Cihangir'den taksiye biniyorum. Erkenden Levent'te olmam lazım. Malum, menzile erken gidenlerdenim. Akşam, NuLook Yapımı sinema filmi Mutluluk Zamanı'nın galası var. Az sonra da filmin başrol oyuncuları ile röportaja gireceğim. Cannes'daki fuardan yeni döndüğüm için röportaj öncesinde içimdeki "etik" canavarı hala uyanık halde ve durmadan dürtüyor. Hayır, dünyanın bu kadar az konuşan iki genç yıldızı ile röportaj yapacağım, içimdeki Ranini, "Sadece film sor" diye kafamın etini yiyor. "Zaten magazin müptelası değilim ama sadece film konuşmasam?" diyorum. Hayır, diyor. Sadece filmi sor. 20 dakikadan uzun meşgul etme insanları. Marifet saatlerce konuşmak değil, doğru soruları sormakta.. Bır bır bır konuşup, moralimi bozuyor. Yetmiyormuş gibi bindiğim taksinin de lastiği patlıyor. Trafik var ama şanslıyım, erkenden otelde oluyorum.
Kafa sesimi susturup, otele giriyorum, hemen arkamdan Elçin Sangu da geliyor. Kiralı Aşk'ın 7. bölümünde set ziyareti yapmıştım. O günden sonra bir de geçen yıl Altın Kelebek'te ödül aldığı zaman gördüm. O gece heyecanlıydı. Şimdi de heyecanlı. Birbirimizi görünce sarılıyoruz. Elçin'le konuşmadan önce Barış Arduç'la röportaja gireceğim için o da rahat rahat Emre Yunusoğlu'nun bize özel çekeceği fotoğraflar için hazılanacak vakti bulacak. Zamanlamayı konuşuyoruz. Elçin odasına çıkıyor haazırlanmak için.. Programında sadece ben yokum. Bir dizi röportaj ve sohbete katılıp, ardında da galaya gidecekler. Yoğun günlerin ilki.. Sonra ver elini Türkiye diyerek şehir şehir gezecekler. Elçin'i odasına yolcu ederken düşünüyorum. Hani biri çıksa ve "Elçin Sangu hakkında ne söylemek istersiniz?" diye soran olsa şunu söylerdim. Elçin, insanlarla arasına bi kol mesafesi bırakan ama buna rağmen de samimiyetinden fire vermeyen biri. Bunu nasıl beceriyor derseniz, ben de merak ediyorum. Ancak röportaj esnasında söylediği gibi her şeyi iç güdüsel olarak yapıyor, planlamıyor oluşunun bu duruşa katkısı büyük olmalı. Röportaj esnasında da gözlemledim, karşımda mutlu ve kendiyle barışık bir kadın gördüm. Neyse... Uzatmayayım gözlemlerimi ve sizi Elçin Sangu ile baş başa bırakayım.

● Heyecanlı mısın?
Heyecanlıyım,
gerginim...
● İlk sinema başrolün değil mi, ne
hissediyorsun?
Hiç
bilmediğim için gerçekten sonucu ne olursa olsun neticede bu benim yaptığım ilk
iş biraz da ilklerin günahı olmaz diyerek bakıyorum, bir şey deneyimliyorum, öğreniyorum.
Güzel olmasını umuyorum her şeyin ve inşallah da öyle olur.
● Peki ilginç bi şey yaptınız. Televizyonda
enerjisi çok iyi tutmuş bir çiftsiniz bir sinema filmine girdiniz. Karşında
haftalarca Ömer olarak oynamış bir oyuncu var. Sen haftalarca Defne’ydin.. Bu
karakteri Defne’den ayrıştırıken neler yaşadın?
Bir
buçuk yıl nerdeyse aynı insanla oynuyorsun. Tipimiz değişik değil yani kostümlü
ya da dönem hikayesi oynamıyoruz yine normal kıyafetler giyiyoruz. Ama izleyen
ve gören herkes öyle olmadığını söyledi. Bu karakter zaten Defne kadar kıpır
kıpır bir kız değil. Defne başka bir konseptti. Ama muziplik yaptığı yerlerde
ister istemez “Defne” gibi oluyor çünkü o benim komedi anlayışım. Elçin’in
komedi anlayışı öyle olduğu için bazı mimikler benzetilebilir. Bilmiyorum,
görücez.
● Film kararını nasıl aldın? Başka bir film
projesinde adın geçiyordu sonra bizim için sürpriz bir şekilde Mutluluk Zamanı
gündeme geldi.
Ben bu filme evet derken meseleye hikaye ya da yapım şirketi bağlamında bakmadım.
Şenol, Barış ve ben birlikte bir şey yapmak istiyorduk. Nasıl bir şey olur diye
onlar hep konuşuyorlardı ben aslında işin içine dahil olmuş oldum. Zaten
onlarla bir şey yapmayı istiyordum en azından hatıra kalsın elimizde dedim.
Birlikte bir şey yapmış olalım sonucu önemli değildi. Zaten kiralık aşk izleyicileri de çok
istiyorlardı. Diziden hemen çıkıp aynı partnerle çalışmak normalde çok sıcak baktığım bir durum değildi. Ama bu sinema olduğu ve
denemek istediğimiz için yaptık.
● Nasılmış sinema filmi çekmek?
Çok
güzlemiş. İlk sinema setim olduğu için gerçekten çok güzelmiş diyorum. Hap gibi
böyle. Çekiyorsun bitiyor. Sonra oturup izliyorsun.
● Çekerken ya da sonrasında izledin mi hiç
kendini?
Çekerken
de sonra da hiç izlemedim. Hani parça parça bile izlemedim. İlk defa galadan
önce yani dün tamamını izledim.
● Memnun musun izlediğin şeyden?
Memnunum...
● O zaman Mutluluk Zamanı'ndan biraz bahseder misin, spoiler
vermeden ama..
İnsanların
mutlu olduğunu zannettiğimiz bir dünyada aslında ne kadar yalnız ve mutsuz
olduklarını fark edip, mutluluğa doğru adım atmaya çalıştıkları bir yolculuk.
Ama filmin böyle tam olarak keyifle izleyip çıkacağın, kaygısı olmayan, mesaj
iletme telaşı olmayan bir anlatımı var. Elbette sonunda alman gereken mesajı
alıyosun ama mutlaka mesaj vermek için kasan hatta şöyle de güldürelim, böyle
de ağlatalım diye kasan bir anlatımı şekli yok. Kendimizi iyi hissedeceğimiz
bir akışı var.
● Güzelmiş. Pekiyi, sence bi devam filmi olur mu?
Bilmiyorum
gerçekten (gülüyoruz)
● Geçtiğimiz günlerde bir röportajın yayınlandı sonrasında “drama
yapmak istemiyorum” diye bir cümleyle anılmaya başladın. Doğru mu bu cümle?
Hayır.
Drama yapmak istemiyorum demedim. Digitalde drama yapmak istemem dedim. Eğer
digitale bir iş yapacaksam bilinen anlamıyla televizyona yaptığım işlerin
hikayelerin benzerini yapmak istemem dedim. Biraz daha cesur konulara
değinebilelim, daha özgür hikayeler yapalım isterim dedim.
● Digitale iş yapmak istiyor musun?
İsterim.
Çok isterim
● Televizyonda ne zaman olacaksın ve tabii bu soruyu da sormazsam olmaz, Gülizar’da ne oldu?
Gülizar
olamadı... Çok istedim ama olamadı bazı durumlardan dolayı. Umarım başka
sevebileceğim bir hikaye ile yolumuz en kısa zamanda kesişir ki Gülizar benim
çok uzun zamandır “Gerçekten bunu yapmak istiyorum” dediğim bir hikayeydi.
Maalesef olamadı.
● Bu durumda 2018’de televizyonda olacak mısın?
Yani
kesinleşmiş, tarih verebileceğim bir durum yok şimdilik ama televizyonda olmak
istiyorum. Çünkü hem özledim hem de çalışmak istiyorum.
● Bir oyuncu olarak yurt dışı hedefin var mı?
Herkes
bu soruya “evet yurt dışı hedefim var” diye cevap veriyor ama bunun çok da
kolay bir şey olmadığını biliyorum. Öyle
3-4 ay gidip Amerika’da kalmakla gerçekleşecek bir hayal değil bu farkındayım.
