Her şey yaklaşık iki hafta önce posta kutularımıza düşen bir davetiye
ile başladı. Yaklaşık dört yıldır heyecan içinde takip ettiğimiz,
hakkında sayfalarca içerik oluşturduğumuz dünyanın en büyük online seç
izle platformu, Ocak 2016'da girdiği Türkiye pazarı için lansman yapmaya
karar vermişti. Dünyanın en popüler ve başarı listelerinden adı eksik
olmayan Reed Hastings İstanbul'a gelip bir basın toplantısı yapacaktı.
Bu
yazıda size sabah 09:00'da başlayıp akşam 18:00'de biten Netflix
günümden önemli başlıkları da anlatacağım. Bu arada basın daveti ulaştıktan
24 saat sonra Hastings'in, Türkiye ziyareti esnasında toplamda 7 kişiye
(biri hastalanarak röportajı yapamayınca kaldı altı) özel röportaj vereceğini ve bu listede olduğumu öğrendiğimde itiraf edeyim heyecanlandım. Neyse ki şoku çabuk atlattım ve teklifi kabul ettim. Hastings ile sohbetimize geçmeden önce de size Netflix gününden bazı notlar aktarmak istedim.
Basın
toplantısı Hastings'in de sunumları esnasında sık sık bahsettiği gibi
bir "saray"da yapılacaktı. Çırağan Sarayı'nda.. Hastings tüm toplantı
boyunca İstanbul'u bir turist olarak da sevdiğinden, ülkemize daha önce
geldiğininden bahsetti. Sabah toplantıya elbette ve hep olduğu gibi
herkesten önce gittiğim için Hastings'i hazırlıkları denetlerken de
gözleme imkanım oldu. Gün boyunca, sahnede olmadığı anları bizimle
birlikte geçirdi, sohbet etti, şakalaştı. Açıkçası korumalarla gezen,
konuşması bitince de özel hazırlanmış odasına çekilecek bir CEO
bekliyordum. Çok Amerikan dizisi izliyorum, kabul. Hastings tevazusu,
ılıman tavrı, gülümseyen yüzüyle tüm gün boyunca ve her durumda aynı
sıcaklıktaydı. Aynı sıfatları ekibi için
de söyleyebilirim. Dinamik, genç ve neşeli bir ekip gördüm. Lakin yeterince otoriter bir yönetici olduğundan da
eminim. İş arkadaşlarının beden dili her ne kadar "rahat" olsa da, Hastings bir ters
bakarsa herkesi olduğu yere mıhlayacak tarzda bir beden dili kullanıyor.
Sabah 10'da
başlayacak basın toplantısı yağmur ve trafik bahanesiyle geciken ve
sallana sallana mekana gelen kimi basın mensupları sayesinde (Burası ofkorz Türkiye!) 10-15
dakika sarktı ama sonrası gayet tempolu aktı. Mabeyn Köşkü'ne konuçlanan
toplantı alanı kırmızıya boyanmıştı. İkramlar da dahil olmak üzere her
şey çizgi üstü, şık ama gösterişsizdi. Herkes yerine geçince sahneye
Serdar Kuzuloğlu çıktı. Basın toplantısı boyunca birlikte olacağımızı
söyledi. Çok çalışılmış bir sunumla televizyonun icadından girip,
online izleme teknolojisine vardı. Kuzuloğlu'nun bence sıkıcı "Beta,
VHS, VCD ile seyirci evrimin imtihanı" tadında şakaları esnasında Hastings olağanüstü bir nezaketle sahnenin
kenarında bekledi. Kulaklık takıp Kuzuloğlu'nun konuşmalarının
tercümesini dinlemediği için bu kadar rahat olduğunu düşünmedim desem
yalan olur. "Hadi diyelim Kuzuloğlu bu sunumu yapmadı, kim yapsın çok
bilmiş Ranini?" diye sorsan cevap veremiyor olmam da sektörün eksiği
olsun.
Kuzuloğlu'nun anonsuyla Hastings sahneye geldi ve
sunumunu yaptı. Netflix'in sadece bir platform olmadığını aslında artık
bir yaşam tarzı sunduğunu, seyircinin adına televizyon dediğimiz
aletlere ve yayın saatlerine mahkum kalmadan severek izleyebileceği
içeriklere ulaşabilmesinin ne kadar büyük bir nimet olduğundan dem
vurdu. izleme yapmak için ısrarla "televizyon" kullananların sayısının
giderek azaldığını, genç kitlenin ise içerikleri telefondan,
tabletlerden, bilgisayardan izlemeyi tercih ettiğini anlatarak Vodafone
işbirliğini duyurdu. Bu işbirliğinin detaylarını size
duyurmuştuk.
Soru
cevap kısmına girdiğimizde en popüler sorular, "Türkiye'de dizi yapacak
mısınız?", "Projelerimizi size nasıl ulaştıracağız?" ve Adil kullanım
kotası hakkında oldu. Hastings, dünyanın her yerinde yayın yapmayı
hedefleyince teknolojik yatırıma oldukça bütçe ayırdıklarını ve her
ülkede her tür internet hızına uygun yayın yaptıklarını anlattı. Fiber
kablolarla ultra hızlı da olsa 2 MB de olsa yayının donmadan ve belli
bir kalite içinde akmasını onlar sağlıyor. Anlayacağınız izleyici olarak
bizim bir şey yapmamıza gerek yok. Bolivya'da internet hızı Türkiye'den
kötü ama mis gibi izliyorlar demeye getirdi konuyu açıklarken. "Tek rakibimiz uyku" dediği anda hem salon, hem sosyal medya hem de manşetler ağladı!
Hastings
girdikleri ülkelerde ilk yıl üye sayısına değil, kullanıcı
memnuniyetine odaklandıklarını da açıkladı. "Sizi öğreniyoruz, seneye
çok daha iyi öğrenmiş olacağız ve daha iyi içerikler sunacağız. Biz çok
hızlı öğreniriz" dedi, açıkça. Toplantıda anlatılanlardan anladığım
kadarıyla "Bir Netflix dizisi" etiketiyle yayınlanır umudu taşıdığınız fikirlerinizin Türk dizisi değil küresel bir hikaye olması lazım. Yıllardır soap opera yazmaya odaklanmış yerli kalemlerden global bir hikaye nasıl çıkacak, açıkçası ben de merakla beklemekteyim. Ayrıca rivayet muhtelif, hemen her gün Netflix'in Türkiye ofisinin açıldığını, başına filancanın geçtiğini duyuyoruz ama Hastings bu bilgileri doğrulamadı. Amsterdam üzerinden yönetileceğini ve bu tip bir yapılanmayı en azından şimdilik planlamadıklarını da açıkça belirtti.
Özel röportajlar ve dört televizyon editörüyle yaptığı yuvarlak masa toplantısının ardından Netflix günümüz Marvel uyarlaması olan yeni Netflix dizisi Luke Cage izlemesiyle sona erdi. 30 Eylül'de tüm dünyada aynı anda yayına girecek olan seriden iki bölüm izledik. Ambargosu sebebiyle şimdilik tek söyleyebileceğim "bayıldım" oldu. Özellikle çizgi roman uyarlamaları ve sıra dışı kahramanlara mesafeli bakan biri olarak söylemek isterim ki serinin tamamını izlemek ve fikrimi yazmak için merakla yayın gününü bekliyorum.
Özetle keyifli bir gündü. Şimdi ben aradan çekileyim ve sizi Reed Hastings ile baş başa bırakayım.
Buyrunuz..
Yazı devam ediyor...