Ali cam kenarında tavuk yiyen aileyi izleyen
Sezercik gibi görünüyor bana bazen. Öyle saf öyle çaresiz ki babasının
yanında... Yaralarına rağmen arka çıkmak istiyor, çünkü her şeye rağmen babası
onu sevsin istiyor. Ben onların kavga ettiği sahneler de dahil olmak üzere her
anlarından büyük keyif alıyorum. Ali beden diliyle Haluk'un kopyası çünkü. Ve
hatta dizinin en inandırıcı parçası bu olabilir bana göre. Selin'in onun
yaralarına dokunmak istediği sahnede ise fark ettim ki reyting savaşında tensel
yakınlık güçlü bir silah haline geldi. Rahatsız edici bir yanı olmasa da ne
kadar gerekli olduğu da tartışılır. Şu sıralar yayınlanan her dizi için durum
böyle aslında. Kısmet efendim kısmet bu işler...
Berk Atan nasıl görüneceğine aldırmadan ağlayabilen
oyunculardan biri. Onun hüznü sırtlandığı sahnelerden kopabilmek mümkün değil.
İşinin hakkını veren oyuncular partnerlerini de daha göz alıcı kılıyorlar, o
kesin.
Selin'in demirbaş cümlesini açıklıyorum: ''Ali götür
beni burdan!'' Şaka bir yana sahiden de Ali'ye aşık olmamak gibi bir seçeneği
var mıydı? Bir yerlerden bela rüzgarı mı esiyor? Hemen götür beni Ali. Tepemize
meteor mu düşecek? Kaçır beni Ali! Şaka bir yana magazinciler tarafından esir
alındıkları sahnede Selin'in isyanı pek içime sinmedi.
Bak bu da Bedel:101 bakışım bebek!
Haluk bir hışımla evi basıyor, Sevilay ''Haluk öğrendin mi?''
diyor. Hayır Sevilay, adamın içine doğmuş. Öte yandan Nazlı hapishaneye
feryadını duyurabiliyor. Benim bildiğim hapishaneler hem şehir dışında olur hem
de yakınına sokulup sesini duyurmak öyle kolay değildir. İşin sonunda Nazlı'nın
gerçeği öğrenerek annesine sahip çıkmasını isterdim. Ama başta dediğimi tekrar
ediyorum; sen Güneş'in kızısın Nazlı, büyük düşün!
Haluk muhakkak ki Sevilay'ı öldüremeyecek. Ama Ali
kulaklıkları takılı halde o manzaranın önünden geçseydi ve Sevilay ölseydi...
İşte o zaman beş sene hiç aklımdan çıkmayacak bir sene haline gelebilirdi!
Neylersin ki kötü karakterlere ihtiyacımız var. Az kötüler Haluk gibi çok
kötüleri parlatacaktır çünkü. Hikaye ilerledikçe klasik Türk dramasındaki
hapishane-hastane-mezarlık üçgenine saplanıp kalmaktan korkuyorum. Umarım
korktuğum başıma gelmez de keyfimiz uzun soluklu olur.
Siz neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.
Güzel günler.