Flashback sahnelerini seviyorum. Eskiden neler yaptığını
hatırlamak ve yanlışlarını düzeltmeye çalışmak cesaret ister. Cemre'nin yaptığı
gibi tüm hayatını değiştirmek ve eskisi gibi olmamak için bu kadar çaba sarf
etmekse daha büyük bir cesaret ister. Halası ile kalmayacağı belliydi zaten. Ama ben önce kabul eder sonra öğrenir neler olduğunu, pişman
olur yurda döner diye düşünmüştüm, bu konu haftalarca sürer şimdi diye de karalar
bağlamıştım. Kırgın Çiçekler’in en güzel yanı konuyu arapsaçı olmadan çözmesi
sanırım. Sıkılmama izin vermiyor. Hep bir ekşın hep bir hareket. Hep böyle
devam eder umarım.
Emel’in bakışlarından hoşlanmamıştım. Özette sağ olsun
Cemre'nin peşine para için düştüğü belliydi. Yoksa yeğenini düşünen birinin
önce Nazan Hanım’da ne işi var? Çok değer(!) verdiği yeğeni yerine başkasını
görmeye gitmek. Yersen… Emel’in kafa yapısı tam da babasının emekli maaşını alabilmek
için kocalarından boşanan kadınlar gibi. Bence o kocasından da bu yüzden
ayrılacaktı. Cemre planlarını bozmasaydı tabi. Ama en ağırıma giden mezar
taşlarının ucuz olduğunu söylemesi oldu. Ben Cemre'nin yerinde olsam öyle birlaf ederdim ki ciğerine oturturdum o lafları. Cemre sakin bile davrandı bana
kalırsa.
Sen ağlama dayanamam ağlama... (Sezen Aksu)
Geçen hafta fragmanı izledikten sonra kanser olan Gökhan’ın
babası annesi değil demiştim haklı çıktım. Annesi zaten yeni bir hastalık
atlatmıştı. Gökhan bunun için okula ara vermişti. Hiç gerek yok böyle
atraksiyonlara. Hem bizi dizide ki tek iyi anneden mahrum etmezsiniz değil mi?
Ayrıca Gökhan’ın babası bir şekilde hikayeye dahil olacaktı. Gökhan’ın başka
türlü o adama karşı yumuşaması mümkün değildi. Hasta diye kıyamaz da insanların
değişebileceğini anlar umarım.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Benim babamda yıllarca
bana ve anneme yapmadığını bırakmasa ve yıllar sonra kanserim diye gelse bende
Gökhan gibi tepki verirdim. Bu kadar kolay affedebilir miydim bilmiyorum. Biraz
kindarlık var serde, yapılan yanlışı unutmam çok zor oluyor maalesef. Affedemezdim
sanırım.
Onlar erdi muradına...
Songün'e değinip yazıyı bitireceğim yine. Daha uzun yazmak
isterdim. Daha Toprak ve Feride’ye değinemedim mesela ama ne yazık ki yarın ki sınavıma çalışmam gerekiyor. Başka zamana artık… Songül arkadaşlarını çok seviyor, düşünüyor. Bunlar
çok güzel ama hayatına birini alıyorsan, senin için özelse o kişi ona vakit
ayırman gerek sanırım. Sanırım diyorum çünkü yaşamadım bunu. Ama Songül’ün
hatalı davrandığını söyleyebilirim. Allah'tan kızlar var da el attılar duruma.
Yoksa Songül inadım inat der konuşmazdı Güney ile. Güney’cim yavrum o kadar
beklemiyordu ki Songül’ün gelmesini; birde üstüne itirafı duyunca sevinçten
resmen uçtu. Bir sarılıp dönme sahnesinden bu kadar zevk aldığımı
hatırlamıyorum. Çok güzeldi. Siz orijinal haliniz ile çok iyisiniz, bozmayın
kendinizi lütfen. Biz sizi lan aşkım diyen halleriniz ile sevdik. :)
Geçen hafta bir arkadaş senaryoyla derdim olup olmadığını
sormuştu. Onun üstüne bir iki kişi daha sorduğu için söyleyeyim. Senaryoyu çok
beğeniyorum. Aksi halde bu işi takip etmem zaten. Yorumlarımın olumsuz olduğu
da doğrudur. Ama ben senaryo şöyle olsun böyle olsun diye eleştirmiyorum.
Diziyi izlerken bana geçirdikleri duyguları yazmaya çalışıyorum. Konusu bu
kadar ağır bir diziyle ilgili bir şeyler yazmaya çalışınca olumlu şeyler yazmak
pek kolay olmuyor. Önerileriniz varsa dinlemek isterim tabi. :) Haftaya görüşmek
üzere…
NOT: Son sayfaya bakmayı unutmayın lütfen. Yorumlarınızı bekliyorum.
Sevgiler…