Haftalardır burada Hazal
hakkında söylenebilecek her şeyi söyledim. Kızdım, anlamaya çalıştım en sonunda
da kabullendim. "Hazal artık değişmeyecek." dedim ama bu bölüm beni duygudan
duyguya sürükledi ve kesinlikle gecenin de yıldızıydı. Bütün bölümü “Alina Boz
sen ne güzel oynuyorsun!” cümleleriyle izledim. Hatta bir ara o kadar çok
ağladım ki evdekiler görmesin diye gidip başka bir odada tek başıma izledim.
Yine ilk başlarda kızdım. “Daha neler yapacaksın, yapmadığın ne kaldı?” diye
söylendim ama sonra içim acıdı çaresizliğini görünce. Sırf reyting için, daha
fazla konuşulmak için ya da para için adını siz koyun gencecik bir kızdan
yararlanmaya çalışan gazeteci kadından nefret ettim. Tamam, Hazal sütten çıkmış
ak kaşık değil, dilinin ayarı da yok. Tek tek anlatmış içinden geçenleri. O
anlattı diye görüntüleri kırpıp karşı tarafın neler yaşayacağını düşünmeden,
ailesine danışmadan yayınlamak etik mi? Ahh Candan ah! Yatacak yerin yok.
Tüm bunlar senin başının altından çıkıyor. İnsan bu hayatta kötü seçimler
yapabilir, hata da yapabilir ama sen bu yaptığın kötülüklerden zevk alıyorsun.
Hazal’ın pişmanlığını, çaresizliğini, Cansu’nun nasıl ağır ithamlar altında
kaldığını görünce kendi kendime bir söz verdim. Hangi mesleği yaparsam yapayım,
hangi kararın eşiğinde olursam olayım asla ama asla hiç kimseyi böyle bir
konuma düşürmeyeceğim. Hayatının akışı ile oynamayacağım…
Hazal şimdilik
yaptıklarından pişman olmuş görünüyor. Dilara, Gülseren ve Cansu’dan tüm
içtenliğiyle özür dilemesi, yaşadıklarını anlatması hep biraz daha sevilmek
içindi. Aslında Hazal’ın neden bu tür davranışlarda bulunduğunu Gülseren çok
güzel anlattı. Onda kaybetme korkusu var. Eğer ben çok seversem karşımdaki beni
sevmez ve gider diye düşünüyor. Bu yüzden de çok büyük hatalar yapıyor.
Şimdilik karşımızda değiştiğini en azından çabaladığını gösteren bir Hazal var.
Ancak daha önceden de dediğim gibi ben insanların değişeceğine inanmıyorum.
Hazal da değişmeyecek. Önüne yeni bir engel, tehlike çıkana kadar değişmiş gibi
davranmaya devam edecek. Umarım yanılan ben olurum. Bu arada Cansu’nun Hazal’ı
affetmesinin arkasında başka planları olduğunu düşünüyorum. Artık daha sert ve
karanlık bir Cansu mu izleyeceğiz yoksa? Eğer öyleyse ben Cansu’ya sonuna kadar
hak veririm. Çünkü canı yandı. Çünkü 42 bölüm boyunca alttan alan hep o oldu.
Artık sahne sırası onda…
Son olarak Hazal ve Özkan’ın
hesaplaşmasından bahsedip yazımı bitiriyorum. Özkan’ın değişim süreci dizide
hoşuma giden şeylerden bir tanesi. Sık sık kendini sorgulaması, kızlarına
babalık yapmadığı/yapamadığı için sürekli vicdan azabı çekmesi biz seyircileri
her bölüm Özkan’a biraz daha yakınlaştırıyor. Hazal’ı 5 yaşında bırakıp
gitmesi, arkasında bıraktığı kızının neler hissedebileceğini düşünmemesini
kötülüğünden değil de cahilliğinden olduğunu düşünüyorum hep. Çünkü Özkan
özünde kötü bir insan değil ama yaşayarak öğrenen tiplerden. Yaptıklarının
yanlış olduğunu ya da karşısındakine zarar verdiğini ancak sonradan
anlayabiliyor. Hazal’ın neden böyle olduğunun da temelinde işte Özkan’ın yanlış
tercihleri yatıyor. Bu yüzleşme sahnesinin dizinin en önemli sahneleri arasına girdiğini
düşünüyorum. Tolga Tekin ve Alina Boz’un yüreğine sağlık. O kadar güzel
oynamışlar ki yaşadığım duyguları anlatmaya kelimelerim yetersiz kalıyor.
Acısıyla, aşkıyla ve bol
gözyaşıyla bir bölümü daha geride bıraktık. Haftaya görüşmek dileğiyle…
Son sayfada Cihan’ın Yedigöller manzarası eşliğinde yaptığı
evlenme teklifini yeniden izleyebilirsiniz.