Bir sevmek bin defa ölmekmiş!
Gerçek olamayacak kadar güzeldi
Ufak bir sitem ile başlıyorum sonrasında haydi eller havaya. Sefer için ağlamaya moduma geri döneceğim. 20.00 diye başladığı iddia eden dizinin 21.00’da başlamasına zorunlu olarak “alıştık” ama 21.20’de başlaması bir de üstüne üstlük geçen bölümün son on dakikanın ötelenmesi beni kırıyor. Hani bölümü beklerken bir galeyana gelip yutuyoruz da peki bölüm sonu reklamlarına ne demeli? Şamar oğlanına çevirdiniz bizi. Bakın bu dramdır, zaten içimi acıtan olaylar izleyip, ciğere ciğere saplıyorsunuz bari acımızı da yaşarken birazcık yardımcı olun, lütfen.

Bu bölümü izlerken durdum kendime baktım, elimde mendil varken birden kahkaha falan atıyorum. “Aaa n’oluyoruz, çok bir Begüm gördüm kendimi” diye ufaktan tırsmadım da değil. Ancak o kadar değişik ruh hallerine girdim çıktım ki duygu jetlagı oldum sanırım. Sefer-Sema ve Begüm (İtiraf time; Begüm’ün bütün yapmacıklıkları yıkan cenaze evi atarında hüngür hüngür ağladım) yürekleri dağlarken, Meltem’in evi ve Sado Reis'in bilumum sahnelerinde tebessüm ettim. Poyraz Karayel’i neden sevdiğime dair uzun bir liste yapabilirim ancak en geçerli argümanım herkesin hikayesine şahit olmamız, sanırım. E tabii, efsane Poyrazcım Karayelcim replikleri de bu listenin başında. Neyse daha fazla güzelleme yapmadan, gözyaşlarından ıslanmış mendilimi köşeye bırakıp başlıyorum yazmaya!

Önemli not; az sonra okuyacaklarınız bölümü size tekrar hatırlatıp, efkar seviyenizi yükseltebilir, mendilleri yakında tutalım.

"Agalar şimdi hiç sırası değil" by Taşkafa

Taş Kafa herhalde bu diziye “Aga şimdi sırası değil” demek için gelmiş. Ne zaman sırası gelecek dedem, Allasen dur zaten ortalık karışık. Sema düğünü terk etmiş deli danalar gibi kaçmış, Sefer desen sırtına saplanan hançerin şokunda. Yani tam yeri tam zamanı, bırakın adam çıldırsın. Aslında Sema’nın düğünü terk etmesinden sonra olacakları az çok kestirebiliyordum. Sema açıklama yapmayacak, Sefer’in ondan daha çok nefret etmesini sağlayacaktı. Bütün bunları tahmin etmeme rağmen gözyaşı pınarlarım durdu mu? Hayır! Sefer kaybedenler kulübünün asil üyesi, adamın çektiği kahırları izleye izleye zaten yüreğimiz dağlandı ama bu acının Everesti oldu artık. “Kendime bile itiraf edemesem de ben hep umut ettim.” Nasıl içimi acıttı bu cümle.  Arabasının yedek lastiğini bile çok sevebilen bu adamı niye bu kadar üzüyorsunuz? Parmak kesmek ne demek? Gitti, yüzüğü çıkaracağım diye diye adam cart diye parmağı kesti ya! O nasıl bir ruh halidir? Gerçi Zülfikar’ın dediği gibi kafasına sıkmadığına şükretmek lazım ama izlerken insan tuhaf olmuyor değil yani.  

Ayşegül, bu kadar küçük tek taş mı olur? by Sema

Bir sevmek zaten bin defa ölmek demek değil miydi? Sema da Sefer de bu bölüm bin kere daha öldüler. Ahir ömrü boyunca acılar içinde ve yalnız biri Sefer. Umut ettiğini kendine bile itiraf edemeyecek kadar ürkek. Sema’ya sen benden daha cesursun diyor ya Sefer doğruyu söylüyor. Sema ne istediğini bilen, sevdikleri için onların kalbini kırsa bile neyin doğru olacağını bilen birisi. Sefer ise hala yetimhanede sevilmeyi bekleyen yalnız ürkek  bir çocuk. Sessiz sessiz ağlayanlardan o da. Hani hayatta bazı anlar vardır, her şey çok güzel giderken birden içimizi gereksiz bir endişe kaplar. İçinde bulunduğumuz durumda hiçbir sorun yoktur, ancak biz rahat değilizdir. İşte bunu yaşayan insanların tek bir ortak özellikleri var. Mutlu olmaktan korkan bu insanların geçmişlerinde mutlaka bir kalp kıranları vardır. İşte o yüzden yaşadıkları mutluluk her an ellerinden alınacak gibi hissederler. Emanet gibi gelir mutlulukları onlara. İıı çık olmuyor, bünye mutluluğu belli bir dozdan sonra almıyor. Sefer de bu durumu yaşayan emanetçi mutlulardan biri işte. "Bir yerde patlayacağını biliyordum, gerçek olamayacak kadar güzeldi" diyerek,  mutluluğundan bile nasıl korktuğunu gösterdi bizlere.
 
Sefer’in Mete-Sema sarılmasını yanlış anlaması ise şaşırtmadı beni. Muhtemelen gerçeklerin öğrenilmesine yardımcı olan bir yol açıldı. Beni orada asıl cız ettiren durum Sefer’in yine yine yeniden adını bile anmak istemediği Sema’ya koşmasıydı. Mete’yi görmeseydi ne yapacaklardı ne konuşacaklardı merak ediyorum. Çünkü malumunuz kamuya açık alanda, Bahri Baba’nın moderatörlüğünde konuştular.  Sema iyi mi oldun şimdi, fedakarlık yaptın, huzur içinde mi öleceksin? Yahu zaten hatırlamayacaksın bile, bari sevdiğin ve seni seven adamı mutlu et. Ne gerek var ölmeden mezara sokmaya? Paşalar gibi beş yılını yaşa en azından güzel anılar bırak sevdiklerine.

Bu kadar gözyaşının içinde iyi ki Zülfikar var diyorum. Gözlerimin de biraz molaya ihtiyacı vardı ve ben Meltem’in evindeki efsane kadroya gerçekten kahkaha attım. Meltem ile Zülfikar’ın arasındakiler ne olacak, nasıl olacak diye düşünürken birden oldu bittiye gelmiş! Ama iyi ki de geldi, çok sevdim ben bu çifti. Meltem’in bu asi kız havaları ile ağır abi Zülfikar çok sağlam muhabbetler döndürüp, bizleri çoşturabilirler. Ve Zülfikar nasıl bir dünya, nasıl bir derya deniz anlamadım. İnsanın hayatında olmasını çok isteyeceği, her durum ve koşulda yanında olan on numara beş yıldız bir adam.

ALLAH BELANI VERSİN SONGÜÜÜL diye bağıran Hangover Sado gibi hissediyorum kendimi. Songül senin adının anlamı yeryüzüne inen ilk şeytan tanesi mi? Ben hayatımda böyle entrika, böyle strateji böyle, fesatlık görmedim. Yeni sloganımız, “Bir adet Songül ile dünyayı ele geçirmek artık imkansız değil” olsun bence.  SİZ NİYE SADO’YU HARCIYORSUNUZ? Adam mütemadiyen her sahnesinde yaşlar akan yüzümde minik bir tebessüm oluşturuyor. Oysa ne kadar içten “gerizekalı” demişti Songül’e, beni nasıl güldürmüştü. Siz bu çılgın serseri Sado’yu niye aşka küstürüyorsunuz?  The klasik bir adam olan Sadocum ne güzel yine tespitini yapmıştı oysaki. "Söz konusu evlilikse doğru insan yoktur” demiş, beni yine düşündürmüştü. Gerçi kendisi olabilecek en yanlış insanla evli ama olsundu. Sado ile ilgili çok güzel hayallerim vardı, gerçekten birine aşık olacak, mutlu olacaktı. Yine harcıyorlar, Sadrettin Reisimi, kırılıyorum. Ve çılgınlar gibi Songül’ün sonu ne olacak, nasıl foyaları ortaya çıkacak diye  merak ediyorum. Tez zamanda artık bir bedel ödemesi dileğiyle.

Sinan’ı her gördüğümde bu çocuk büyüyünce ne yapacak diye düşünüyorum. Etrafında bir tek normal insan olmayan bu küçük bacaksız da hafif sıyıracak herhalde. Begüm bu bölüm yardırmış, beni Sefer-Sema'dan sonra hüngür hüngür ağlattı. Cenaze evinde verdiği muhteşem ayar nasıl ekrana kitledi ise son sahne de o kadar itti. Sen zebani misin Begüm? Sen o evin anahtarını nereden buldun Begüm? Klinik diye gittiğin ve gerçek bir klinikle on metre benzerliği olmayan o hücreden nasıl bu kadar kolay çıktın Begüm? Senin sonun ne olacak Begüm? Ah  Begüm vah Begüm! Hikayeye doğrudan bir etkisi olmasa da hikayedeki varlığı beni mutlu ediyor. Tek bir isteğim var lütfen Begüm’ü de tutturun bir dala. Ne biliyim sıyıracaksa da azıcık tatlı sıyırsın, Chucky bebek gibi elinde bıçakla gezmesin. Gece gece korku filmi gibi gerdi beni.

Karayel, Poyraz Karayel! Yaratılmışların en cool adamı. Keşke bu coolluktan bu kadar nasibini almışken azıcık ucundan da şanslı olsaymışsın. Bir insan evladı da sorun çıkarmasın şu adama, kötülük etmesin. Bir adamın hayatındaki istisnasız bütün insanlar mı arkasından iş çevirir? Onu yapmayan bir Ayşegül kalmıştı ne güzel Poyraz’a destek diyordum ki neredeyse bir çuval inciri berbat eden Ayşegül çıktı karşıma. Aslında Ayşegül’e de hak vermek lazım. Dünyanın en itici adamı var karşısında. Bildiği gerçekler ona hem çok ağır geliyor hem de canını acıtıyor. Ama Ayşegül aklı tabi acır, aklından bir kere değil sonsuza dek öp Poyraz’ın. İşler iyice arapsaçına döndü Poyraz için. Ne yapacağını, kime nasıl davranacağını ve ne önemlisi de kime güveneceğini bilemez halde. Haksız da sayılmaz mübarek matın tarlası gibi oldu her yer!


 Istakoz var. yersen!

 Olayların level atlaması, Adil Topal’ın çevirdiği dümenler, Sado’nun başına  çoraplar örmeye başlaması, Bahri Baba ve Despina ilişkisindeki ilerlemeler gibi heyecanlandığım yerler oldu. Ancak bu gece neye üzüleyim, kime şaşırayım, hangisine güleyim yine karar veremedim.  Yüzüğü görmemek uğruna parmağını kesen Sefer’e mi, unutmamak için post-itlere Sefer’i yazan Sema’ya mı, ağır tramvalar içinde deliren Begüm’e mi, çaresizler çaresizi Zülfikar’a mı, yine hüsran dolu bir gönül ilişkisine dahil olan Sadrettin’e mi, aklımdan öp beni aklım acıyor diyen Poyraz’a mı, iki arada bir derede kalan Ayşegül’e mi bilemedim. Sizce hangisi? Bu çoktan seçmeli soru ile sizleri baş başa bırakıyorum. Haftaya görüşmek üzere, aklınızı çok acıtmayın rica ediicim!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER