Reyting
sıralamalarından önce onun yorumlarını okuyorum. Kendisiyle tanışmadan önce bir
sorusuna cevap vermeye veya eleştirisine yorum yapmaya yeltendiğimde bir
dururdum önce. Sonuçta karşımdaki Tokyophonline, pek çok kişinin deyimiyle namı
diğer “Sana cevap vermesindense cevap vermemesini isteyeceğin kişi”. O kendisi
ve Ranini için sosyal medyanın Banksy’si diyor şakayla karışık; haklı da. Fakat
ben Tokyophone’u özellikle geçmiş dönemde sosyal medyanın Huysuz Virjin’i
olarak betimlerdim. Bunu okuduğunda belki bana kızabilir fakat tatlı sert
yönüyle benzerlik kurardım. İlk defa Selin Şekerci çekiminde tanıştım onunla.
Ne yalan söyleyeyim karşımda deyim yerindeyse bu kadar lokum gibi biri
beklemiyordum. Hatta çekimden bir gün önce “Cansu, sence iyi çekebilecek miyim?
Güzel sonuç alır mıyız?” diye soracak kadar da mütevazı.
Çekimden
sonra Tokyophone’la soluğu Wagamama’nın sakin ortamında aldık ve tabiri caizse
sektörün altını üstüne getirdik. ‘Güneşin Kızları’ndan ’46: Yok Olan’a,
‘Kiralık Aşk’tan ‘Hayat Şarkısı’na şu an yayında olan ve yakın geçmişte
ekranlara veda eden işleri konuştuk. İşte, Tokyophone’un yorumuyla ekran
günlüğü!
● Tokyophone kimdir? Biz nasıl birinin dizilerle
ilgili yorumlarını okuyoruz?
Reklam
kökenliyim. Şimdi sinema sektörü için iş yapıyorum. 44 yaşındayım; pek çok kişi
daha genç olduğumu sanıyor. Galiba bizim sektör insanı genç tutuyor, güncel
kalmak zorunda oluyorsun. Bu da güzel yanı tabii. Aslında eğlence sektörü zorlu
bir alan. Dışarıdan çok havalı gözüküyor ki evet, havalı. Fakat bir sürü güçlükleri
de var.
● Peki, bu sektöre nasıl bulaştın?
Bir müzik
mağazasında tezgâhtarlıkla başladım işe. Eğlence sektöründe çalışmadığım veya
deneyimlemediğim alan kalmadı diyebilirim. 2006 yılına kadar müzik sektöründe
çalıştım. Plak, organizasyon ve halkla ilişkiler firması derken 2006’da işsiz
kaldığım dönemde Yavuz Turgul ve Mine Kürkçüoğlu deyim yerindeyse elimden
tuttular. Yavuz Bey’i plak mağazasında çalıştığım dönemden tanıyorum.
Alışverişe gelirdi ve ben de ona müzisyenler önerirdim. O sırada radyo ve kulüp
DJ’liği de yapıyordum bir yandan. Roll ve Aktüel gibi dergiler için müzik
yazıları yazdım.
Tokyophone'un yorum yazdığı ilk
dizi 'Muhteşem Yüzyıl'dı.
● RaniniTv’ye neden yazmıyorsun şimdi?
(Gülüyor).
Konsantrasyonum yok artık. RaniniTv’ye de o yüzden yazmadım. Fakat Roll ve
Aktüel’e yazdığım dönem internet portalı İksir’in müzik bölümüne kritikler
yazıyordum. Müzik türleri üzerine yazı dizileri hazırlıyordum. O yüzden elim
kalem tutar. Tabii Ranini bunları okuyunca tahminimce beni kibarca boğacak
(gülüyor). Bu esnada
2006’da bir şekilde hayat beni sinema sektörüyle buluşturdu ve Filmacass’ta
çalışmaya başladım. Önce birkaç reklam filminde, sonra da ‘Kabadayı’ filminde
prodüksiyon asistanı olarak çalıştım. Bu sırada her şeye sıfırdan başladım. Zaten
benim hayatımın bir sürü sıfırdan başlamalarla dolu. Hiç yüksünmedim bütün bunları
yapmaktan. Derken karşıma sosyal medya çıktı. 2009’dan beri Twitter hesabım
var. Tabii ondan önce Friendfeed’de başladım dizi yazmaya, hatta ilk hakkında
yorum yazdığım dizi ‘Muhteşem Yüzyıl’dı. Friendfeed’de ‘Muhteşem Feed’ adını
verdiğim başlıklar açıyordum her hafta ve altında kıyasıya geyik yapılıyordu.
Çok eğleniyorduk. Bu açıdan ‘Muhteşem Yüzyıl’ın hayatımdaki önemi büyüktür.
● Dizi merakın nereden geliyor?
Dizi kritiği
yapmak çok eğlenceli ve karşılığını bulan bir şey. Eskiden Tokyophone
hesabından bunu yapıyordum fakat orada aynı zamanda teknolojiyle ilgili
yenilikler veya püf noktalar gibi bilgiler de paylaşıyordum. Ranini’nin bir gün
teşvikiyle açtım Tokyophonline’ı. Hatta ikimiz de şu an kullandığımız ikinci twitter
hesaplarımızı aynı gün açtık. İki yıldır Tokyophonline üzerinden dizilerle
ilgili yorumlarımı paylaşıyorum. Hem Ranini hem de ben sevdiğimiz bir alan
olduğu için bunu yapıyoruz. Beğenilmek veya takipçi sayısını artırmak gibi bir
amaç yok ortada. Ben hem iyi yönde hem de eksik, -kendimce yanlış- yanlarınıkritik etmeyi seviyorum işleri. İzlediğim dizilerin
fanı gibi hareket etmiyorum. Bu yüzden de Ranini’yi kendime yakın buluyorum.
Mesut Yar’ın deyimiyle ikimiz de sektörün kalbinden geliyoruz. Bir diziyi
eleştirdiğimizde bunu mantıklı noktalardan, ılımlı bir şekilde yapmaya
çalışıyoruz. Ancak itiraf edeyim eskiden çok daha serttim. Birkaç kere
insanları çok mutsuz ettiğimi görünce ben de üzüldüm. Kırıcı oluyordum. Şimdi
bu yanımı törpüledim. Fakat bununla birlikte birilerinin suyuna gitmek gibi bir
kaygım da yok.
● Sektörden tanıdığın ve arkadaşın olan pek çok isim
de var. Bir proje geldiğinde senin görüşünü sorarlar mı?
Evet; Şükran
Ovalı, Özge Özpirinçci, Hande Doğandemir, Büşra Pekin, Altan Dönmez, Gökçe
Yanardağ ve Selin Şekerci yakın arkadaşlarım aynı zamanda. Böyle durumlarda
soranlar oluyor tabii. Ben de görüşlerimi paylaşıyorum onlarla.
Hakkında ''Keşke Racon'da
oynamasaydı. Ama kimse öngöremedi dizinin bu kadar başarısız olacağını.''
dediği Hande Doğandemir, Tokyophone'un aynı zamanda yakın arkadaşlarından.
● Peki, bu saydığın oyuncu arkadaşların arasında
“Keşke şu işte oynamasaydı” dediğin biri var mı?
Hande
(Doğandemir) keşke ‘Racon’da oynamasaydı ama bunu o zaman ona söylemedim çünkü
ben değil kimse ön göremedi dizinin bu kadar başarısız olacağını. Sonuçta kadro
gayet iyi gözükürken, Mehmet Ada Öztekin çekerken iyi bir iş çıkacağını
düşünüyorsun. Fakat bazen bu kombinasyon ile kimya tutmuyor vesonuç bizin hayal ettiğimiz gibi olmuyor.
● Tahmin ediyor muydun çabuk biteceğini?
Evet. Çünkü
‘Racon’dan karışık ve soğuk bir ilk bölüm çıktı. Bence cast doğruydu. “Bu isim
niye var?” dediğim tek bir oyuncu bile yoktu. Ancak birtakım enerjiler
tutmayınca da tutmuyor.
● Şu an yayında olan tüm dizilere baktığında sence
değeri bilinmeyen iş hangisi?
Yakın
zamanda ekranlara veda eden ‘Güneşin Kızları’nın hak ettiği değeri bulduğunu
düşünmüyorum. Oyuncu kadrosu çok doğruydu, tek bir yanlış isim yoktu. Bu konuda
çok özenli davranmışlardı, tebrik ediyorum.
● ‘Güneşin Kızları’, pazartesiyken izlemiyordun ama
galiba, değil mi?
Perşembeyken
izliyordum. Sonra pazartesiye alınacağını duyunca bunun çok büyük bir hata
olduğunu yazmıştım. Çünkü izleyicisinin çoğu okula giden bir diziyi pazartesiye
koymak çok yanlış. O zaman çok reaksiyon da almıştım. “Hiç haklı değilsin, biz
izleriz” gibi yorumlar oldu. İzlendi ama reytingleri ve sıralaması gitgide
düştü.
● Hikâyeye ve buna bağlı olarak senaristlerden Deniz
Dargı’ya da çok yüklendi fanlar. Sence hikâyenin seyri doğru muydu?
‘Güneşin
Kızları’nın hikâye akışı bana göre çok sorunlu değildi genel olarak ama
özellikle genç kesim için yazdıkları yerler çok top çeviriyordu. Zaten “Bu
çiftlerin fanları bunları seyreder” moduna girilmişti sanırım. Bu da ‘Güneşin
Kızları’ fandom’ını sinir eden bir durumdu.
Oyun gücünü yüksek bulduğu Tolga
Sarıtaş, Tokyophone’un beğendiği isimlerden.
● Bu yıl ‘Kiralık Aşk’ dışında şüphesiz en çok
konuşulan çift Ali ile Selin oldu. Onlara hayat veren Tolga Sarıtaş ve Hande
Erçel’i nasıl buluyorsun?
Çift olarak
çok iyiydiler. Zaten Tolga Sarıtaş gibi bu kadar kolay kabuk değiştiren bir
genç oyuncu görmedim. Geçmişte bunu en iyi Talat Bulut başarırdı. ‘Muhteşem
Yüzyıl’da Cihangir’i oynayan çocuğun ‘Güneşin Kızları’nın Ali’sini
canlandıranla aynı kişi olduğunu anlamamıştım. Tolga müthiş bir oyuncu, onu
izlemeyi seviyorum.
● Tolga Sarıtaş’ın bir sonraki projesi nasıl olmalı?
Tolga
Sarıtaş bugüne kadar hep çok doğru seçimler yaptı kariyerinde. O yüzden bence
yine doğru bir seçim yapacaktır. Oyun gücü çok yüksek bir çocuk. Keza Buğra
Gülsoy da öyle. ‘Aşk Yeniden’deki gibi bir performans bekliyor muyduk ondan?
Hiç unutmuyorum tek bir hareketiyle içimi yakmıştı. Fatih ve Zeynep sahildeler,
Fatih’in kucağında Selim var. Bu sırada Ertan geliyordu. Fatih, onu görünce
Selim’i hafiften sıktı. Öyle etkileyici bir sahneydi ki ne yaparsan yap bu
hissi başka bir şeyle veremezsin. O an onun endişesini ben ekran başındahissetmiştim.
● Buğra Gülsoy’u ‘Aşk Yeniden’den önce de beğenir
miydin?
‘Kuzey
Güney’ ve ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’de de çok beğeniyordum onu. Şimdiyse ne kadar
iyi komedi yapabileceğini gösterdi. ‘Aşk Yeniden’ hem Buğra hem de Özge
(Özpirinçci) için çok doğru ve önemli bir yenilenme projesi oldu. Zaten castı
da mükemmel bir iş. Aynı zamanda projenin tasarımcısı ve dizinin yönetmeni olan
Ersoy Güler müthiş karakterler seçmiş. Ben okuduğum bütün romantik komedi
senaryolarında kızı kafamda hep Özge Özpirinçci olarak canlandırırım. Bunu
sonra kendisine de söyledim. Bununla birlikte Özge üç beş cümleyle
karşısındakini ağlatabilecek potansiyele de sahip. ‘Melekler Korusun’u da çok
severdim.
● Sana göre televizyonda iyi oyuncu olmanın
kriterleri neler?
İyi
televizyon oyuncusu tanımı için Serenay Sarıkaya, Çağatay Ulusoy, Özge
Özpirinçci, Selin Şekerci,Canan Ergüder’e ve
daha birçok oyuncuyu örnek verebilirim. Aynı şekilde Nurgül Yeşilçay veEbru Özkan da öyle oyuncular. Bence ülkemiz pek çok
başarılı oyuncuya sahip.
