Kalk gel bak sana ne anlatcam.

Rıza’yı kullanarak Yüce Efendi’nin gücünü sarsabildiği kadar sarsacak. Adamın kafasında kırk tilki geziyor birininde kuyruğu diğerine değmiyor. Gel de hayran kalma...

Bölümle ilgili en sevdiğim şey bazı karanlıkta kalan konuların aydınlığa kavuşturmalarıydı. Bir Filinta anlatım tarzı olarak aynı konuyu yine hem Mustafaların hem de Yüce Efendi’nin ağzından dinledik. Bu anlatım tarzı aslında iki taraftan birini yüceltmek için yapılıyor. Bu yüceltmeyi direkt de yapabilecekken bu tarz anlatım teknikleri kullanmaları gerçekten Filinta’ya değer katan bir unsur. 

Dünya’yı tek bir devlet haline getirmeye çalışıyorlar. Bunu zaten biliyorduk. Fakat bu aynı zamanda çok fantastik bir söylemdi. Bununla ne demek istediklerini ifade ettiler ki gerçekten elzem bir konuydu. Devletleri yıkmaktan kasıt, onları kimliklerine bağlayan şeyleri yıkmak. Tamamen kendilerine hizmet edecekleri şekilde içten dönüştürmek. Hükmetme kudretin dünyanın her yerine ulaşıyorsa bir yerin kendine verdiği adın ne önemi var? Bu ister Yeni Zelanda olsun, ister Bolivya olsun ister Türkiye olsun. 

Ayıp değil mi baban yaşındaki adamı vuruyorsun?

Yüce Efendi kendi aklınca Boris’i istediği sınırlarda tuttuğunu düşünüyor ama Boris gücünün sınırlarını zorlamaya başladı bile… Kardeşlik teşkilatının emrine verildiğini sanırken sadece bir hücresiyle çalışıyor olması onu kızdırmaya yetecektir. İşin enteresan yanı kardeşlik teşkilatı da dünyadan bir haber. Hücre sisteminde sessiz hücrelere uyuyan hücre denir ama teşkilattaki hücreler uyumuyor adeta ölüyormuş. Bu teşkilat gittikçe ilgimi çekiyor. 

Refika nihayet etkin rol oynamaya başladı. Hüzünlü ve gerçek hikayesini de öğrendik ki karakterle iletişim kurmamızı epey kolaylaştırdı. Fakat ben bu haberci kuş olayını hiç anlamadım arkadaş. Yıllar sonra haber alıyor ama kuş hooop diye o evi buluyor. Bu kuşlar benim bildiğim alıştırılan iki rota arasında gidip gelir. Mübarek kuş değil kanatlı GPS. Umarım bu kuş meselesinin nasıl çalıştığını ben yanlış biliyorumdur. Aksi halde son derece kötü bir hikaye bağlama olacak. 

Davut Paşa çocukların Şile tarafında olduğunu öğrenir de durur mu? Oraya bir ordu yığmaya kalktı ama Filinta’nın Farah’la baş başa kalası geldi. Tamam ben belki biraz saptırıyorum konuyu ama Mustafa’nın aklından böyle bir şey geçmese de derinlerde böyle bir güdüyle hareket ettiğine kalıbımı basarım. Nitekim daha atlara binmeden gülümsemeler, birbirine takılmalar başladı bile.

Benden de mi hızlı koşuyor karşim?

Çocukların haberi Yüce Efendi’ye kadar gitti. O da sadece ve sadece Padre’yi görevlendirdi. İyi ve kötü bir kez daha karşı karşıya gelmek üzere yola çıktılar. Mustafa ve Farah’ın ipucu yakalama yöntemlerini hayranlıkla izledim. Zira kırk yıl düşünsem Berrak Tüzünataç’ın o kadar kendinden emin, o kadar rahat ve hızlı koşabileceğini düşünmezdim. Normalde kadınların koşuşlarında dahi bir ürkeklik vardır ki bu yetiştirilme tarzlarından dolayıdır. Berrak Tüzünataç tüm bu tabuları yıkarcasına koşuyor. Maşallah tazı gibiydi. Hayran kaldım efendim… Bu noktada Davut Paşa’nın Farah’a vadettiği şeyden de bahsetmek gerekir ama onu gelecek bölüme saklıyorum. Zira çarşı o zaman karışacak. Şimdilik kısaca şunu diyebiliriz ki resmen dünyaları serdi önüne... 

Çocuklar olanca hızlarıyla kaçarken birden durunca bıkkınlıkla karışık bir “yine mi yaa” duygusu size de çöktü mü? Neyse ki adamı Refika ayarlamış. İnci dişli Samet tam bir köylü uyanığı. Fakat kardeşlerden birini yakabilecek kadar da becerikli biri. Kurtlar Vadisi Pusu’da da bir kaç bölümlük Halife Samedi vardı. Onu üstüme almıştım ama bu karakter ismini bir selam olarak üstüme almakta tereddüt ettim doğrusu. Hoş bir tesadüf olması daha muhtemel geliyor. Samet karakterini sevdim diyeceğim ama vallahi isminden dolayı değil. Uyanık geçinen, sıkıştığında hayatta kalmak için her şeyi yapan karakterlere özel bir ilgim vardır. Devam etse keyifle izlerdim ama kıydılar Samet’e… Canı sağ olsun. Bir Samet gitmiş nedir ki?

Buralarda bi Samed varmış. Ara ara beni eleştiriyormuş?...

Şile de ortalık hayli karışık ama Boris’in hayatı da pek durgun değil. Öncelikle Padre başarılı olursa Neslişah Sultan’ı Boris’in evine getirecek ki en ufak bir aksilikte Boris’in kellesinin uçması kaçınılmaz olur. Bir de üstüne üstlük Rıza olayı var. Tam oyunu kurmuştu ki Yüce Efendi yine adamı canlı istedi. Rıza bülbül gibi öter. Boris bu sefer nasıl yırtacak gerçekten merakla bekliyorum.

Filinta 36. Bölüm yine çok pis bir yerde bitti. Çocuklar Padre’nin kontrolünde ama Mustafa’da enselerindeyken tam o anda bitirmek hiç de vicdani bir eylem değil. Şimdi bu bir hafta nasıl geçecek? Seyirciye hiç mi acımıyorsunuz? Ayıp vallahi ayıp! Küçük Mustafa sen de bağırmakta sonuna kadar haklısın evladım. Kaç haftadır o kadar çile çekmişsin, sonunda tanıdık bir yüz görmüşsün bu yaşımda ben olsam ben de bağırırdım. Nasıl kurtulacağını bırak Mustafa abin düşünsün. Sana o kadar yakınken tekrar elinden kaçıracak değil ya… Son olarak Sultanım sana da helal olsun. O küçük kız ekran karşısında resmen çıldırttı bizi. Meğer her şeyden haberin varmış. Vallahi yüreğimin yağları eridi. Sultan gibi Sultan. 

Haftaya görüşürüz.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER