Satırlarıma başlamadan önce (ki bunlar satır değil midir?)
söylemek istediğim bir kaç şey var. Öncelikle geçe haftadan beri ‘’Taylan
ölmedi Asiye’yle empati yapmak için ölü gibi takılıyor, Taylan is come back!’’
yazan Kara Ekmek fanları haklı çıktınız bravo! Sağlam karakter analizi bunu
gerektirir. Tabii benim gibi duyduğu ilk şeye balıklama atlayanlar da yok değil.
O yüzden bu yazı tüm Kara Ekmekzedeler adına yazılmıştır. Yahu siz yaz boyu
Engin Hepileri ayrıldı diye haber yapmadınız mı? Jenerikte dahi adamı
ötelemediniz mi? Hikayesi bitti demediniz mi? Ne şimdi bu? Hayır, ters köşe
olarak planlandıysa hiç hoş değil. Artık hiçbir şeye inanmayacağım gözümle görmeden çünkü ne görsem ve yorumlasam bir şekilde ters köşeye yatıyorlar, yalancı çıkıyorum canım aaa! Ben burada O’nun için güle güle yazısı
yazdım adamı başlık fotoğrafına koydum AŞK OLSUN! Neyse konumuza dönelim daha
fazla rezil olamayacağım.
Şimdi o havluyu seri bir şekilde Semra'nın boynuna dola Aslan, hadi yapaabilirsin.
Semra tahmin ettiğimiz gibi ölmedi. Hayır o kadar şey tahmin
ediyoruz, çıkmıyor bunun çıkacağı tuttu. İkili arasında nasıl bir bağ var henüz
net değil. Aslan Semra için sadece parayla tutulmuş bir adam mı? Bence değil. Ama
bunu anlamak için biraz daha beklememiz gerekecek belli. Sahnede yeteri kadar
gereksiz yokmuşçasına bir de Berkant’ı silahla peydah edenlere de ayrıca
saygılar. Berko, bak şimdi adam resmen ‘ayrın men’ sen kurşunla öldürmeye çalışıyorsun,
geçer mi o kurşun? Geçmez! Tabii drama
kraliçesinin kıskacına girmiş her karakter illa ki triplere girmek zorunda.
Berkant da bundan hakkıyla nemalananlardan. Sen zamanında kızı cami avlusuna bırakır gibi
ortada bırak sonra kızımı ben bulacağım. Bulursun eyvallah da Asiye sana
dönmezse sıkıntı. Ya bu çocuğu da kadroya aldık ama kullanamadan eskiyecek
mottosuyla önümüze sürülen Berkant’a tahammül kotamız bölüm itibariyle doldu,
bilginize.
''Ya kurşun Çetin'den bana sekmez di mi'' by Mine
Bayılmasıyla Bülent Ersoy’a selam çakan, kahramanlığını
Çetin’in arkasına saklanarak yapan Mine, yaldım yepelek saçları ve çarpık
bacaklarıyla Taylan için yas tutmaya yalıya geldi. Kızçe zaten felaketlerle değil
de bu felaketlerden nasıl yalıya bilet çıkarırım derdinde. "Sen böyle can
yakmayı bilmezdin." cümlesi ise salt karakterin yaşadığı değişimi gözümüze
sokmak için kurulmuş, adeta "durun siz anlamadınız bir de biz anlatalım" fikrinin
ürünü. Anladık canım biz sizi, ama siz bizi anlamadınız be! Hepimiz
ergenliğimizi atlattık. (Atlattık değil mi?) Tamam bölüm bitince, "Ya bize de
Çetin gibi sevgili. Ellere var da bize yok mu? Lan onların hepsi baklava mı?’’
tarzındaki minik(!) çıkışlarınızı ergenlik olarak saymıyoruz. Ama hepimizin
evde adını Mine koyduğumuz bir bez bebeğimiz olmalı ki, Mine her ağzını
açtığında iğnelerimizi sapyalayabilelim. Ben sipariş verdim sezon sonuna kadar gelir
muhtemelen. Zaten o zamana kadar Mine saçmalıkta çıtayı arşa diker, ben de direk
yakarım bebeği!
Can yakmak konusunda ise söyleyecek birkaç şey var. Değişim
insanın hiç olmadığı biri gibi olmaya başlaması mı? Yoksa zaten içinde olanı
açığa çıkarması mıdır? Bunun muhasebesini Mine üzerinden yapalım. (Bak varlığı
bir işe yarayacak ilk defa!) Mine başta gayet sakin bir insandı, değil can
yakmak karıncayı bile incitemezdi. (Fazla klişe oldu ama) ama şuan kendi çıkarları
için etrafındakileri bilhassa da O’nu sevenleri harcamaya başladı. Şimdi bu değişimi
neye borçluyuz? Bence salt ERGENLİK!
Asiye Salim görüşmesine gelirsek....