Elim böğrümde ,”YAPMAA YAPMAA!” diye bağırdım, “SAKIIIN Defne HADİİĞ”” diyerek alnımın çatına çatına
vurdum. Lakin sesimi duyuramadım, kalakaldım dipsiz kuyularda. Hiç lafı
uzatamayacağım. Bodoslama, çivileme
dalıyorum, tutabilene aşk olsun.
Ay Allah’ım bu kadar
acı fazla. Güvendiğim dağlara bırakın karları tipiler, fırtınalar yağdı. “Defne
sen ne yapıyorsun?” demekten dilime tüy nakli yaptıracağım. Ya biz bütün hafta
“Yok ya o kadar da değil, Defne akıllı kız ehöhöhö" diye gezerken yine mi keder, ama artık yeter!
Yok yapmaz bizim kız yapmaz dedim de avuttum kendimi ama el insaf be... Defne ikilem bile yaşamadın, iki cırladın sonra atladın. Ayıp olmasın diye biraz
düşüneyim falan deseydin bari cicim? Cidden üzülüyorum.
Bu kızın tek isteği
Ömüş’üne evet diyebilmekti. Tamamen yanlış bir yolda evet ama, tüm nedeni bu. Bu
kızçenin başına gelen pişmiş hatta sofraya konmuş tavuğun başına gelmedi:( Evet birazcık alık, saf (tamam artık
birazcığı geçti) ama işte kızcağız her yandan kuşatıldı. Seri halde saçmalama
moduna girdi, geri dönüşü olmayan yollarda şu an. Defne’nin zor durumdaki abisi
için bu işin işine girmesi sonra da Ömer’e gönlünü kaptırması iyi, hoş, eyvallah.
Ama bu kız bu kadar iyi niyetli, merhametli olduğu halde niye hep yerin dibinde
niye hep loser? Şu an para derdinde, zenginlik avcısı merakında gibi
görünüyor ve inanın ben bu toptan nasıl dönülecek merak içindeyim.
Ömer hangi
birini affetsin bu hataların? Dürüstlük timsali İplikçi’miz ne demişti: "Bir
kere yalan söyleyen, hep devam eder.” Defne sen de durumu otomatiğe bağladın. Kafamda
deli sorular. Hayır bir de “Yine dayanamadım ne merhametliyim” deyip duruyorsun,
kendin edip kendin buluyorsun ya Defne burada sinirden gözlerim kanıyor. Kendine gel artık bir
bağır, çağır bardak kır ama bir şey yap. Yine çok rica ediciim, şu kıza biri el
atsın, yardım etsin, bir yol göstersin. Sinan sanırım bu iş için seni seçtim Pikaçu!
Ayrıca sabah şekeri edası ile şirkete gelen Sinan geri dönmüş, çok mesudum!
Ben saksı değilim! by Sude
The sultan of the kötülük, fitne fücürlük, iticilik
nam-ı diğer Sude! Bakın size diyorum Sude İplikçi Türk televizyon tarihindeki en
itici kadın kategorisinde kesin ilk üçtesiniz! En azından benim için öyle. Yani
Koriş’in sıska insanlardan nefret ettiği kadar ben de bu Sude’den nefret
ediyorum. Siz düşünün gerisini. Ne bu şirket dedikodularını millete uçuran
Gossip Girl havaları? Bi xoxo yazıp
göndermen eksikti. Sude’nin kötülüğü Deniz
ile yarışır durumda. Hatta belki önüne bile geçebilir. Çünkü Deniz "ben kötüyüm"
diye 9452 km öteden bağırıyor, kartlarını açık oynuyor. Ama Sude o kadar sinsi ki keşke alnına “Tehlikelidir, yaklaşmayın!" yazsalar. Çoklu kişilik bozukluğu teşhisi talep ediyorum ya da Oscarlık
oyunculuk. Nasıl minnoş nasıl masum yaklaşıyor Defne’ye, inanmamak elde değil. Ama
zulmün artsın, zulmün artsın, artsın ki zeval bulasın diyorum. Ayrıca “Sel
gider kum kalır.” diyen güzide atasözümüzü de şuraya bırakıyorum.
Defne bir
şekilde kendini affettirecek peki ya ortalığı ayağa kaldıran çakma Gossip Girl
Sude? Şirkette neden insanlar bu kadar cırladı ona da anlam veremedim. Sanki
herkes sütten çıkmış ak kaşık. Şirket zaten şirket değil küçük bir entrika
yuvası. Canlarım hadi önce çuvaldızlarımızı alıp kendimize batırıyoruz.
Yüklenmeyin Defo’ya bu kadar. Hem siz
onun neler çektiğini nereden bileceksiniz?
Yasemin, Sinan hepsi bu durumu yaşadılar ki bence bu iyi bir şey. Ama o Derya?
Derya, bugün eline kalemi aldı, kezbanlığın kitabını yazdı hatta ağlattı. Bir ara acıdım bile ama yine de “Sen kimsin, sen benim Defne’mi
üzebilir misin? Soytarı!” diyerek Kadırgalı Koray’a selam çakıyorum. Tekrar
Sude’ye gelirsek elbette şirketi ayağa
kaldırmanın bir bedeli olacak. Sinan ve Ömer’den double tepki bekliyorum.
Mükemmellik, kusursuzluk demek değildir Ömer!
Dikkat ettiyseniz Defne başta olmak üzere herkesin kusurlu
olduğu zamanları, zaaflarını gördük. “Ömer İplikçi bu kadar mükemmel olunmaz.
Bak cidden olunmaz? Bütün bunların Defne’nin rüyası bence.” diye düşünürken EVREKA! Buldum! Duyduk
duymadık demeyin Ömer’in kusurunu buldum. Ömer İplikçi’nin tek kusuru,
kusursuzluğu! Yani bu ne demek hemen anlatayım.Ömer o kadar keskin ki
çevresindekileri adeta bir ışın kılıcı gibi acıtabiliyor. Bu keskinliğin nedeni
de herşeyi belirli kalıplara sokması, kocaman kocaman duvarlarının olması. Her
şeyin hatasız olmasını istiyor beyimiz..Bir anda bütün gemileri yakabiliyor.
İnsanlara ikinci şans vermek nedir, bilmiyor. Ama Ömer de öğrenecek, öğrenmeli.
Çünkü mükemmellik hatasızlık, kusursuzluk demek değildir, sevdiklerimizi kusurları ile kabul edip birlikte kendi
mükemmelinizi yaratmaktır.
Koriş, o efsane Kadırgalı selamınla kahkaha krizine girdim. Naçizane, Avrupa
Yakası ile büyümüş bir neslin ferdi olarak seni de Burhan Altıntop’un yanına
devler ligine çıkarıyorum. Koriş-Neriman ikilisine gelince.(Gelmemek mümkün
değil, bölümün yarısı onlardan oluşuyordu) ilk üç gün bende destekledim. Amma
lakin fakat biraz aşırı dozda yüklendi bünyelere sanki? Bir de ben Koray’ı Nöro
ile yakıştırmıyorum artık. Defne, Yasemin, Ömer ve hatta Zübeyir ile olan
sahneleri beni daha çok mutlu ediyor.
Ayrıca "Nöro is back” onun sinyalini de baya sağlam aldık, safları
sıklaştıralım bence.
Bütün ümidim Yasemin’de şu an. O sahneler, İso’nun şirkette
olması falan hepsinin bir nedeni olduğu fikrindeyim. Yasemin bu işi toplarsa
Ömer’den +5 güven, Defne’den de +10
görümcelik puanı alır ve yürür gider önünü alamayız. Ayrıca Yasemin kalp ben, insanlığın
içindeki garip iyi-kötü dengesini dibine kadar yaşattığı için.
Pembe panjur çok klişe, bizimki turuncu olsun mu?
Evet, biliyorum eli böğründe dizi izlemek bizi biraz
geriyor, hop oturup hop kalkıyoruz ekran karşısında. Hatta ben utanmasam
yanımdakilerin nefes alış verişini molaya bağlayacağım. Amaa hep mutluluk da
içimizi bayar be canısılar. Şahsen ben dağ evindeki o mıç mıçlıktan bile haz
etmeyen biri olarak bu aşkımlı-cicimli mesajlaşma durumlarından da
hoşlanmıyorum. Sen Ömer İplikçisin kendine gel! Ne bu “Dur bakayım, mavi tik
oldu mu” tripleri? "Canım" demeni de görmezden geliyorum zaten,
çirkinleşmeyeceğim. Neyse yine mazoşistliğimdendir bilinmez bütün bölüm “Ay bir
şey olacak, ay oldu mu, bak bu kez kesin oldu” diyerek izledim. Ancak ve ancak
bu atraksyonlardan zevk alıyorum. Ya ne olacaktı sevgili kiralıkçılar? Hemen
mutlu yuvalarında, pembiş panjurlu evlerinde mi oturacaklardı? Defne evinin
kadını, Passonis’in tasarımcısı, Ömer’in kadını mı olacaktı? (Onlarında zamanı gelecek elbet, sabır!) Bütün
bu yaşananlar Defne’nin, Ömer’in ama en çok aşklarının sınavı. Ne de olsa kışın
sonu bahardı ve biz bu diziye başlarken mucizelere inanmamız gerektiğini
hatırlamıştık öyle değil mi?
Dizi ile ilgili tek endişem, Defne’nin şu gerçekleri saklama
olayının sakız gibi uzaması ve konunun bu çizgide sıkışıp kalması. Ama ters köşeler
yapıp, bizi mutluluktan uçurmayı çok iyi bilen senariste güveniyorum. Haftaya
bombeler bombesi bir bölüm bekliyorum. Fragmandan anladığım kadarı ile
önümüzdeki hafta bir adet dinlemeyen İplikçi ve kapılarda nöbet utan Defne var.
Bu toptan nasıl dönülecek merak içindeyim. Felaket tellallığı gibi olmasın ama
fragmanda da “Naraninana nay” yoktu, içim bir kasvetlendi ancak onun da çözümünü
buldum. Hemeen Defne ve Ömer’in camdan birbirine yaptıkları şapşallıkları
izliyoruz, bünyeye biraz mutluluk depoluyoruz, daha sonra da ikinci fragmanı bekliyoruuuz! Haftaya görüşmek üzere,
öpüyoring!