Sıla Korkmaz, 19 Ekim 1995’te İstanbul’da doğdu. İstanbul Bilgi
Üniversitesi Psikoloji bölümünden ve ardından Işık Üniversitesi Klinik
Psikoloji Yüksek Lisans programından mezun oldu. Üniversite hayatı boyunca
başta Müjdat Gezen Sanat Merkezi olmak üzere sahne, dans, şan ve kamera önü
oyunculuk eğitimleri aldı. Çocukluk yıllarından itibaren tiyatroyla ilgilenen
Sıla Korkmaz’ın ilk profesyonel oyunu DasDas’ta sahnelenen “Yakaranlar” oldu. TIMS&B
Productions imzalı “Şeref Sözü” dizisi ile ilk kez kamera önüne geçti. Ardından
“Çember: Kalpsiz” isimli TV filminde rol alan Sıla Korkmaz, şimdilerde yapımcılığını
Koliba Film’in üstlendiği “Adı Sevgi” dizisinde Esma karakterine hayat veriyor.
1-Son projenizde canlandırdığınız karakteri özetleyecek beş anahtar kelime?
Adı Sevgi’nin Esma’sı asi, cesur, merhametli, inatçı ama duygusal
diyebilirim.
2-Canlandırdığınız karakterin tek bir özelliğine sahip olacaksınız;
hangisini seçerdiniz?
Esma’nın beni en çok etkileyen özelliği cesareti sanırım. Aslında Esma’yla
çok ortak yanım var. Onun kadar hoyrat olmasam da ben de sevdiklerim söz konusu
olunca gözü kara birine dönüşürüm.
3- Oynadığınız diziyi, filmi veya tiyatro oyununu bir yemek,
canlandırdığınız karakteri de malzemelerden biri olarak düşünecek olursanız;
projeyi hangi yemeğe benzetirsiniz ve karakteriniz olmasa hangi malzeme eksik
olurdu?
Adı Sevgi; acılı-tatlı kanat gibi konusu bakımından acı. Hayatın
acımasızlığını ve gündemimizde yer alan çocuk gelinleri anlatırken değindiği
toplumsal konuların şiddet içermesi bakımından çokça eleştirilse de bu düzende,
hayatımızın tam ortasındaki şiddet ve adaletsizlikle el ele verip baş etmeye
çalışan insanların hikayesini anlatıyor. Öyle çatalla ucundan tadına bakıp
kaçamıyorsunuz elinizle dalmanız gerekiyor olayların içine. Bir
noktada ağzınızda bıraktığı hafif tatlı tadı da birlik olmanın gücünden
geliyor. Esma da hafif acı bir tat veriyor öfkesiyle ve asiliğiyle ama aslında
tatlıdan yana, ikisinin birbirine geçişini güzel anlatıyor. Esma olmasaydı Adı
Sevgi kopuk iki dünyayı anlatırdı, Esma iki dünyaya da başka bir ihtimalin
mümkün olduğunu gösteriyor diyebiliriz. Acıdan biraz tatlıda tatlının da acıyla
iç içe olduğunu kanıtlar gibi Esma.
4- İlk audition’ınızı hatırlıyor musunuz; nasıl geçmişti?
İlk auditionım kamera önü oyunculuk dersi almak için başvurduğum bir
atölyede vermiştim, hiçbir şey bilmiyordum. Tiyatro tarihi açısından önemli
hatta klasiklerden sayılan Arzu Tramvayı’ndan bir parça gönderilmişti bana.
Ezber bile yapamadan, kameranın yanına kâğıdı koyup oynamıştım. 18 yaşındaydım
ve çok heyecanlıydım. Oyunculuğa dair hiçbir öğrenilmiş bilgim yoktu. Sadece
içimden gelenleri yapmıştım. O ne yaptığımı bilmez halimle, burslu kabul
edildim. Daha sonra oyunculuk eğitimi serüvenimden sonra fark ettim ki, aslında
varılması gereken yer tam da orasıymış içinden geldiği gibi oynamak, çok da
düşünmeden ve hesap etmeden.
5- Bugüne kadar oynarken yaptığınız en komik hata nedir?
“Doğru” oynamaya çalışarak iyi oynarım sanmak en komik hatamdı. Metinde
yazanı doğrudan, istenilenin bu olduğunu sanarak oynamaya çalışıyordum. Aslında
doğru diye bir şey yok “sen” varsın. Ne zaman “bence bu karakter böyle biri”
diyebildim. O zaman bir şeyler değişti. Ve aslında oyuncudan istenilenin de bu
olduğunu anladım. Bu karakter “sence nasıl biri?” sana o rolü getiren de o.
6- Şu an/son olarak oynadığınız dizide, filmde veya tiyatro oyununda sizin
ya da başka bir karakterin söylediği, en sevdiğiniz replik nedir?
Adı Sevgi’de tüylerimi diken diken eden replik “Çünkü biz biriz Zeynep.
Zorluk yaşayan bütün kız çocukları, kadınlar hepimiz biriz.” Aslında
hepimiz için bu böyle hepimiz eşit olana dek hiçbirimiz eşit ve özgür değiliz.
7- Bir bölümlüğüne/sahneliğine oynadığınız herhangi bir işteki
karakterinizi ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdiniz?
Aynı şekilde siz de başka bir karakteri oynayacaksınız. Hangisini seçerdiniz?
(Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden)
Adı Sevgi’de Esma’nın baş düşmanı Gülendam’la yer değiştirmek isterdim.
Sıla’nın Gülendam’ı ve Asena’nın Esması olarak ters taraflarda bir Esma –
Gülendam kavga sahnesi çekmek çok komik olurdu.
8-Ergenliğinize döndük; sevdiğiniz bir ünlünün fotoğrafını tişörte
bastıracaksınız. Bu kim olurdu? (Yerli/yabancı fark etmez)
Tarkan! Şimdi bastır deseniz yine onu bastırırım. Annemle beraber kafama
bant bağlamalı bağıra çağıra şarkı söylemeli Tarkan konserim çok olmuştur.
9-Karşınızda zaman makinesi var; hangi dönemde, hangi şehre ışınlanmak
isterdiniz?
90’lar sonu 2000’ler başı NY diyebilirim. Friends’i ne zaman açsam “ah be!”
diyorum. Ne güzel bi dönemmiş, müziği, modası, hayat tarzı olarak tam da
hayalini kurduğum dönem o.
10-Bugüne kadarki en büyük çılgınlığınız nedir?
Olduğum gibi olmakta inat etmek en büyük çılgınlığım. İnsanlar ne der, ne
düşünür gibi şeyleri dert etmeyi bir noktada bıraktım. Aklımdan geçeni doğrudan
söylerim, her şeye gülerim ve her şeye bir şaka bulurum. Bu özelliğim doğrudan
babamdan geçmiş. Babam da ben de her şeyle ilgili şaka yapabiliriz ve hep
gülecek bir şeyler bulabiliriz. Dışarıda, sokakta, cafelerde insanların içinde
içimden geldiği gibi gülerim, annemin “insanlar bakıyor” uyarılarını pek
ciddiye almam. “Peki tamam insanlar beni tasvip etmesin ama bir daha beni
nerede görecekler ki? Kim bu insanlar? Benim için gerçekten önemliler mi?” diye
düşündüm hep. Bu da beni toplumsal olarak daha “çılgın” biri yaptı sanırım git
gide. Sevdiğim ve fikrine güvendiğim insanlar haricinde kimsenin yorumunu veya
onayını ciddiye almamaya gayret ediyorum. Herkese ve her şeye karşı sevgi beslerim
ama çok az şeyi ciddiye alırım.
11-Hangi dizileri takip ediyorsunuz ve onları izlerken yanında yemesem
olmaz dediğiniz abur cuburlar neler?
Favorilerim arasında açıp açıp Youtube’dan izlediğim Ezel ve Avrupa Yakası
var. Son dönem en sevdiğim iş, Ayak İşleri. Yabancı dizilerden LCDP
sevdalısıyım. Her sezon finalinde ağlamalı şekilde bitirdim diziyi. Brooklyn 99
veya Friends izlemeden tek başıma yemek yiyemiyorum. Bir şeyler atıştıracaksam
Pringles, yerfıstıklı M&M’s ve Alaska Frigo.
12-Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksınız; öğlen bir dizinin, akşamı
da bir filmin dünyasında geçireceksiniz. Hangilerini seçerdiniz?
Güne Don Miguel Ruiz’in Dört Anlaşması’yla bana iyi gelecek şeyleri
keşfetmiş olarak huzurla başlamak, öğleni FRIENDS dünyasında kahve içip laflayarak,
akşamı da Ölümlü Dünyada bol aksiyonlu ve kahkahalı geçirirdim.
13-Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları nelerdir?
Oyunculuğun en sevdiğim yanı sana bambaşka biri olabilme şansı vermesi,
hayatta bir süre sonra sen ne kadar gelişsen de ya da değişsen de herkesin
aklında bir kalıp olarak var oluyorsun. Ama her yeni karakter bana kendimde bir
parçayı özgürleştirebilme imkanı veriyor. Esma olmak bana sonsuz derecede asi
ve cesur olabilme şansı verdi. En zor yanı ise öngörülemez şekilde belirsiz
olması bence, bir matematik hesabı, neden sonucu, bir plan programı yok. Her
şeyi anlamlandırmaya çalışan Sıla için bu durum işleri biraz zora sokuyor. Bu
belirsizliğin güzel tarafı ise, her an her şeyin değişebilme ihtimali.
14-Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm... Hadi, bunların yanına bir
tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram ekleyin.
Lakabım olan hayatı ti’ye alan laylaylık akımı yani: Laylay-izm
15- Kendinle yeterince barışmak senin için ne anlama geliyor?
Kendimle yeterince barıştığımda, kendimin sevdiğim ya da sevmediğim her
özelliğine sahip çıkmaya başladım. Kendim için başkalarına karşı zalimleşmeden
diğerlerine kötülüğüm dokunmadan ama başkaları için de kendime zulmetmemeye
özen göstererek “şöyle olmalıyım” kalıplarından uzak, olduğum gibi ve olduğu
kadar Sılayı sevmek beni daha mutlu ve daha özgür yaptı. Kendimle yeterince
barışmak büyük bir özgürlük benim için.
• Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru
rica etsem…
Sıkışmış anlarımda kendime ve
sevdiklerime sorduğum bu soruyu şimdi okuyan herkese ve sıradaki oyuncuya
sormak isterim: Yarın sabah uyandığında hayatında ne değişmiş olsa mutlu biri
olurdun?