Serkan Çayoğlu: Börü, hem bizim hem de sektör için bir deney, bir başlangıç

Serkan Çayoğlu: Börü, hem bizim hem de sektör için bir deney, bir başlangıç
Onunla Hayatımın Aşkı döneminde bir araya geldiğimizde birkaç sorudan sonra itiraf edeyim “Hapı yuttum” demiştim. Zira beni sıcak ve güleryüzlü kişiliğine tezat az konuşkanlığı ile ters köşeye yatırmıştı. Börü için geçen hafta buluşmadan önce aynı şeyi yaşayacağımı düşünürken dejavu yaşadım ama sadece ters köşe kısmında. SuB Karaköy’ün terasında Emre’yle (Yunusoğlu) beklerken bir anda sessiz sedasız, güleryüzüyle çıktı yeniden karşımıza. Tam yine sohbetin tıkanacağını düşünürken konu Börü’nün hazırlık aşamasından çekimlerine, Alper Çağlar’la çalışmaktan yakın zamanda çıktığı kısa Amsterdam tatiline kadar uzandı. “Hadi artık çekime başlayalım” cümlesini duyduğumuzda ise Avrupa’da seyahat destinasyonları öneriyorduk artık karşılıklı. Bu röportajı okuyacak olanları mutlu edeceğine inandığım bir kulak çınlatması da yaşadık ve tabii ki bu eylemin öznelerinden biri de sohbetinden çok keyif aldığım Özge Gürel oldu.

Çekim bittiğinde “E, hadi röportajı yapmıyor muyuz?” heyecanıyla kendine çay söyleyen Serkan Çayoğlu için Börü, önemli dönüm noktalarından. Çünkü hem üzerindeki etiketleri tek bir hamleyle çekip çıkarıyor hem de “E, ama bu çocuğun plastiği iyi; o nedenle tabii izlemekten keyif alıyorsun” önyargısıyla yaklaşanlara da kibarca selam çakıyor. Börü’den sonra hem sinema filmi hem de yurt dışı projelerinin kaçınılmaz olduğunu düşündüğüm Serkan’la olan sohbetimde şüphesiz beni en çok etkileyen unsur bugüne kadarki yaşamını hangi yönetmenin iyi şekilde yansıtacağı sorusuna verdiği cevap oldu: “Asghar Farhadi çeksin isterdim. İstanbul’a geldiğim ilk zamanlarda yaşadığım evde sürekli karşılaştığım ve hiç doldurmadığım bomboş beyaz duvarla bir açılış sahnesi olabilir.” Belki ütopik bir hayal ama Serkan’da bu hayal gücü ve yaratıcılık olduğu sürece ismini pek çok başarılı işe sabitleyeceği kesin.

 

● Öncelikle Börü’nün yolu açık ve de bereketli olsun. Projenin hangi unsurları seni kendine çekti? İlk okuduğunda neler hissettin?
Börü’nün net bir tavrının olması beni projeye bağladı diyebilirim. 60 dakikalık altı bölüm olarak tasarlanmış bir iş ve hiçbir ticari veya reyting kaygısı bu tavrı değiştirmedi. Her sahnesi ve de içeriği uzun emeklerle ortaya çıktı. Börü, hem bizim hem de sektör için bir deney, bir başlangıç.
 
● Projenin ardındaki isim olan Alper Çağlar, çok genç bir yaratıcı beyin tabiri caizse. Röportaj pek vermeyen, hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız biri aynı zamanda. Rejisinden biraz bahsetmeni istesem; onda seni en şaşırtan özellik ne oldu?
Evet, Alper biraz gizemli bir adam (gülüyor.) Çok çalışkan ve yeniliğe açık. Çıtayı yüksek tutabilecek bir vizyona da sahip. Börü’nün yönetmen koltuğunda Can Emre ve Cem Özüduru oturuyor. Çok yetenekliler ve bütün dünyada olan biteni izleyip takip ediyorlar. İkisiyle de hem ayrı ayrı hem de beraber çalışma şansı kazandı ve ikisi de çok etkiledi beni. Can kurgusal anlamda hikayenin aksiyonuna odaklıyken, Cem ise alt metinsel yorumlar ve oyuncu rejisi noktasında besledi beni ve çok iyi paslaştılar. Alper’le de karakter üzerine konuşmalarımız ve fikir alışverişimiz oldu. Genelde senaryosuna ve hikayesine sadık kalmayı seviyor ama doğaçlamalara ve farklı fikirlere de açık aynı zamanda.
 
