Aslı Enver: İstanbullu Gelin, bir mücadele ve hayata tutunma hikayesi oldu

Aslı Enver: İstanbullu Gelin, bir mücadele ve hayata tutunma hikayesi oldu
Başlıkta Aslı Enver adını görüyorsunuz ama birazdan okuyacağınız röportaj aslında sadece Aslı Enver’le değil, Süreyya Boran’la da yapıldı. Hayata retinası ışıltılı camlardan olan gözlerle bakan, güçlü, isyankar, doğal, içten, savaşçı iki kadın var karşınızda. Aslı’nın hayranları “Ama hep Süreyya, hep İstanbullu Gelin” diye isyan edebilir. Bu nedenle sözü Aslı Enver ve Süreyya Boran’a bırakmadan önce bununla ilgili kısa bir açıklama yapmam ve de teşekkür etmem gerekir. Geçtiğimiz günlerde Sertab Erener’in İncelikler Yüzünden adlı şarkısını dinlerken aslında kafamda yazdığım yazıyı keşke şu an buraya dökebilseydim. İkinci sezonun ilk bölümünde Prag sokaklarında bu şarkı eşliğinde pedallara asılan o kadın, bence yakın zaman Türk televizyon tarihinin en özel kadınlarından oldu. Jane Austen dünyasından fırlamışçasına karşımıza çıkan bu kadın birtakım güzellemeleri hak ediyorsa bu noktada Aslı Enver ve Zeynep Günay Tan’ın karşısında saygıyla ve de sevgiyle eğilmek gerekir. Aslı’nın da dediği gibi İstanbullu Gelin, gerçekten bir mücadele ve hayata tutunma hikayesi oldu.
Kavak Yelleri, Kayıp, Suskunlar ve Bana Artık Hicran De dizilerinin her birinde enerjisiyle ekranda parlayan Aslı Enver ile çekim günü buluştuğumda tabii ki röportaj öncesi sohbetin konusu İstanbullu Gelin oldu. Yoğun set temposundan tiyatroya gidemediğinden dem vuran Enver ile sonu hazırladığım kısa bir “Gidilecek Oyunlar” listesiyle biten tiyatro sohbeti yaptıktan sonra neden onu izlemeyi sevdiğimi bir kez daha anladım; abartıdan uzak, yalın, doğal ve içten biri o. Ve bunu tüm karakterlerine de yansıtıyor. Belki de ruhundan üflediği en önemli özellik de bu. Daha fazla güzelleme yapıp başta bahsettiğim zihnimdeki o yazıdan iyice uzaklaşmadan ses kayıt cihazının düğmesine basıyorum.

 

● Kendi adıma bu kadar ilham veren, güçlü, bağımsız, kendi ayakları üzerinde duran, sevgi dolu, pozitif ama hayatta Polyanna olarak bakmayan bir kadını ekrana taşıdığınız için teşekkür ediyorum öncelikle. Süreyya’nın ilk bölümden itibaren çıktığı yolculukta şu an hangi duraktasınız? Bu süre boyunca karakterin gelişmesini, evrimini nasıl yorumluyorsunuz?
Süreyya’yı ilk tanıdığımızda hayatta kalmak, tek başına var olmak ve teyzesine bakmak gibi sorumluluklara sahipti. Bu zor hayat koşullarında aşka da yer yoktu. Sonra sürpriz bir şekilde karşısına aşk çıkınca, buna ilk başta inanmak istememesi, “Hayatta benim gibi birinin başına neden böyle bir sürpriz gelir ki?” duygusuyla verdiği tepki yavaş yavaş kırıldı. Kendini aşka teslim ettikten sonra da etrafındaki her şeyi güzelleştirme ve kendi iç güzelliğini keşfetme aşamasına geçtiğini düşünüyorum.
 
● Süreyya, içinde bulunduğu koşullar açısından ütopik kalmıyor mu biraz? Onu, Aslı Enver’in gözünden kelimelere döksek nasıl bir kadın çıkıyor ortaya?
Aslında çok da ütopik bulmuyorum. Çünkü bence Süreyya’nın kendine ait bencillikleri de var. Etrafını güzelleştirdiği ve insanlara iyi davrandığı kadar işine gelmediğinde çok ani dönüşleri de oluyor. Ve kendi tarafını çok sağlam şekilde savunabiliyor, bunun için her zaman çok haklı bir sebebe de ihtiyacı yok üstelik. Bunu da yönetmenimizle biraz törpüleyerek yansıtmaya çalışıyoruz ama gerçek dışı olduğunu da düşünmüyorum.
 
● Süreyya ile ilgili size verilen ilk veriler neydi? İçini en çok deştiğiniz unsur hangisi oldu? Malum gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilerek kaleme alınan bir hikaye; bu açıdan gerçekte yaşananlara ne kadar hakimsiniz? Duyduklarınız sizi Süreyya’yı şekillendirmede nasıl etkiledi?
Gerçek bir hikayeden yola çıkacağımızı öğrendiğimde çok heyecanlandım çünkü hayatımda hiç gerçek birini canlandırmamıştım. Bu hikaye aslında bir mücadele ve hayata tutunma hikayesi oldu. Hayatın bize getirdiği güzellikleri nasıl yaşadığımızla ilgili bir yola saptık. Gerçek hayat ve gerçek bir karakterden yola çıkan bir şey olmasının içine biz kendimizden de bir şeyler kattık. Aslında gerçek hayattaki Süreyya’dan çok yazarlarımızın yönlendirmelerinin yanı sıra biraz Zeynep (Günay Tan), biraz Aslı, biraz Deniz (Koloş) hatta bazen biraz Recai (Karagöz) oldu. Fakat hep gerçeğe bağlı kalmaya çalıştık. Süreyya’yla ilgili de en sevdiğim şey ilk başta gerçekten onun hayatta tek başına var olmaya çabasıydı. Süreyya’nın cesur ve dişli hali ama bunu çok doğru bir yerden yapıyor oluşu benim hoşuma gitmişti.
 
● Kanımca Türkiye’nin en iyi yönetmenlerinden biriyle, Zeynep Günay Tan ile çalışıyorsunuz. Onun rejisini nasıl yorumlarsınız? Süreyya ve sizin için nasıl bir kılavuz oldu?
Zeynep Günay Tan’ın sette ne istediğini anlayabilmek için ilk önce onu tanımak gerekiyor. Zeynep’le ilk kez Kayıp’ta birlikte çalıştık ve ben açıkçası o noktada biraz kaybolmuştum. Fakat belli bir noktadan sonra derdinin iş olduğunu anladığında ne istediğini de anlıyor oluyorsun. Ben tamamen karakteri düşünüp ona hizmet etmek isteyen bir oyuncuyum, yönetmenim de öyle. Aslında çok benzediğin için de çatışıyor olabiliyorsun zaman zaman. Fakat neticede kol kola girip “Ne güzel çekmişiz!” diyebiliyoruz günün sonunda ki ondan da daha önemli bir şey yok bence. Onun dışında kelime kelime birlikte gittik Süreyya için. Senaryomuz tabii ki bizim kılavuzumuz ama Zeynep de oyuncuyla senaryo arasındaki köprü oluyor o dünyayı en iyi yansıtabilmek için.
 
● İpek Bilgin’le İstanbullu Gelin’de ilk defa karşılıklı rol alıyorsunuz ama yollarınız galiba ilk defa Craft Tiyatro’da kesişti. Kendisini tanıdığım ve ruh yaşının 18 olduğuna inandığım biri olduğu için onunla rol almanın ne hissettirdiğini ve kendisinden öğrendiğiniz en önemli öğüdün, dersin ne olduğunu sorsam…
Evet, ilk kez Craft’ta Personel oyununda tanıştık. Aslında bizim yönetmenimiz Çağ’dı (Çalışkur). Fakat İpek de provalarımıza girip yönetmenliğimizi yaptı, o da çok yardımcı oldu. Orada yönetmen ve çok beğenerek izlediğim biri karşında rol arkadaşın olduğunda tabii ki eğlenceli oluyor. Oyuncu dayanışması oluyor. Gözünde yönetmen olarak kodladığın birinin bir sene sonra karşında rol arkadaşın olarak bakıyor olması eğlenceli ve keyifli. Bir de dediğiniz gibi İpek’in enerjisi, hayata bakış açısı söz konusuysa gerçekten yaş 18. İkimizin de en büyük sıkıntısı soğuk. İpek de sevmez soğuğu, ben de (gülüyor.)  İkimiz de zaman zaman açık kapılara karşı öfkeli bakabiliyoruz soğuk havalarda. İpek’le çalışmak çok eğlenceli ve keyifli.
 
● Süreyya’yı en çok sorguladığınız sahne hangisiydi? Ve kendinizi Süreyya ile bir bütün hissettiğiniz, etkisini en derinliklerinizde bile yaşadığınız sahne hangisiydi?
En çok sorguladığım sahne Begüm’le devamlı çatışma halinde olduğum sahneler oldu. Aslında Begüm’ün bir suçu olmadığını bilmesine rağmen Süreyya bir küsüp bir barışıyordu kendi içinde. Affettiysen neden bu durumu devam ettiriyorsun, affedemediysen neden barışmış gibi yapıyorsun? Süreyya’nın Begüm’le olan ilişkisinde çok gelgit yaşıyordum. Ya da belki de öyle bir ilişkide olmalılardı, bilemiyorum.

 
Tulum: Closh- Ayakkabı: iloveshoes (Zey Pr)

● Süreyya’yı başlı başına bir kadın hareketi olarak görsek nasıl bir model çıkar karşımıza?
Aslında kadın erkek eşitliği gibi görüyorum. Kadınlığın güzelliğinden ödün vermeden, ilişkide eşit olabilen bir kadın hareketi çıkardı ortaya. Hem sevgisi ve şefkatinden ödün vermiyor, onları yaşamaya devam ederken kendi bağımsız hayatını da yaşıyor. Çalışıp tek başına bir yere gitmek, fikrini yüksek sesle söyleyebilmek ve bunların arkasında durabilmek… Tüm bunların hiçbirinden de vazgeçmiyor. Bunu sadece Süreyya üzerinden değil, Süreyya-Faruk ilişkisinden de kodlamak gerekirse ortaya eşit bir ilişki çıkarıyor. Çünkü Faruk da Süreyya’ya hep kadın olduğunu hatırlatacak, bunun naifliğini hissettirecek hareketlerde bulunuyor. Hayatı birlikte güzel yaşıyorlar.
 
● Aslı Enver ve Süreyya, ‘İstanbullu Gelin’in bir bölümünde karşılaşsa birbirlerine söyleyecekleri replik ne olurdu ve nasıl bir durumda karşılaşırlardı?
Süreyya’yla Aslı karşılaşsa, uzun uzun bakışırlardı herhalde. Sonra seni bir yerden tanıyorum derdi Süreyya, Aslı da İstanbullu Gelin’den derdi muhtemelen.
 
● Setin paydos dediği anki Aslı Enver’e gelsek onun imza özellikleri için neler söyleyebiliriz?
Setin paydosunda muhtemelen arkamda arabaya koşarken çıkan toz bulutunu görürdünüz (gülüyor.) Set dışında çok daha net biriyim. Yine Süreyya’ya gidecek bu sorunun cevabı ama… Süreyya’nın duygu gelgitleri oluyor malum ve bazı duyguları daha uzun yaşayabiliyor. Ben o duygulardan çok daha çabuk sıyrılıp, normal hayat rutinime girme taraftarıyım. Olumsuz, kötü ya da depresif duygulardan daha çabuk kurtuluyorum. Bunun dışında hızlıyım, pratik biriyim. Onun kadar iyimser değilimdir bazen.
 
● Oyunculuğun karakterinize, ruhunuza kattığı güzellik ile karşılığında sizden aldığı en değerli özellik nedir?
Oyunculuğun bana kattığı en büyük şey empati aslında. Fakat maalesef şöyle bir şey de var; hayatta yaşadığımız o kadar çok olayın da çekimini yapıyoruz ki misal düğün sahneleri, günlerce düğün sahnesi çektiğimiz oluyor ya da hastane sahneleri. Bu durum o olayın geçek hayattaki etkisini azaltabiliyor. Çok ince bir çizgi bu. Yani etrafınızda birinin evlendiğini duyduğunuzda sizdeki etkisiyle bendeki etkisi biraz farklı oluyordur eminim.
 
● Dizilerde izlenilen karakterler izleyiciler için hem rol model hem de en çok eleştirilen insanlara dönüşebiliyor. Biz rol model kısmından ilerleyecek olsak bugüne kadar canlandırdığınız karakterlerden bir tanesi dünyaya dair bir sorunu çözmede amiral olacak. Hangisini seçerdiniz ve hangi sorunu ne şekilde çözmeye çalışırdı?
Şimdiye kadar oynadığım karakterlerden, çevresiyle en çok empati kuran ve sorun çözme güdüsü olan karakter Süreyya. Diğerlerinin hep kendi dertleri vardı ve o dertlerin peşinden giden karakterlerdi. Süreyya ise hep çevresiyle ilgili. “Kime ne olmuş, nasıl çözebiliyoruz?” sonucuyla ilgilenen bir karakter olduğu için muhtemelen Süreyya olur. “Neyi çözer Süreyya?” derseniz… Kendisine bu kadar ters davranan kayınvalidesinin bile iplerini sevgiyle çözen bir karakter olduğu için eminim ki sevgiyle çözülebilecek bir sorunu çözmeye çalışırdı. Sahipsiz çocuklar, barınaktaki hayvanlar, şiddet gören kadınlarla ilgili bir durumla alakası olurdu diye düşünüyorum.

 

KISA KISA
 
Son zamanlarda sizi en çok etkileyen film(ler):
The Shape of Water, Okja, Split. Bu arada Netflix’de izlediğim The Push belgeselinden de çok etkilendim.
 
İzlemekten keyif aldığınız ve defalarca izlediğiniz film(ler):
Dogtooth’u defalarca izleyebilirim.
 
Çok abartıldığını düşündüğünüz film(ler):
Get Out.
 
Takip ettiğiniz diziler:
Dark, Breaking Bad, Game of Thrones, Manhunt, Fi’yi izledim son dönemde. Bir de Black Mirror ve Stranger Things’i takip ediyorum.
 
Son zamanlarda sizi en çok etkileyen tiyatro oyunları:
Craft’ın Yutmak adlı oyunu.
 
Son zamanlarda en çok dinlediğiniz müzisyen / şarkı:
Sena Şener.
 
En çok seyahat etmek istediğiniz şehir / ülke:
Kuzey Kutbu’nu merak ediyorum.
 
En sevdiğiniz şehir / ülke:
Londra.
 
Bu hayatta en çok sorduğunuz soru:
Neden?
 
En sık kullandığınız kelime / söz kalıbı:
Dolayısıyla.
 
Bir buluşa imza atmış olsaydınız bu ne olurdu?
Karşındaki kişinin aklından geçenleri okuyan küçük bir çip. Ya da yedikçe zayıflatan çikolata da olabilir.
 
Bugünkü Aslı Enver’i betimleyen söz (replik, edebi alıntı, şarkı sözü, minibüs arkası sözü vs.)
Her gün trafikte en az dört saat geçirdiğim için “Gözlerinin hastası yolların ustasıyım” olurdu herhalde (gülüyor.)
 
*
*

Fotoğraflar Emre Yunusoğlu
Styling Oğuzhan Erdoğan (@oscarmorriss)
Saç Mustafa Erkanlı / Makyaj Alp Kavasoğlu
Fotoğraf Asistanı Alper Kemal Özkorkmaz
Styling Asistanı Ezgi Aydemir
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER