Elçin Sangu: Mutluluk Zamanı'nın keyifle izleyeceğin, mesaj iletme telaşı olmayan bir anlatımı var

Elçin Sangu: Mutluluk Zamanı'nın keyifle izleyeceğin, mesaj iletme telaşı olmayan bir anlatımı var
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Cihangir'den taksiye biniyorum. Erkenden Levent'te olmam lazım. Malum, menzile erken gidenlerdenim. Akşam, NuLook Yapımı sinema filmi Mutluluk Zamanı'nın galası var. Az sonra da filmin başrol oyuncuları ile röportaja gireceğim. Cannes'daki fuardan yeni döndüğüm için röportaj öncesinde içimdeki "etik" canavarı hala uyanık halde ve durmadan dürtüyor. Hayır, dünyanın bu kadar az konuşan iki genç yıldızı ile röportaj yapacağım, içimdeki Ranini, "Sadece film sor" diye kafamın etini yiyor. "Zaten magazin müptelası değilim ama sadece film konuşmasam?" diyorum. Hayır, diyor. Sadece filmi sor. 20 dakikadan uzun meşgul etme insanları. Marifet saatlerce konuşmak değil, doğru soruları sormakta.. Bır bır bır konuşup, moralimi bozuyor. Yetmiyormuş gibi bindiğim taksinin de lastiği patlıyor. Trafik var ama şanslıyım, erkenden otelde oluyorum.

Kafa sesimi susturup, otele giriyorum, hemen arkamdan Elçin Sangu da geliyor. Kiralı Aşk'ın 7. bölümünde set ziyareti yapmıştım. O günden sonra bir de geçen yıl Altın Kelebek'te ödül aldığı zaman gördüm. O gece heyecanlıydı. Şimdi de heyecanlı. Birbirimizi görünce sarılıyoruz. Elçin'le konuşmadan önce Barış Arduç'la röportaja gireceğim için o da rahat rahat Emre Yunusoğlu'nun bize özel çekeceği fotoğraflar için hazılanacak vakti bulacak. Zamanlamayı konuşuyoruz. Elçin odasına çıkıyor haazırlanmak için.. Programında sadece ben yokum. Bir dizi röportaj ve sohbete katılıp, ardında da galaya gidecekler. Yoğun günlerin ilki.. Sonra ver elini Türkiye diyerek şehir şehir gezecekler. Elçin'i odasına yolcu ederken düşünüyorum. Hani biri çıksa ve "Elçin Sangu hakkında ne söylemek istersiniz?" diye soran olsa şunu söylerdim. Elçin, insanlarla arasına bi kol mesafesi bırakan ama buna rağmen de samimiyetinden fire vermeyen biri. Bunu nasıl beceriyor derseniz, ben de merak ediyorum. Ancak röportaj esnasında söylediği gibi her şeyi iç güdüsel olarak yapıyor, planlamıyor oluşunun bu duruşa katkısı büyük olmalı. Röportaj esnasında da gözlemledim, karşımda mutlu ve kendiyle barışık bir kadın gördüm. Neyse... Uzatmayayım gözlemlerimi ve sizi Elçin Sangu ile baş başa bırakayım.



● Heyecanlı mısın?
Heyecanlıyım, gerginim...

● İlk sinema başrolün değil mi, ne hissediyorsun?
Hiç bilmediğim için gerçekten sonucu ne olursa olsun neticede bu benim yaptığım ilk iş biraz da ilklerin günahı olmaz diyerek bakıyorum, bir şey deneyimliyorum, öğreniyorum. Güzel olmasını umuyorum her şeyin ve inşallah da öyle olur.

● Peki ilginç bi şey yaptınız. Televizyonda enerjisi çok iyi tutmuş bir çiftsiniz bir sinema filmine girdiniz. Karşında haftalarca Ömer olarak oynamış bir oyuncu var. Sen haftalarca Defne’ydin.. Bu karakteri Defne’den ayrıştırıken neler yaşadın?
Bir buçuk yıl nerdeyse aynı insanla oynuyorsun. Tipimiz değişik değil yani kostümlü ya da dönem hikayesi oynamıyoruz yine normal kıyafetler giyiyoruz. Ama izleyen ve gören herkes öyle olmadığını söyledi. Bu karakter zaten Defne kadar kıpır kıpır bir kız değil. Defne başka bir konseptti. Ama muziplik yaptığı yerlerde ister istemez “Defne” gibi oluyor çünkü o benim komedi anlayışım. Elçin’in komedi anlayışı öyle olduğu için bazı mimikler benzetilebilir. Bilmiyorum, görücez.

