Özge Gürel
ile aslında Yıldızlar Şahidim zamanı
röportaj yapmaya niyetlensek de malum dizi son durağa kısa sürede vardığı için
biz de başka bahara sakladık bu niyetimizi. Ancak o bahar tahmin ettiğimizden
çok önce geldi, zira Dolunay’da
Amazon kadını ile Polyanna’yı harmanlayarak yarattığı Nazlı’yla tanıştığımız an
artık bu röportaj yapılmalı diyerek başladık Özge’nin repo gününü beklemeye.
“Sabreden derviş muradına erermiş” misali sonunda geçtiğimiz hafta Tilki Yapım Stüdyo’da bir araya geldik. Malum giriş yazılarında hep
oyuncularla ilgili izlenimler yazılır ve genelde tüm yorumlar da şu etiketler
altında buluşur: Samimi, sıcak, hoş sohbet, enerjik. Bunu, röportajın
yayınlandığı gün şu cümle takip eder: “Özge Gürel’le gerçekleştirdiğimiz
keyifli sohbet yayında.” Huyumuz kurusun ki bu basmakalıp etiketlerden bir
türlü kopamadık. Ancak söz konusu Özge Gürel ise gerçekten bu etiketler dışında
kendisini nasıl anlatabilirim bilmiyorum.
Çünkü çekimin ilk yarısında
koşturarak stüdyoya daldığım anda sanki karşımda röportaj yapacağım bir oyuncu
yok da, lisede aynı sırayı paylaştığım; numarasını bile hatırladığım sınıf
arkadaşım var gibi hissettim. Hani o an “Sen 248 Özge değil misin?” desem
başlayacağız ergenlik yıllarının anılarını yâd etmeye. Çekim aralarında sohbet
zaten öyle noktalara geldi ki “Ben en iyisi balık yağı içmeye başlayayım.
Galiba Medcezir veya Kiraz Mevsimi zamanı Özge’yle tanıştım
ve bunu hatırlamıyorum” diye kendi kendime sayıklamaya başladım. Medcezir’deki Ada karakteriyle ekranda
ilk kez gördüğümde “Ne kadar değişik bir havası var” dediğim, şimdiyse Dolunay ile her salı hikâyelerine
keyifle tanık olmamı sağlayan Özge’yle tabii Kirazcanların da kulaklarını
çınlatarak daldık sohbete. Her hafta olduğu gibi yine çenem düştüğünden ve
büyük ihtimalle zaten yazının yarısında röportaja geçtiğiniz için elçilik
görevimi burada sonlandırıyor ve sözü “Biz hep buluşalım, hep sohbet edelim” dediğim
Özge Gürel’e bırakıyorum.
"Nazlı kağıt üzerinde yoruma açık bir karakterdi."
● Dolunay’ın senaryosu geldi ve önce genel dünyasıyla sonra da
Nazlı’yla tanıştın. İlk hislerin nelerdi? Nazlı hangi yanını rahatlıkla
kullanmana müsaade edecek ve sana ne yenilikler getirecekti?
İlk olarak
işin romantik komediden drama çok güzel geçişlerinin olduğunu fark ettim. Salt
romantik komedi veya sert bir dram istemiyordum o dönemde. Nazlı hem kendimin
hem de oyunlarımın geçişinde kullanabileceğim bir karakterdi. Enerjik ve
umutluydu ama hayatı sürekli tozpembe değildi veya öyle görmüyordu. Düşüp kalkıyordu
da, öğreniyordu ve kendini arayan bir genç kadındı. Aslında ihtiyacım olan da
tam olarak buydu.
● Başkasına “Hayatta hayal kırıklıkları da olacak;
onlar işin tuzun biberi” demek kolay ama kendimize gelince sınıfta
kalabiliyoruz bu noktada. Bu açıdan bakıldığında Yıldızlar Şahidim’den bu kadar kısa süre sonra başka bir işe "evet" demek cesaret ister bence. Herhangi bir tereddüt yaşadın mı?
Elbette
yaşadım. Sonuçta inandığın ve emek verdiğin bir şeyin karşılığının olmadığını
görmek her zaman hayal kırıklığıdır. Ancak hayal kırıklıklarına tutunmaktansa
onlardan beslenip motive olmak daha gerçek benim için. Yıldızlar Şahidim bittikten sonra oturup durumu sorguladım; “Bana
ne kattı, ne götürdü?”, “Ne öğrendim veya ne öğrenmeliyim?” gibi soruların
yanıtlarını aradım. O süreçten sonra hazırdım ve İlk Öpücük adlı filmi yaptım, ardından da Dolunay. Oyunculuğu seviyorum ve içinde olmak istiyorum. Bu yüzden
de daha fazla beklemek istemedim.
● Nazlı, içinde Amazon kadını ruhunu da taşıyan
dişli, post-modern bir Polyanna gibi. Tersi pis ve bir yandan hemen düşebiliyor
ama yine de içinde hep bir umut var. Sen onu nasıl yorumluyorsun? Kağıt
üstündeki Nazlı ile bugünkünün arasında ne gibi farklar var?
Nazlı kağıt
üzerinde yoruma açık bir karakterdi. Birçok yöne çekilebilirdi ki zaten beni de
kendine çeken bu yanıydı. Benim önceliğim onu ilk başta kendiyle mutlu bir
kadın yapmak oldu. Sonra da sıra onu yaratımı seven bir kadına evirmeye ve tüm
davranışlarını o temele oturtmaya geldi. Evde, işte, ilişkilerde… Şu an Nazlı
bir geçiş döneminde, kendine yabancı gibi. Kurduğu her şey yıkılıyor ve
yenilerini kuruyor ama ölçtüğü biçtiği kimsenin üstüne oturmuyor. Ben de onun,
bununla yüzleşmesini istiyorum.
● Malum karakterinin bir de güzel yemek yapma misyonu
ile Japon kültürüne olan ilgisi söz konusu. Setten önce ikisiyle aran nasıldı?
Bu yönden bir hazırlığın oldu mu?
Japon
kültürüyle hiçbir alakam ve de ilgim yoktu. Nazlı’yla birlikte rotama bir
Japonya turu ekledim (gülüyor.) Yemek yapmaksa beni çok eskiden beri besleyen
ve bana iyi gelen bir eylem. Doymak ve doyurmak çok enteresan dürtüler
barındırıyor ve bunu seviyorum.
● Nazlı bir günlüğüne senin hayatına konuk olsa hangi
yanını “süper güç” olarak görüp kendisinde olmasını ister? Aynı şey senin için
geçerli olsa sen neyi seçerdin?
Nazlı’nın
ihtiyacı olan şey Özge’nin netliği, Özge’ninse Nazlı’nın sabrına ve toleransına
ihtiyacı var.
● Yaş, cinsiyet vb. durumları bir kenara bırak; Dolunay ekibinden biri karakterini
canlandıracak. Kimi Nazlı olarak görmek isterdin? Sen hangi karakteri
canlandırırdın?
Kesinlikle
Necip Memili muazzam bir Nazlı çıkarırdı ortaya (gülüyor.) Ben de sanırım Hakan
(Necip Memili) veya Tarık’ı (Berk Yaygın) oynamak isterdim.
● Dizinin izleyicisi olarak özellikle Hakan Kurtaş
ile olan sahnelerinde sanki bir koreografi oluşturuyorsunuz ve onu
sahneliyorsunuz. Birbirinizden öğrendiğiniz ve cebinize attığınız bir şeyler
var mı oyunculuğa dair?
Hakan
öncelikle çok özel bir insan ve iyi bir dost. Öğrenmeye çok aç ve de öğretmekte
korkusuz insanlarız ikimiz de. Provada aklıma gelmeyen bir şeyi sahnede
yapmaktan çekinmiyorum. Çünkü onu hemen alacağını biliyorum. Onun için de aynı
durum geçerli sanırım. Sahnelerin sırrı da dürtüsel akışa karşı koymamamızdan
kaynaklanıyor olsa gerek.
"Kiraz Mevsimi'nin başarısının en büyük nedeni samimiyetidir hep gözümde."
● Malum yakın zamanda seni 50 First Dates’in uyarlaması İlk
Öpücük ile beyazperdede izleyeceğiz. Sinema ve dizi açısından disiplinleri
ve sonrasındaki yansımaları göz önünde bulundurduğunda senin nezdinde ne gibi
farklılıkları var?
Sanırım
sonrasını filmden sonra göreceğim ama öncesinde bir karakterle gün içinde
hızlandırılmış bir ilişki kurmak zorunda kalmamak benim için en kıymetlisiydi.
● Seninle bir araya gelmişken Kiraz Mevsimi’ni anmazsak topa tutulurum. Zira dizi öyle bir
etki yarattı ki globalde, röportajdan önce Dolunay’ın
Türkiye’deki yayın gününde İtalya’da yayınlanmasa da orada TT olduğundan
bahsettin. Geçmişte İtalya’ya gittin de, orada bu denli bir ilgi olmasını neye
bağlıyorsun?
Kiraz Mevsimi’nin başarısının en büyük nedeni
samimiyetidir hep benim gözümde. Tertemiz bir enerjisi vardı ve bunun ekrandan
izleyiciye geçmemesi imkansızdı. Ayrıca konusu ve işlenen durumlarda çok az
geleneksel doneler söz konusuydu. Bu nedenle global olarak anlaşılması kolay
bir iş olarak yer etti ve İtalya’da da büyük beğeni kazandı.
