Yılın en iddialı dizilerinden, David Fincher imzalı MINDHUNTER’in oyuncuları Jonathan Groff ve Holt McCallany, Londra’da gazetecilerin sorularını cevapladılar. Yuvarlak masa röportajları şeklinde gerçekleşen bu röportajlarda, Groff ve McCallany; David Fincher’i, karakterleri ve seri katiller hakkındaki düşüncelerini bizimle paylaştılar.
McCallany, dizide Bill Tench isimli FBI'a bağlı Davranış Bilimleri Birimi'nde çalışan bir özel ajan olarak izleyici karşısına çıkıyor. Karakter, suçlu profili çıkarmada önde gelen ve 'seri katil' tanımının temelini oluşturan isimlerden Robert K. Ressler'a dayandırılarak hazırlandı.
Mindhunter, on bölümlük sezonuyla Netflix’te yayında.
● G1: Sadece iki bölüm izledik ama ikisi de çok
iyiydi. David Fincher bu projeyi 2009 yılından beri planlıyor. David için bunun
bir “tutku projesi” olduğundan haberdar mıydınız?
Ne kadar iyi bir soru. David, her
yaptığı ise inanılmaz bir tutkuyla yaklaşıyor. Çok titiz ve yapabileceğinin en
iyisi yapmak için büyük bir çaba gösteriyor. David için her projenin bir “tutku
projesi” olduğunu söylemek abartılı olmaz. Geçenlerde beni şaşırtan, hiç
bilmediğim bir şeyi anlattı. Yıllar önce, tam hatırlamıyorum ama, John
Douglas’ın partneri Robert Ressler tarafından yazılmış “Whoever Fights
Monsters” kitabının telif hakları ya kendisi tarafından alınmış ya da ona
verilmiş. Nedendir bilinmez, David Ressler’in
hikayesini yapmaktan vazgeçmiş. Daha sonra Charlize (Theron), kendisine
Douglas’ın kitabı Mindhunter’i getirmiş. Anladığıma göre, ilk başta başka bir
yazarla HBO’nun kapısını çalmışlar. Yine anladığıma göre, bu yazar tarafından
yazılan senaryoları David beğenmemiş. Charlize (Theron) ona Joe Panel ile
buluşmasını önermiş. En sonunda, Joe Panel ilk 10 bölümün senaryosunu yazmış.
Bu senaryolar, prova boyunca David’in karakterler üstündeki küçük düzeltmeleri
dışında imdeğişmedi. Sorunuza dönersek, evet Ressler’in kitabı üzerindeki
çalışmalar 10 yıl öncesine dayanıyor. David’in aklında uzunca bir süredir
olduğu açık.
● G3: Bu kadar seneden sonra David Fincher’la tekrar
çalışmak nasi bir duygu? Projedeki oyunculardan sadece sizin daha önce
Fincher’la çalıştığınızı biliyorum.
Çok iyi bir soru. Bu soru bana daha
önce de soruldu. 1990’larda Londra’da David’in ilk filmi olan Alien 3’te
çalıştık. O zamanlar ben 5 yaşındaydım ( gülüşmeler ) David o zamanlar “harika çocuk”
olarak görülüyordu. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, David, Hollywood tarihinde ilk
film için en yüksek ücreti alan yönetmen olmuştu. Kariyerine çok erken yaşta,
çeşitli müzik ve reklam videoları çekerek başlamıştı. Dahi bir yetenekti.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Alien 3 herkes için çok zorlu bir filmdi. Film
çekim aşamasındayken sürekli yeniden yazılıyordu. Yine de, David çok iyi bir iş
çıkardı. Alien 3’u filmi en iyi filmleri arasında saydığını sanmıyorum. Daha
sonra Se7en’i kendi bildiği gibi yaptı ve sonuç bambaşka oldu. Bana David
değişti mi? diye sorarsanız, hayır hala aynı adam derim. Kişilik, çalışma şekli
bakımından hala aynı adam. Fight Club, tam 20 yıl olmuş! Bu uzun zaman
aralığında David’le çalışmadım. Bu endüstride olur böyle şeyler. Herkes
David’le çalışmak istiyor, bir sürü
seçim hakkı vardı, Holt’u seçmek zorunda değildi. Alien 3’te benimle çalışmak
istediğinde, küçük roller dışında bir özgeçmişim bile yoktu. Sanırım ben de bir
ışık gördü. Tekrar bana rol teklifi ettiği için çok heyecanlıyım. Sonraki
yıllarda, bu iş hakkında öğrenebildiğim kadar şey öğrenmeye, daha iyi olmaya
çalıştım. David’de bendeki bu ilerlemeyi
görmüş olacak ki, beni çağırdı. Onun
gibi bir ustadan öğreneceğim çok şey var. Böylesine etkileyici bir konu içinde
çok ilginç bir karakteri oynuyorum.
Jonathan (Groff) ile çok iyi bir ilişkim var. Kendisi tavırlarıyla,
yüzündeki gülümsemesiyle, setteki davranışlarıyla gerçekten çok tatlı bir adam.