● Film kararını nasıl aldın? Başka bir film projesinde adın geçiyordu sonra bizim için sürpriz bir şekilde Mutluluk Zamanı gündeme geldi.
Ben bu filme evet derken meseleye hikaye ya da yapım şirketi bağlamında bakmadım. Şenol, Barış ve ben birlikte bir şey yapmak istiyorduk. Nasıl bir şey olur diye onlar hep konuşuyorlardı ben aslında işin içine dahil olmuş oldum. Zaten onlarla bir şey yapmayı istiyordum en azından hatıra kalsın elimizde dedim. Birlikte bir şey yapmış olalım sonucu önemli değildi. Zaten kiralık aşk izleyicileri de çok istiyorlardı. Diziden hemen çıkıp aynı partnerle çalışmak normalde çok sıcak baktığım bir durum değildi. Ama bu sinema olduğu ve denemek istediğimiz için yaptık.

● Nasılmış sinema filmi çekmek?
Çok güzlemiş. İlk sinema setim olduğu için gerçekten çok güzelmiş diyorum. Hap gibi böyle. Çekiyorsun bitiyor. Sonra oturup izliyorsun.

● Çekerken ya da sonrasında izledin mi hiç kendini?
Çekerken de sonra da hiç izlemedim. Hani parça parça bile izlemedim. İlk defa galadan önce yani dün tamamını izledim.

● Memnun musun izlediğin şeyden?
Memnunum...



● O zaman Mutluluk Zamanı'ndan biraz bahseder misin, spoiler vermeden ama..
İnsanların mutlu olduğunu zannettiğimiz bir dünyada aslında ne kadar yalnız ve mutsuz olduklarını fark edip, mutluluğa doğru adım atmaya çalıştıkları bir yolculuk. Ama filmin böyle tam olarak keyifle izleyip çıkacağın, kaygısı olmayan, mesaj iletme telaşı olmayan bir anlatımı var. Elbette sonunda alman gereken mesajı alıyosun ama mutlaka mesaj vermek için kasan hatta şöyle de güldürelim, böyle de ağlatalım diye kasan bir anlatımı şekli yok. Kendimizi iyi hissedeceğimiz bir akışı var.
         
● Güzelmiş. Pekiyi, sence bi devam filmi olur mu?
Bilmiyorum gerçekten (gülüyoruz)

● Geçtiğimiz günlerde bir röportajın yayınlandı sonrasında “drama yapmak istemiyorum” diye bir cümleyle anılmaya başladın. Doğru mu bu cümle?
Hayır. Drama yapmak istemiyorum demedim. Digitalde drama yapmak istemem dedim. Eğer digitale bir iş yapacaksam bilinen anlamıyla televizyona yaptığım işlerin hikayelerin benzerini yapmak istemem dedim. Biraz daha cesur konulara değinebilelim, daha özgür hikayeler yapalım isterim dedim.

● Digitale iş yapmak istiyor musun?
İsterim. Çok isterim

● Televizyonda ne zaman olacaksın ve tabii bu soruyu da sormazsam olmaz, Gülizar’da ne oldu?
Gülizar olamadı... Çok istedim ama olamadı bazı durumlardan dolayı. Umarım başka sevebileceğim bir hikaye ile yolumuz en kısa zamanda kesişir ki Gülizar benim çok uzun zamandır “Gerçekten bunu yapmak istiyorum” dediğim bir hikayeydi. Maalesef olamadı.

● Bu durumda 2018’de televizyonda olacak mısın?
Yani kesinleşmiş, tarih verebileceğim bir durum yok şimdilik ama televizyonda olmak istiyorum. Çünkü hem özledim hem de çalışmak istiyorum.

● Bir oyuncu olarak yurt dışı hedefin var mı?
Herkes bu soruya “evet yurt dışı hedefim var” diye cevap veriyor ama bunun çok da kolay bir şey  olmadığını biliyorum. Öyle 3-4 ay gidip Amerika’da kalmakla gerçekleşecek bir hayal değil bu farkındayım. Türk dizilerinde oynayıp yurt dışında tanınır olmak farklı, doğrudan Amerikan pazarında iş yapmak farklı şeyler. Zor. Olsa ne güzel olur ama gerçekten zor bir yolculuk..

● Bu sezon başında Kanal D ile bir anlaşma yaptın. Bir oyuncunun kanalla anlaşmasının avantajları ve dezavantajları neler sence?
Türkiye’nin en büyük kanallarından biriyle çalışmanın sadece avantajı olabilir. Ben de bu sebepten Kanal D ile çalışmaya karar verdim.



● Tamam. Yeniden film edönüyorum. Seyirci bu filmden ne beklesin?
Tatlı, sıcak, samimi, enerjisi yüksek bir film. Salonda gülümseyerek çıkacaklar haberleri olsun.

● İş dışında ortada hiç olmayan birisin. Bu takdir edilecek bir tutum ama sen biraz fazla mı kayboluyorsun? Hatta sosyal medyada bir eleştiri okumuştum “Tatile bile yurt dışına gidiyorsun, niye?” diyordu.
Niye? Çünkü kendi alanımı sınırlamak istemiyorum. Bikinili yakalanmak sorun değil. Bikinili fotoğrafımı ben de paylaştım ama adabıyla paylaştım. Sahilde havlumu kuma sererken iki büklüm halde kontrolsüzce çekilmiş fotoğrafımı gazetede, televizyonda, sosyal medyada haftalarca görmek istemiyorum.

● Popüler olmak, sevilmek, alkışlanmak, bahsedilmek, takdir edilmek oyuncunun egosunu besleyen şeyler. Bunlardan uzak duruyorsun her platformda üstelik. Peki, sen bu olgunluğa nasıl gelebildin?
Bunun adı olgunluk mu bilmiyorum ama bendeki hiçbir şey takdiksel değil, iç güdüsel. İstiyorsam da diyemeyeceğim tabii istediğim gibi de yaşayamıyorum bazı şartlardan dolayı ama ne olmak istiyorsam öyleyim. Stratejik yaşamıyorum. İç güdülerim neyi işaret ediyorsa onu yapıyorum.

● O takdir edilme duygusunu nasıl karşılıyorsun? Şu anda ekranda yoksun mesela..
Ama zaten hayatın içindeyim ve karşılaştığım insanlardan sevgi ve takdir görüyorum.

● Çıkıp bir karakteri canlandırıyorsun. Sonra da bunun için ödüllendiriliyorsun. Bu ödül meselesine nasıl bakıyorsun?
Şöyle düşünüyorum; yaptığın işin ödülle taçlandırılması fikri güzel bir şey ama her törenin doğru organize edildiğini düşünmüyorum. Baktığında herkes ödül veriyor. Her kişi/ kurum bir ödül veriyor. Benim için kalıcı bir anlamı olmuyor bu tip ödülleri almanın..

● Dünyada bu tip ödüller aday bile gösterildiğinde oyuncunun kariyerine pozitif katkı sağlıyor.
Anlamlı tek bir ödül olsun mesela, onu almak beni de mutlu eder.

● Hikayeler tek tipleşti. Televizyonda bu kısır döngüyü aşabilmek için sence yapımcı ve yayıncı kadar oyuncu da taşın altına ellini koymalı mı?
Kesinlikle koymalı. Benim şu anda iş yapamamamın tek sebebi bu. Bazı okuduğum işlerde 10 sene önce izlediğim işi görüyorum. Hiçbir değişiklik yok O yüzden şu an ısrarla farklı bir hikaye diyorum. Fantastik hikayeye de varım yeter ki sıkıldığımız hikayelerden bir tane daha olmasın. Belki bana diyecekleri ki kaç yıldır sektördesin de sıkıldın? Ama ben seyirci olarak da konuşuyorum. Aynı şeyleri izlemekten sıkıldım nasıl içinde olayım? Strangers Things izledikten sonra başka bir şey izleyesim gelmiyor, çıtam yükseliyor ben ne yapayım?

● Haklısın. Son olarak Mutlukuk Zamanı'nı  izleyecek olanlara söylemek istediğin bişii var mı?
Umuyorum yüzlerinde gülücükle ayrılırlar filmden. İyi seyirler..
 
 
 

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER