı kalan oyuncuydu. Masum, güzel
Ophelia’nın parça parça çıldırışını gözlerinde gördük. Oyunculuğu etkileyiciydi evet ama bir yerden de tanıdık geliyordu Ophelia. Eve gelince Hazreti Google sağ olsun meğer Merve
Boluğur’un – çok sadık bir Muhteşem İzleyicisi değildim – sürekli iteklediği,
bir şeyler emrettiği, hiçbir şey bulamıyorsa "Git bana elma falan getir." dediği Canfeda Hatun'muş. Ellerine sağlık, yolu uzun olsun.
Claudius rolünde Murat Tüzün, Laertes ve Guildenström’ü
oynayan İnan Ulaş Torun, Hamlet’in sadık dostu Horatio ve de Rosencrantz’a
hayat veren Çağlar Yalçınkaya, standart yorumun izinde gittiler. Murat Tüzün’e
çok eleştiri gelmiş, “Nuri Alço”vari yorumundan dolayı, ama zaten Claudius tam da
Nuri Alço görünümlü bir karakter.
Maalesef ekibin
zayıf halkası normalde çok beğendiğim bir oyuncu olan Esra Kızıldoğan. Gertrude rolünde hiç olmamış. Aslında, şöyle anlatalım.. Esra Kızıldoğan çıkardığı karakteri iyi
oynamış. Ama çıkardığı karakter maalesef Gertrude değil. Ayşe olabilir, Julia olabilir, ne bileyim
Anastasia olabilir ama Gertrude bu değil. Böyle söyleyince de kendimi "Lucescu bu muymuş?" diye dolaşan Ahmet Çakar
gibi hissettim. (Bilmeyenler için
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/7891/telegol-programinda-ahmet-cakar-ve-lucescu-tartismasi
-3.50 den sonra özellikle) Gertrude için iki farklı analiz var. Birincisi, benim de kendime yakın bulduğum,Gertrude’un; güçsüz, kolay baştan çıkabilir bir kadın olduğu.
Bu nedenle de Claudius’a teslim olduğu. Oğlunun başına bir şey gelmesinden
korktuğu için onu yatıştırmaya çalışan, başına geleceklerden çok korkan çaresiz
bir anne... İkinci görüş ise şöyle; Aslında her kötülüğün başında Gertrude vardır, o edilgen hali ise maskedir.
Esra Kızıldoğan’ın yorumu ise hiçbir yerde rastlamadığım bir üçüncü yorum
olmuş. Basit bir hoppa kadın... Her an "Yaa Hamlet az bir köşeye git de biz de
kocişimle sevişelim." diyecekmiş gibi duruyor sahnede. Bu yüzden başta bahsettiğimiz, Hamlet’in annesiyle
hesaplaştığı meşhur Üçüncü Perde, Dördüncü Sahne havada kalıyor. Çok derinliksiz sunulan,
sürekli kocişiyle sevişme derdindeki Gertrude, sıkıştırılınca birden bire "ruhundaki karanlık lekeleri" görüyor, korkuyor, utanıyor. Sonra? Sonra kocişle sevişmeye devam. En azından bu noktada karakterde bir dönüşüm olmalıydı ama maalesef
olmamış. Toparlamak gerekirse, bazı hasarlarına rağmen-ustalara saygısızlık
kuşağında bu hafta; ben, kötü bir adamım, kusura bakmasınlar- Moda Sahnesi’nin
Hamlet’i öncüllerinden daha başarılı, izlenilir bir uyarlama olmuş. Kesinlikle tavsiye etmekteyim.