Uluslararası Sinema
Yazarları Birliği’nin (FIPRESCI) her yıl jüri gönderip film ödülü verdiği tek
kadın filmleri festivali olan Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri
Festivali bu yıl yine FIPRESCI Jürisini ağırlıyor. 19. yaşını kutlayan
festival, jüriye 14. kez ev sahipliği yapacak.
Sinema çevrelerinde saygınlığı
bilinen
FIPRESCI Ödülü, dünyanın dört bir köşesinde kadın sinemacıların
imzasını taşıyan 12 filmden birine verilecek. Yıl boyunca dünya festivallerinde
dikkat çeken, ödül kazanan uzun metraj kurmaca yapımlar, festivalin
Her Biri
Ayrı Renk bölümünde gösterilecek ve festivalin son gününde FIPRESCI Ödülü bu
filmlerden birine gidecek.
Festivalin bu seneki mesajı ise şöyle:
"Ben bu
dünyaya kin değil sevgi paylaşmaya geldim"
Antigone
Savaşlar,
çatışmalar, sınırlar, ablukalar, kadın cinayetleri, trans cinayetleri, taciz,
tecavüz, kıyıya vuran küçük bedenler, kayıplar, ağıtlar, yas… Neredeyse
“dünyanın bütün sabahlarına” şiddetle, şiddetin diliyle uyandığımız bu resimde
barışa nasıl kavuşacağız? İnsanlığımızı, vicdanımızı, içimizdeki adaleti nerede
bıraktık? Hangi ara yabancılaştık bu kadar birbirimize? İnsanlığa, doğaya,
evrenin bildiğimiz-bilmediğimiz tüm sakinlerine hangi ara bu kadar döndük
sırtımızı? Barışın, umudun, sevginin peşini ne zaman bıraktık?
Belirli davranış
biçimlerini olduğu kadar duygu ve değerleri de cinsiyetlere pay etme
alışkanlığı, her ne kadar eski özcü düşünme biçiminin temel etkinliklerinden
olsa da bugün hala gündelik hayatta ve siyasal pratiklerde vazgeçilemeyen bir
tutum olarak varlığını sürdürüyor. Kadınlar zayıf,
güçsüz, merhamete, korunmaya, sevgiye muhtaç; pasif; erkekler gücün, iktidarın,
otoritenin sembolü; koruyan, kollayan, kendinden olmayanın aklını, ruhunu,
bedenini tahakküm altına almayı kendine hak gören; aktif olarak kurgulanıyor.
Hal böyle olunca sevginin fazlası da elbette erkeğe nasip oluyor(!).
Gücünü böyle bir sevgi mitinden alan, her türlü şiddeti kendince
gerekçelendirerek “aşırı sevgisinden öldüren” erkek(lik)ler kurgusu kendini her
seferinde yeniden var ediyor. Aynı akıl durmaksızın kadına
ailesini/eşini/sevgilisini/vatanını/milletini, hülasa kimi/nasıl/ne şekilde/ne
kadar seveceğini dayatıyor. Bu ne sevgi ah! Bu ne ıstırap.
İşte bu tam da
buradan hareketle Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali olarak bu
yıl, sevgi kavramının farklı görünümlerini tartışmaya açıyoruz. Karşıtının
nefret olmadığı, içinde şiddet barındırmayan, cinsiyetlerimizden,
kimliklerimizden arındırdığımız, cesarete, özgürlüğe, dayanışmaya dayalı saf,
kendiliğinden sevginin mümkün olduğuna inanıyoruz. Biliyoruz; sevginin hayaletleri
hala buralarda bir yerlerde! Ve sesleniyoruz; bakmak yerine görmeyi, duymak
yerine dinlemeyi bilenlere…
Öldüren değil;
yaşatan sevgi istiyoruz.
Bölen, ayrıştıran,
kutuplaştıran değil; birleştiren sevgi istiyoruz.
Özcü değil;
cinsiyetsiz ve kapsayıcı sevgi istiyoruz.
Tutsak eden değil;
özgürleştiren sevgi istiyoruz.
Yalnızlaştıran
değil; dayanışmayı yükselten sevgi istiyoruz.
Tekleştiren değil,
çoğaltan sevgi istiyoruz.
Şiddetin, nefretin,
düşmanlığın ve iktidar tutkusunun esiri olmuş sevgi mitinin yerine;
barışa ve umuda imkân veren “başka bir sevgi” koyuyoruz.
Sevginin dilini
“bir direnme formu olarak” benimsiyor, “başka bir dünyanın hala mümkün olduğu”
inancımızda ısrar ediyoruz.