Türk dizilerinde oynayıp yurt dışında tanınır olmak farklı, doğrudan Amerikan
pazarında iş yapmak farklı şeyler. Zor. Olsa ne güzel olur ama gerçekten zor
bir yolculuk..
● Bu sezon başında Kanal D ile bir anlaşma
yaptın. Bir oyuncunun kanalla anlaşmasının avantajları ve dezavantajları neler
sence?
Türkiye’nin
en büyük kanallarından biriyle çalışmanın sadece avantajı olabilir. Ben de bu
sebepten Kanal D ile çalışmaya karar verdim.
● Tamam. Yeniden film edönüyorum. Seyirci bu filmden ne
beklesin?
Tatlı,
sıcak, samimi, enerjisi yüksek bir film. Salonda gülümseyerek çıkacaklar
haberleri olsun.
● İş dışında ortada hiç olmayan birisin. Bu
takdir edilecek bir tutum ama sen biraz fazla mı kayboluyorsun? Hatta sosyal
medyada bir eleştiri okumuştum “Tatile bile yurt dışına gidiyorsun, niye?” diyordu.
Niye?
Çünkü kendi alanımı sınırlamak
istemiyorum. Bikinili yakalanmak sorun değil. Bikinili fotoğrafımı ben
de paylaştım ama adabıyla paylaştım. Sahilde havlumu kuma sererken iki büklüm
halde kontrolsüzce çekilmiş fotoğrafımı
gazetede, televizyonda, sosyal
medyada haftalarca görmek istemiyorum.
● Popüler olmak, sevilmek, alkışlanmak,
bahsedilmek, takdir edilmek oyuncunun egosunu besleyen şeyler. Bunlardan uzak
duruyorsun her platformda üstelik. Peki, sen bu olgunluğa nasıl gelebildin?
Bunun
adı olgunluk mu bilmiyorum ama bendeki hiçbir şey takdiksel değil, iç güdüsel.
İstiyorsam da diyemeyeceğim tabii istediğim gibi de yaşayamıyorum bazı
şartlardan dolayı ama ne olmak istiyorsam öyleyim. Stratejik yaşamıyorum. İç
güdülerim neyi işaret ediyorsa onu yapıyorum.
● O takdir edilme duygusunu nasıl
karşılıyorsun? Şu anda ekranda yoksun mesela..
Ama
zaten hayatın içindeyim ve karşılaştığım insanlardan sevgi ve takdir görüyorum.
● Çıkıp bir karakteri canlandırıyorsun. Sonra da bunun için ödüllendiriliyorsun. Bu ödül meselesine nasıl bakıyorsun?
Şöyle
düşünüyorum; yaptığın işin ödülle taçlandırılması fikri güzel bir şey ama her törenin doğru organize
edildiğini düşünmüyorum. Baktığında herkes ödül veriyor. Her kişi/ kurum bir
ödül veriyor. Benim için kalıcı bir anlamı olmuyor bu tip ödülleri almanın..
● Dünyada bu tip ödüller aday bile
gösterildiğinde oyuncunun kariyerine pozitif katkı sağlıyor.
Anlamlı
tek bir ödül olsun mesela, onu almak beni de mutlu eder.
● Hikayeler tek tipleşti. Televizyonda bu
kısır döngüyü aşabilmek için sence yapımcı ve yayıncı kadar oyuncu da taşın
altına ellini koymalı mı?
Kesinlikle
koymalı. Benim şu anda iş yapamamamın tek sebebi bu. Bazı okuduğum işlerde 10
sene önce izlediğim işi görüyorum. Hiçbir değişiklik yok O yüzden şu an ısrarla farklı
bir hikaye diyorum. Fantastik hikayeye de varım yeter ki sıkıldığımız
hikayelerden bir tane daha olmasın. Belki bana diyecekleri ki kaç yıldır sektördesin de
sıkıldın? Ama ben seyirci olarak da konuşuyorum. Aynı şeyleri izlemekten
sıkıldım nasıl içinde olayım? Strangers Things izledikten sonra başka bir şey
izleyesim gelmiyor, çıtam yükseliyor ben ne yapayım?
● Haklısın. Son olarak Mutlukuk Zamanı'nı izleyecek olanlara
söylemek istediğin bişii var mı?
Umuyorum
yüzlerinde gülücükle ayrılırlar filmden. İyi seyirler..