● Kiraz
Mevsimi olmasaydı bugün oyunculuğuna ve
kariyerine dair neler eksik olurdu?
Kiraz Mevsimi, benim ve birçoğumuzun okuluydu.
O olmasaydı ne olurdu, nasıl olurdu bilmiyorum ama iyi ki olmuş (gülüyor.)
● Oyunculuğa bir soruluk mola verelim; Selanik
göçmeni bir anne ve Çerkes bir baba. Çok cümbüşlü bir ailede büyümüş olmalısın.
Hayat gailesi olmadan yaşama lüksüne sahip olduğun döneme gitsek; o günlerden
nasıl bir tablo zihninde yer etti?
Senin de
dediğin gibi kalabalık ve eğlenceli bir aileydi, mahalleydi ve kasabaydı
(gülüyor.) İlk zamanlar içine kapalı bir çocuktum. Fazla hareketliydi her şey
benim için. Sonra parçası olmaya direnmeyi bırakınca karakterimin en sevdiğim,
güvendiğim kısımları orada yeşerdi.
● Kariyer yolculuğunda bugüne kadarki en büyük
tökezlemen neydi? Ve bugün bile hâlâ etkisini sürdüren, bu mesleğe dair sana
söylenen veya senin başkasına verdiğin öğüt, öneri nedir?
En büyük
tökezlemem Medcezir’den önceki 2-3
aylık zaman dilimidir. Çünkü oyunculuğu bırakmak üzereydim. Çok istediğim ve
rolü aldığım bir proje iptal edilmişti. O an “Fazla zorlamadan yeni şeyler
katmalıyım belki de hayatıma” dedim. Ancak hayat buna izin vermedi (gülüyor.)
En iyi öğüt ise kesinlikle “Keyfini çıkar” tavsiyesi. Ben de hâlâ bu öğüdü
uygulamaya devam ediyorum (gülüyor.)
KISA KISA
Son zamanlarda seni en çok etkileyen film:
Café de Flore.
İzlemekten keyif aldığın ve
defalarca izlediğin film(ler):
Ladri di Biciclette (Bisiklet
Hırsızları) ve Back to the Future
serisi.
Bir filmin dünyasında
yaşayacaksın; bu hangisi olurdu?
Spirited Away.
Takip ettiğin diziler:
How to Get Away with a Murder?,
Game of Thrones, Ozark, The Handmaid’s Tale.
Bugüne kadar sana söylenmiş veya
senin başkasına söylediğin en büyük spoiler nedir?
“Ejderha, Akgezen mi oluyor?” (Gülüyor.) Instagram’da yanlışlıkla
gördüm ve tüm ekibe sahnem için kayıttayken söyledim (gülüyor.)
Herkese önerdiğin kitap:
Herman Hesse – Siddhartha
Şu an okuduğun kitap:
Ece Temelkuran – İyilik Güzellik
Hayatının bundan sonraki kısmını
bir kitabın dünyasında yaşayacaksın; hangisini seçerdin?
Ece Temelkuran – Düğümlere
Üfleyen Kadınlar
Seyahat etmeyi en çok istediğin
şehir / ülke:
Peru
Hayal şehrin:
Floransa
En sık kullandığın kelime / söz
kalıbı:
“Bir de şöyle düşün?”
En sevdiğin ve asla ağzına
sürmediğin yemek:
En sevdiğim pişi; kapuskayı ise asla yiyemem.
Bir buluşa sen imza atmış olsaydın
hangisi olurdu?
Asansör
Şu ana kadar bulunamadığına
şaşırdığın şey nedir?
Zaman makinesi
Bugün yaşayan veya hayatını
kaybetmiş ünlü bir kişilikle karşılıklı oturup bir konu üzerine konuşma şansın
olsa kimi seçerdin?
Nikola Tesla
Hayatta en büyük korkun ve seni
kayıtsız şartsız çileden çıkaracak şey nedir?
Ailenin kaybı / mutsuzluğa bahane aranması
Seni adeta lokum kıvamına
getirecek şey nedir?
Nezaket
Bugünkü Özge Gürel’i tanımlayacak
bir söz (Edebi alıntı, replik, şarkı sözü vs.)
“Gerçekten gülümse, gerçekten üzül.”
*
*
Fotoğraflar Emre Yunusoğlu
Styling Oğuzhan Erdoğan (Oscar Morriss)
Fotoğraf Asistanları Alper Özkorkmaz & Deniz Doldur
Styling Asistanı Ezgi Aydemir