● Ebru Özkan’ı ‘Paramparça’yla mı sevdin?
Ebru Özkan
hep iyi oyuncuydu. Çok güzel bir ekran albenisine sahip. Fakat ‘Paramparça’,
Ebru Özkan’ı gözümüzde bambaşka bir konuma getirdi.
● O zaman sırayla günlere göre dizilerle ilgili
yorumlarını alayım. Pazartesi’yle başlayalım; ‘Kırgın Çiçekler’ ve ‘Paramparça’
var.
‘Paramparça’
izliyorum. Fakat ‘Kırgın Çiçekler’i de izledim. Çok ‘damar’ bir dizi ve bence
birinci olması da buna bağlı. İzleyici kendini buluyor ‘Kırgın Çiçekler’de.
Orada yaşananlar çok gerçekçi.
‘Paramparça’da
Cevdet Hoca’nın (Mercan) ayrıldığını duyunca “Keşke bu işi Altan (Dönmez)
çekse” demiştim; sanki içime doğmuş gibi. Tabii Cevdet Mercan’ın rejisi çok
iyiydi. Cevdet Hoca film gibi çeker bir işi. ‘Paramparça’nın hikâye akışı çok
önemli ama görsel olarak da çok çarpıcı bir iş. Ve bu görselliği bir tek
Altan’ın yakalayabileceğini düşünüyordum ki öyle oldu. Zaten birlikte çalıştığı
Orkun Çatak da çok iyi bir görüntü yönetmeni. Bu nedenle ‘Paramparça’ görsel
olarak hiçbir sarsıntıya uğramadan devam ediyor. Yepyeni karakterler girdi.
Nurgül Yeşilçay ayrıldı ki kendisini izlemeyi çok severim. Hümeyra ve Şükran
Ovalı katıldı ekibe. Bence gayet güzel gidiyor.
● ‘Paramparça’ bu yönden dram türünde olmasının
şansını mı görüyor?
Dram çok
avantajlı bir tür. Her noktadan başka bir yöne çevirebiliyorsun. Romantik
komedi ise tıkanmaya en müsait dizi türü. Amerikalılar gibi 30 dakika yapılsa
işler kolaylaşır tabii. ‘Sex and the City’ ve ‘Friends’ bunun en iyi örnekleri.
Fakat bizde 140 dakikalık işler çekiliyor. Bizim üç bölümümüz, onların bir
sezonu neredeyse. Romantik komedide hikâye bulmak çok zor. Mesela ‘Aşk
Yeniden’de ilk sezonki performansından uzak maalesef ki canhıraş her şeyi
yaptılar hikâyeye tansiyon katmak için. Fakat eski verimi alamadılar. ‘Kiralık
Aşk’ da düşmeye başladı. “Ben demiştim” demeyi sevmiyorum fakat sistemin bu haliyle
maalesef tüm romantik komedilerin akıbeti bu oluyor. ‘Paramparça’ bu yüzden
tıkanmaz, 50 tane daha hikâye çıkıyor içinden. Bence bu sezon bu kıvamda
giderse üçüncü sezonu izleriz. Aksi için herhangi bir sebep görmüyorum. İkinci
sezon biter dediğimiz ‘Karagül’ bile dördüncü sezonunda.
● ‘Paramparça’dan “Bir sonraki dizisinde onu
tutamayız” dediğin isimler kimler?
Alina Boz.
Oyunculuğunu beğeniyorum, fiziksel olarak da çok avantajlı. Leyla Tanlar da
öyle. İkisi bu dizinin en büyük kazançları. İkinci grup ise Tolga Tekin ve
Nursel Köse. Tolga Tekin’i ‘Bizim Evin Halleri’nden biliyordum ve çok
beğendiğim bir oyuncuydu. Nursel Köse’yi de Almanya’da yaptığı filmlerden
biliyorum. Özellikle ‘Anam’ adlı filmini mutlaka izlemelisin. Muhteşem oynuyor.
‘Paramparça’da ise hepimizi şoke etti. Ben hiç Keriman gibi bir performans
beklemiyordum ondan. Resmen dizinin içinden fırlayıp fenomene dönüşen bir
karakter oldu Keriman ve Nursel onu oraya getirdi. Tolga Tekin’le paslaşmaları
çok iyi. O kısım süper, bizi izlerken gülümsetiyor. Ve tabii ki bir sonraki
işinde Ebru Özkan’dan beklentim büyük.
● Sana geldiler ve sadece tek bir oyuncuyu senin
seçmeni istediler. Hangi karakter için kimi seçerdin?
Gerçekten ‘Paramparça’da
çıkarıp yerine başka birini koyacağım kimse yok. Fakat “Nurgül Yeşilçay
olmasaydı kim olurdu?” gibi bir soru sorsan Songül Öden derdim. O da Gülseren
için çok iyi bir alternatif olabilirdi. Songül Öden’i de izlemeyi çok
seviyorum. ‘Umutsuz Ev Kadınları’nda olağanüstüydü. Teri Hatcher gerçekten
yanına yaklaşamaz. Songül Öden çok daha iyiydi.
● ‘Paramparça’nın olumsuz yanı hiç mi yok?
Açıkçası bir
tek Deniz’in annesini eleştirebilirim; o da karakter bazında. Bana pavyon
geçmişi olan biri gibi gelmiyordu. Deyim yerindeyse fazla “ezik”ti. Karakter
doğru tasarlanmamış. Mesela ‘Kırgın Çiçekler’de Gökçe Yanardağ’ın oynadığı
karakter çok iyi ve Gökçe de çok doğru oynuyor. Bir de o fiziken daha müsait,
endamlı bir kadın çünkü. Gökçe’nin komedi de oynaması gerekiyor; bunu da
belirtmeden geçmeyeyim (gülüyor).
● Gelelim en çekişmeli günlerden salıya.
Salı kanlı
bir gün (gülüyor). ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’da başlayayım; müthiş bir iş.
Açıkçası bu kadar iyi sonuçlar alacağını tahmin etmiyordum. Genelde izlediğim
tüm dizilerin birinci bölümlerini kıyasıya eleştiririm. Ancak bu, o işi
beğenmediğim anlamına gelmez. İkinci bölümünü izlediğimde derin devlet ve mafya
hikâyesinin ötesinde müthiş bir kadın çatışması gördüm. Deniz Çakır’ın
canlandırdığı Meryem karakterini bence ondan başkası oynayamazdı. Karakter
tasarımı olarak da müthiş bir rol. Ceketini omzuna atan, ‘Erkek Fatma’
diyebileceğimiz, Türk erkeğinin çok seveceği bir karakter. Çünkü öyle bir
mizacı var ki eşi ölse yerine geçip işleri idare edebilecek bir kadın profili
o.
Oktay Kaynarca’nın canlandırdığı Hızır Çakırbeyli’nin annesini oynayan
Sabina Toziya da müthiş. Boşnak bir oyuncu, harika performans sergiliyor. Cast
mükemmel zaten. Mesela Ozan Akbaba’yı hiçbirimiz bilmiyorduk, acayip bir
performans çıkardı. Oktay Kaynarca’yı saymıyorum, çok sevdiğim biri zaten. Her
şeyden önce sesine hayranım. Birkaç dublaj işinde de çalıştık onunla. Müthiş
bir adam. Bahadır Özdener’in senaryosu çok iyi işlenmiş bir metin. Yönetmen
koltuğunda oturan Onur Tan ise dünyanın en pratik, en yumuşak başlı ve asla
sesi yükselmeyen yönetmenlerinden biri. Sektörün kurgu tarafından geliyor. Bu
nedenle neyi çekip neyi çekmemesi gerektiğini çok iyi biliyor. Çok da severim
kendisini, dünya tatlısı biridir. Bence ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’, çok
doğru bir proje. Helal olsun çok da iyi reyting alıyor. Futbol maçını,
‘Survivor’ı tokatlıyor.
● Bu kadar beğeniyorken neden izlemiyorsun?
Çünkü ‘Aşk
Yeniden’ izliyordum ama biraz küsüm onlara. Hikâye çok olmadık yerlere gidiyor.
Ana akstan çok uzaklaştı, çok karikatür öğelerle doldu. İzleyici olarak kendi
adıma ‘Aşk Yeniden’le vedalaştım. Ama bende yeri ayrıdır.
Yazı devam ediyor...