● Nasıl bir hazırlık süreciniz oldu? Senaryo okuma kısmından hazırlık aşamasına kadar karaktere bürünmede ruhsal ve de motivasyon açısından herhangi bir zorluk yaşadın mı?
Özel harekatçı olmanın motivasyonunu anlayabilmek için özel harekatçılarla konuşmam gerektiğini düşündüm. Muş’un Varto ilçesinde görevde olan bir arkadaşımdan yardım istedim. Beni oradaki JÖH (Jandarma Özel Harekat) ve PÖH (Polis Özel Harekat) timleriyle bir araya getirdi. Müthiş misafirperver davrandılar ve bana her konuda destek oldular. Aralarında hem içe kapanık olanlar vardı hem de benimle derdini paylaşanlar oldu. Böylece onların ruh halini gözlemleyebilmem için aslında çok uygun bir ortam oluştu. Ayrıca PÖH’ün kuruluş amacı ve tarihçesi ile ilgili araştırmalar yaptım. Canlandırdığım Kaya karakterinin hikayesini kurcalarken hazırlık sürecinde oyuncu koçumla travmatik durumlarla ilgili egzersizler yaptık. Çünkü Kaya’nın, yaşadığı bir trajediyi atlatmaya çalışması yerine onu aklına kazıması, hatta daha da ileri gidip trajedinin bir parçası olma isteği bir oyuncu olarak bana çok heyecan verici geldi. Bu yüzden başlarda içine kapanık bir karakteri bölüm bölüm, acele etmeden renklendirmeye çalıştım. Her bölüm Kaya’nın nasıl geliştiğine tanık olacaksınız. Umarım izleyici bu değişimden keyif alır.   
 
● Dağ filmlerinin ticari başarısının ardından Türk ekranları da yeni bir tür kazandı: “Askeri dizi.” Bu açıdan Börü’yü hikaye ve de kurgusal yönden diğer türdeşlerinden ayıran faktörler neler?
Börü’nün en büyük avantajı her biri yaklaşık bir ayda çekilen birer saatlik bölümlerden oluşması. Böylece daha dinamik senaryo ve sinemasal reji söz konusu. Her anlamda daha yaratıcı bir süreç oldu ve bu tabii ki sonuca da yansıyacak. Eminim izleyicimiz de izlediği zaman her anlamda bu farkı hissedecektir. Sonuçta her ayrıntıyı gerçekçi hale getirebilmek için uzun çalışmalar yaptık.
 
● Börü, senin için önemli bir kırılma noktası olmalı. Daha önce Türk televizyonlarında romantik komedi türünün “imza” niteliğindeki örneklerinde rol aldın. Börü’ye kadar farklı bir türde rol almamak pişme vb. unsurların gözetildiği bir tercih miydi?
Evet, Kiraz Mevsimi neredeyse ilk işim sayılır. Hemen arkasından Hayatımın Aşkı’nı yaptım. İkisinin de bana çok şey kattığını düşünüyorum. Fakat izleyicinin gözünde tek tip hikaye anlatıcısı olmak bir dezavantaj. Bilinçli bir dinlenme sürecine girdim ama aslında bu süreç sadece dinlenme olarak algılanmamalı. Dizilerde çalışma saatleri çok uzun olduğu için fazla hareket alanınız olmuyor. Kendini geliştirme, okuma ve araştırma için zamanınız kısıtlı oluyor. Bir oyuncu olarak kendimi farklı karakterlerde ve hikayelerde görmek istiyorum. Onun için bu çalışmadığım süreç her oyuncu gibi bana da çok iyi geldi.
 
● Börü ile kendi kişiliğine ve de oyunculuğuna dair neler keşfettin? Yıllar sonra bugüne dönüp baktığında ne için “Bunu, Börü sayesinde yapmışımdır” dersin?
Özellikle hazırlık sürecinde öğrendiklerim ve yaşadıklarım beni daha da olgunlaştırdı, bakış açımı genişletti. Sinema filmi mantığıyla çalıştığımız için yaptığım her işte Börü’nün faydası olacaktır. Fakat özellikle aksiyon tarzı bir iş yaptığımda Börü’yü hatırlayacağıma eminim.
 
● Börü’nün çekimlerine dair spoiler’a kaçmadan bazı anekdotlar rica etsem… Seni en çok zorlayan an hangisiydi? Uzun zaman sonra imaj değişikliği seni nasıl etkiledi?
İlk bölümün açılışında izlediğimiz Reina trajedisini andıran sahne açıkçası çok zordu. Hem duygusal hem de fiziksel anlamda beni oldukça zorladı. Sette ilk günümdü ve bu kadar yüksek bir sahneden başlamak benim için bir sınavdı. Bunların dışında koşu bandında Cem Özüduru tarafından 45 dakika durmadan, hızlı şekilde koşturuldum; Can Emre tarafından da sabah 5 sularında 14 defa 200 metre üst üste depar attım. Bunları beni en zorlayan anlar olarak söyleyebilirim (gülüyor.)
 
● Börü, bir internet dizisi olsaydı eminim yarattığı dünya kadar bir dünya daha eklerdi kendine. Bu açıdan bir oyuncu olarak Türkiye televizyonlarında neyin görünürlüğünün olmaması seni deyim yerindeyse çıldırtıyor? Tüm kısıtlamalar senin oyun alanını nasıl etkiliyor?
Sansür büyük bir problem. Günlük hayatta tanık olduğumuz birçok şeyi bile sansürlüyoruz. Üzücü bir durum sektör açısından. Hikayeciliğe her aşamada sekte vuran ve motivasyonu kaçıran bir durum.
 
● Türkiye’de bu işi yapıyor olmanın senin için en büyük motivasyonu / artısı nedir?
 Türkiye’de bu işi yapmayı seviyorum ama farklı ülkelerde de farklı hikayelerin içinde olmak isterim. Çünkü oyunculuğu seviyorum. 

 

● Seninle tanışan insanın sana dair ilk izlenimi; kendisiyle barışık ve pozitif enerjili olmalı. Bu izlenimden hareketle senden bir itirafta bulunmanı rica etsem; hakkında bugüne kadar yapılan yorumlar arasında en çok kafana taktığın hangisi oldu? Çoğu zaman olumsuz eleştiriler için etrafımızdakilere “Yoo… Kırılmadım ki” yalanını söyleriz. Senin için bu hangisiydi?
Bir gün sete gelen fanlarımdan biri, “Çok yakışıklısın ama burnun çok çirkin abi, estetik mi yaptırsan acaba?” demişti. Ben bayağı güldüm ama karavana gidince bir 5 dakika aynada burnuma bakmıştım. Sonuç, burnumu çirkin olmasına rağmen seviyorum. Okursa o kardeşime selamlar (gülüyor.)
  
● Özge’yle (Gürel) de röportaj yapmış biri olarak sana şöyle bir soru sorsam; birbirinizi hepimizden daha iyi tanıyorsunuz. O nedenle Özge’yi nasıl bir rolde izlemeyi çok isterdin? Nasıl bir rol onun sınırlarını daha da aşmasını sağlar ve sende merak uyandırır? Aynı soruyu Özge’ye sorsam, sence o hangi cevabı verir?
Özge’yi bencil, negatif ama keyifli ve güçlü bir kadın hikayesinde görmek isterdim. Özge de muhtemelen beni zayıf ve hastalıklı rollerde görmek ister.
 
● Dünyada popüler dizilerin yıllar sonra bir bölümlüğüne / sezonluğuna ekranlara geri dönme trendi var şu sıralar. Sen hangi dizinin yeniden ekrana dönmesini isterdin?
Breaking Bad dizisi 10 sezon daha sürse izlerdim. 
 
● Kiraz Mevsimi, birkaç bölümlüğüne geri dönecek olsa sence ne kadar sonra dönmesi güzel olurdu? Ve tüm karakterleri nerede / nasıl bulurduk?
Bence biraz daha zamanı var Kiraz Mevsimi’nin. Fakat çok da güzel olur açıkçası. Hepimiz daha olgunlaşmış oluruz. Bizimle birlikte dizinin hayranları da olgunlaşmış olurlar. Hiç düşünmemiştim bunu ama fikri sevdim. 
 
● Mesleğine dair en büyük klişe nedir sana göre? Ve bunu nasıl farklı kılarsın?
Göstermeci ve büyük oyunculuğun iyi oyunculuk sanılması benim için büyük klişe. Doğru hikayede tabii ki çok etkileyici performanslar görmek mümkün. Bu durumu farklı kılmanın tek yolu samimiyet.
 
● Korkuların, sorgulamaların ve çıkmazların oyunculuğu besleyen unsurlar olduğu söylenilir. Bu açıdan hayatına, benliğine dair hangi soru, çıkmaz, korku veya herhangi bir duygu oyuncu tarafını besler?
Bu bahsedilen bir teknik zaten. Duygu belleği bir Stanislavski yöntemi. Bazı sahneleri oynarken faydalanıyorum metot ve tekniklerden. Cevabı belki Börü üzerinden spesifikleştirebilirim. Yakın birini kaybetme korkusu üzerine yaptığım egzersizler sahne üzerinde beni performans açısından daha da rahatlatmıştı. Fakat en büyük yöntem bence her zaman hayal gücü.
 
● Bir yıl önce buluştuğumuzda yurt dışında oyunculuk yapabileceğinden ve sinema filmi ile tiyatro oyununda rol almak istediğinden bahsetmiştin. Bugünden bir yıl sonra seninle yollarımız yeniden kesişse; bunlardan hangisi gerçekleşmiş olur sence ve sohbetin ana konusu ne olurdu?
Sinema filmi üzerinden beyazperde heyecanımı konuşuyor olurduk herhalde (gülüyor.)  
 


KISA KISA
 
Son zamanlarda seni en çok etkileyen film(ler):
Asghar Farhadi’nin The Salesman filmi beni çok etkiledi. 
 
İzlemekten keyif aldığın ve defalarca izlediğin film(ler):
Michael Mann’in Heat filmini yüz defa izlesem bıkmam; bir başyapıt.
 
Çok abartıldığını düşündüğün film(ler):
Moonlight (gülüyor.)
 
Takip ettiğin diziler:
Çok var; son zamanlarda aklımda kalan Peaky Blinders, Mindhunter.
 
Bugüne kadarki yaşamını bir yönetmen çekecek olsa hangisinin dili seni yansıtırdı? Ve bu film, hayatındaki hangi olayla açılışı yapardı?
Asghar Farhadi çeksin isterdim. İstanbul’a geldiğim ilk zamanlarda yaşadığım evde sürekli karşılaştığım ve hiç doldurmadığım bomboş beyaz duvarla bir açılış sahnesi olabilir. 
 
Herkese önerdiğin kitap:
George Orwell - Hayvan Çiftliği.
 
Şu an veya son olarak okuduğun kitap: 
İlber Ortaylı – ATATÜRK.
 
Son zamanlarda en çok dinlediğin müzisyen / şarkı:
Bu aralar film müziklerine sardım. Hans Zimmer, Thomas Newman, Alan Silvestri büyük ustalar.
 
Son zamanlarda en çok etkilendiğin tiyatro oyunu:
Bu aralar pek oyun takip edemedim. Arzu Tramvayı, Giydirici ve İstila’yı merak ediyorum ve en yakın zamanda izlemek istiyorum.
 
En çok seyahat etmek istediğin şehir / ülke: 
Tayland’ı merak ediyorum.
 
En sevdiğin şehir / ülke:
Karlsruhe, doğduğum şehir olduğu içindir.
 
En sık kullandığın kelime / söz kalıbı:
Peki, sonra?
 
Bir buluşa imza atmış olsaydın bu ne olurdu?
 
Moral ve gülümseme kokteyli (gülüyor.)
 
Hayatta olan veya hayatını kaybetmiş ünlü bir kişilikle (yazar, oyuncu, bilim adamı, yönetmen, futbolcu vs.) karşılıklı oturup bir konu üzerine konuşacaksın. Kimi ve hangi konuyu seçerdin?
Off… Çok var hayatta olan. Christian Bale ile The Fighter filmine nasıl hazırlandığını konuşmak isterdim. Al Pacino ve Robert De Niro’nun Heat’teki efsane restoran sahnesinde nasıl çalıştıklarını da bilmek güzel olurdu.
 
Bugünkü Serkan Çayoğlu’nu betimleyen söz (replik, edebi alıntı, şarkı sözü, minibüs arkası sözü vs.)
“İstemek, olmanın yarısıdır.”

*
*
Fotoğraflar Emre Yunusoğlu

Styling Oğuzhan Erdoğan
Mekan SuB Karaköy
Fotoğraf Asistanı Alper Kemal Özkorkmaz
Styling Asistanı Ezgi Aydemir
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER