Gülizar’da Berkay Ateş’in hayat verdiği Fettah ile Fatoş’un
ilk karşılaşmasında tanıdım Pelin Abay’ı. Dobra ve dişli bir genç kadın olarak
Fettah’a çalışmadığı yerden sorgulamaya çekip onu ters köşeye yatırmıştı. Tam
“Bu yan aksı biraz açsalar ya; ne tatlı olmuş” derken maalesef Çağan Irmak
imzalı bu iş de “Artık sezon kalmadı ki” nidalarının kanatları altında son
tüketim tarihini geçirdi. “Tüketim tarihi” diyorum çünkü malum artık
metalaşmamış bir şey söz konusu değil. “Boncuk boncuk bakması için illa renkli
gözlü mü olması gerekiyor?” sorusunun en güzel örneklerinden genç oyuncu, aynı
zamanda İBB Şehir Tiyatroları’nın ilk Martı’sında
Çehov’un dünyasını Nabokov’un dünyasıyla kesiştiren Nina karakterine hayat
veriyor. Bugüne kadar yaptığı en büyük çılgınlık sorusu için; “Hiç çılgınlıklar
insanı değilim, filmlerde bile birileri bir çılgınlık yapınca ‘Hay Allah,
yapmasa mıydı şimdi bunu?’ diye keyfim kaçıyor” cevabını veren Pelin Abay, gerçek
hayatta yapmadığı çılgınlıkları kamera önünde veya sahnede yapan daha nice
karaktere bürünecek gibi görünüyor.

1- Canlandırdığınız karakteri özetleyecek beş
anahtar kelime.
Gülizar’ın Fatoş’u için meraklı,
saf, cesur, patavatsız ve coşkulu kelimelerini seçiyorum.
2- Canlandırdığınız
karakterin tek bir özelliğine sahip olacaksınız; hangisini
seçerdiniz?
O anlamsız cesareti sanırım. Çünkü ben biraz korkağım ona göre.
3- Oynadığınız diziyi / filmi veya tiyatro
oyununu bir yemek, canlandırdığınız karakteri de malzemelerden biri olarak
düşünecek olursanız; diziyi, filmi ya da tiyatro oyununu hangi yemeğe
benzetirsiniz ve karakteriniz olmasa hangi malzeme eksik olurdu?
Gülizar, pasta olabilir. Fatoş da
içinde, ama çok içinde; görünmeyen, olmasa da olur diyebileceğimiz ama bir kere
her şeyin içine artık karışmış olan kremanın bir malzemesi olabilir.
4- İlk audition’ınızı hatırlıyor musunuz;
nasıl geçmişti?
Evet, bir reklam filmi içindi; çok utanmıştım. “Ay ne yapayım? Bir dakika,
kameraya mı bakayım? Size baksam olmaz mı? Ne bu şimdi böyle?” diyerek
çıktığımı hatırlıyorum.
5- Bugüne kadar sette yaptığınız en komik hata
nedir?
Sette ilk iş heyecanıyla çok dikkatliydim; eğlenceli bir hata yapamadan da
bitti. Fakat geçenlerde Şehir Tiyatroları’nda sahnelediğimiz Martı oyununda tam rüyalarımdaki gibi
bir antre kaçırdım. Oyundan önce sahneye koymam gereken bir elbise ve
ayakkabılar vardı; onları koymayı unuttuğum için elimde girmek zorunda kaldım.
“Of başım…” gibi bir replik bekliyorum ama bir türlü duyamıyorum. Uzadığını
hissediyorum fakat erken girmek de istemiyorum. Öne doğru gittim ne diyorlar
diye; baktım olmayan şeyler söylemeye başlamışlar. Tatlı tatlı kıpırdanıyorlar,
bayağı kaçırmışım. Can havliyle arkaya koştum ama elim kolum dolu. Hepsi iyice
birbirine girdi. Sahneye koşarak girmem gerekiyor, adımımı attığım gibi yüz
üstü yere kapaklandım. Kalktım bana bakıyorlar, seyirciler de doğası gereği
bakıyor tabii. Fakat oyuncular korku dolu gözlerle; “Aaaa Nina… İyi misin?”
dediler. Komikti; tabii görmek lazım, böyle anlatınca olmuyor.
6- Şu an / son olarak oynadığınız dizide, filmde
veya tiyatro oyununda sizin ya da başka bir karakterin söylediği, en
sevdiğiniz replik nedir?
Gülizar’da
Fettah karakterinden duyduğumuz “Bu nedir ya; pekmez kafası mı?” repliği.
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine Fatoş’u
ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdiniz? Aynı
şekilde siz de başka bir karakteri oynayacaksınız. Hangisini seçerdiniz?
(Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden.)
Görüntü yönetmenimiz Murat Ceylan. Murat Abi’yi, “Hanımım size bitki çayı
yaptım” derken görmek çok isterim. Ben de herhalde Baran Can Eraslan’ın
canlandırdığı Fuat’ı seçerdim. Bayılıyorum Fuat’ın o saçma sapan inanmışlığına.
8- Ergenliğinize döndük; sevdiğiniz bir
ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksınız. Bu kim olurdu? (Yerli /
yabancı fark etmez.)
Arctic Monkeys’in solisti Alex Turner. Şimdi de tişörtünü giyerim ama o
zaman alnıma bile adını yazabilirdim.
9- Karşınızda zaman makinesi var; hangi
dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdiniz?
Shakespeare İngiltere’si olabilir. Bugünün bilgisiyle Hamlet’in prömiyerine katılıp; “Hmmmm… Bilmem; yani var olmak tamam
da yok olmak, bilemiyorum. Bana geçmedi” diye çıkmak güzel olurdu.
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığınız nedir?
Hiç çılgınlıklar insanı değilim, filmlerde bile birileri bir çılgınlık
yapınca “Hay Allah, yapmasa mıydı şimdi bunu?” diye keyfim kaçıyor. Bakacağım
ama bu meseleye. Biraz sıkıldım; tekrar karşılaştığımızda, eğer karşılaşırsak,
umarım anlatacak bir çılgınlığım olur.
11- Hangi dizileri takip ediyorsunuz ve onları
izlerken yanında yemesem olmaz dediğiniz abur cuburlar neler?
Peaky Blinders ve The
Crown izliyorum şu sıralar. Bir şeyler izlerken elma kurusu yemeyi çok
severim. Çay, kola ve cips döne döne tükettiğim ürünler, bazen “Hadi yapma;
Pelin gel, yeşil çay içelim” diyorum. Sonra kendimi yeşil çaya bisküvi
batırırken buluyorum.
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksınız;
öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksiniz.
Hangilerini seçerdiniz?
Böyle bir şansım olsa sevdiğim diğer her şeyi
bir kenara bırakıp Harry Potter’la başlar ve yine onunla bitiririm. Çok
da severim. Arada bir Flash’e de uğrardım bu arada.
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları
neler?
En çekilmez yanı, yani bunu sette henüz yaşamadım ama sahnede bazen bir
şeylerin ellerimden kaydığını hissediyorum. Çok nadir oldu bu ama bazen bir an
geçip gidiyor. Bilmiyorum; sanırım en çekilmez yanı bu. En güzeli de oyun
oynamak, bambaşka biri gibi.
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm...
Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram
ekleyin.
Kahvaltizm, hiç anlaşamadığın biriyle bile kahvaltı çatısında
birleşebilirsin.
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir
soru rica etsem...
16 yaşına dönsen neyi değiştirirdin?
Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Alper Kemal Özkorkmaz