● (Dilek) Filmin ana mesajı; eğer insanlık bir araya gelip, birlikte çalışmaya başlarsa her şeyi başarabilir. Ayrıca filminizde Mars’ta kurulacak yeni
bir uygarlık fikrine de bir vurgu var. Şu anki dünya bu kadar parçalanmışken,
insanların Mars’ta bir araya gelip uyum ve ahenk içinde çalışabileceğini düşünüyor musunuz?
JW: Şu anki, parçalanmış durumumuz söz konusu
olduğunda, insanların hünerini ve özellikle insanlara bir amaç
verip, kafa kafaya verirsek neler başarabileceğimizi göstermek
bir gereklilik. Benim ebeveynlerimin nesli için Apollo çok
etkileyiciydi, hâlâ hatırladıkları bir dönem. Benim zamanımda
ise olay; uzay mekiği ve insanları bir gezegenden başka bir gezegene
göndermek. Beş yaşındaki kızım için veya ondan biraz
büyükler için aynı şeyi istiyoruz. "Mars’a gidiyoruz ve bu yolculuk için
tüm milletlerin birlikte çalışması lazım" demek bizim niyetimiz.
Bu diziden çıkması gereken mesaj tam da bu.
EG: Dizideki oyuncu seçimlerinde bile bu mozaik var... Çok uluslu olmayı,
değişik aksanları ve farklılıkları saklamak yerine kucaklamak... Dizide görev alması için Rusya’nın en iyisi, Avrupa’nın en iyisi, Amerika’nın
en iyisini seçiyoruz. Bunu casta da yansıtıyoruz. Değişik ülkelerden seçilmiş oyunculardan bir
yelpaze oluşturmak, ana akım Amerikan televizyonunda
görülmesi çok ender bir durum.
● Ridlet Scott’un The Martian filmiyle aranızda bir bağ var mı
yoksa tamamen tesadüf mü?
EG: Bu aslında biraz da zamanın ruhu değil mi? (gülüşmeler) Barack Obama, "Oraya sadece ziyaret etmeye değil, kalmaya gidiyoruz’ demişti.
(gülüşmeler) Her gün gazeteleri açtığınızda, Mars’a gitmek için
yapılan çalışmaları okuyorsunuz. Sanırım artık, Mars’ı bir bilim
kurgu öğesi olarak görmekten çıkartmaya ve "Aman Tanrım,
oraya gidiyoruz hem de tahminimizden daha hızlı’’ diye
düşünmeye başladık. Bence Mars’a önümüzdeki 15 yıl içinde gideceğiz.
Teknolojimiz var, 60’lı yıllardan beri gerekli teknolojimiz var.
● Bu kadar uzmanı bu proje için nasıl bir araya getirdiniz? Kolay
mıydı?
JW: Gayet kolay oldu diyebilirim çünkü bu konuda
konuşmak isteyen çok insan vardı ve bizimki gibi bir sürü insana ulaşabilecekleri küresel bir platform ya da bir program
yoktu. Tabii ki; Elon gibi adamların takvimine uymak zordu ama öykümüzün amacı ve National Geographic’in dürüstlüğü gibi etkenler sayesinde insanlar bu projede yer almak için sıraya dizildiler. Biz de; bir sürü değişik ülkeden insanı tespit etmeye
çalıştık. Biz sadece Space X’i ya da NASA’yı temsil etmiyoruz; ESA
(Avrupa Uzay Ajansı)’yı da temsil ediyoruz. Antartika’dayız,
Hawai’deyiz yani bu bilimi yapan herkesi temsil ettik ve onların
ne yaptığını göstermek adına çok iyi bir platform oldu.