Her daim profesyonel ve rolüne hazırlıklı. Müthiş bir dinamiğimiz var: Olgun
polis, genç polis… Bence Jonathan ve benim kimyamız uydu. Çok farklı olmamıza
rağmen çok iyi çalıştık. İlişkimizdeki mizahı yakalamaya çalıştık. Seri
katillerle olan sahneler çok gergindi. İki başrol oyuncu arasındaki mizahın,
seyircideki gerginliği atması için iyi olacağını düşündük.

● G1: Sorgu sahneleri çok uzun, bu sahnelerde yaşadığınız zorluklar neydi?
On, on beş, yirmi sayfa oynamak, tiyatro
gibi hissettiriyor. Bunu televizyonda görmüyoruz. Bir örnekle anlatırsam, çok
iyi bir TV yazarı arkadaşım var. Büyük bir binanın içinde bir köşe bizim setti,
diğer köşede de arkadaşımın TV dizisi çekiliyordu. Arkadaşım çok büyük bir
David Fincher hayranı, kim değil ki? Arkadaşım bizim çekimi izlemek istedi,
David’de kabul etti. Dizinin sonlarına doğru, seri katillerden biriyle olan bir
sahneydi. Uzun ve gergin bir sahne, belki yirmi sayfa kadar. Bu arada üç adamın
bir masa başında oturduğu yirmi sayfalık bir sahneden bahsediyoruz. Neredeyse
imkansız! David Fincher için ise değil. Çünkü, David o sahne için 27 set-up
kurmuş ve her set-up içinde 40 çekim yapıyor, saatler boyu aktörler, kamera
departmanı için küçük değişikliklerle sahneleri düzeltiyor. Kurgu odasına girdiğinde ise, birçok değişik
seçeneğe sahip ve ustalıkla sahneleri kesiyor.
David’in hedef tanımlarından bir tanesi de MINDHUNTER’in bir roman okur
gibi izlenmesiydi. Arkanıza yaslanıp, bu tür bir dünyada hayalgücünüzün
kaybolmasına izin vermeniz. Hedefimiz
bu.
● G2: Dizide gerçek katillerle röportajlar yapılıyor,
kişisel anlamda bu tüyler ürpertici cinayetlerin detaylarını bilmek sizi
etkiledi mi?
Biliyorsunuz ki, yazarlar bu katilleri
en özgün biçimde yansıtmak için çok çalıştılar. Burada gerçek adamlardan,
gerçek cinayetlerden bahsediyoruz, tabii ki bu cinayetlerin korkunç detaylarını
anlatmaktan çekinmiyorlar. Hollywood’da
çoğu zaman stilize, çizgi romandan fırlamış katiller görürüz. Hannibal Lecter’a
lafim yok. Muhteşem bir performans, ancak onun gibi çok çekici, zeki seri
katiller ile gerçek hayattaki bu seri katiller arasında uçurum var. David’in düşüncesi, bu klişeyi yıkıp, bu
adamları oldukları gibi göstermekti. Ed
Kemper, ilk karşılaştığımız seri katil, dost canlısı ve akıllı olabilir. Ama
ondan çok farklı bir sürü adamla karşılaşacağız. Bu yaklaşım benim için çok
ilginçti. Elimden geldiği kadar cinsel motivasyonlu bir cinayetin, psikolojik
yönlerini anlamaya çalışırım. Bu, karanlık bir dünyaya adım atmak demek. Bu
adamlardan biri, korkunç, sadist bir şey yaptığında, kanun adamları gibi, her hastayı
kurtaramayacağını bilen bir doktor gibi olgunca yaklaşmalısın. Hiç etkilenmiyor
değilim ama bunların günümün geri kalanını etkilemesine izin veremem.
● DÖ: Sorduğum soru varsayımsal bir soru olacak. Dizide “TV, suç anlayışımızı
değiştirdi” şeklinde bir diyalog var. Şimdi ise sosyal medya çağındayız. Sizce
10 yıl içerisinde Holden ve Bill nelerle yüzleşmek zorunda kalacak.?
Cevap verilmesi zor bir soru. Şu anda
yaşadığımız toplu katliamları yapanlar eskiden olduğu gibi cinsel
motivaslarlarla bunları yapmıyorlar. 1979’da olmayan, Holden ve Tench’in
davalarından farklı bir dinsel acı söz konusu. Daha sonra, Las Vegas’ta 58
kişiyi öldüren Stephen Paddock’e* bakıyorsunuz. Hala bu olayın neden olduğunu
bilmiyoruz. Bunun kesinlikle bir yanıtı var ve bunu bulmak bizim işimiz. Katili bilince, geri gitmeniz gerekiyor. “Uyarı işaretleri nelerdi? Daha önce suça meyilli bir davranışı olmuş muydu? Tetikleyen olay neydi? Bu hale nasıl geldi?
Önlenebilir bir suç muydu, yoksa önlenemez miydi? Kurbanlarla ilişkisi neydi?”
Bu tür soruları cevaplamanız gerekiyor. John Douglas’a bunun önlenebilir olup
olmadığını sordum, bana önlenemez bir cinayet olduğunu söyledi. Bunun nereye
gideceğini kestirmek zor. Terrorizme
alışmamız gereken bir dünyada yaşıyoruz. Korkarım ki, bunları daha çok
göreceğiz.
* Stephen
Paddock: 1 Ekim’de Las Vegas’ta konser kalabalığının üstüne ateş açarak, 58 kişinin ölümüne neden olan kişi.