Kanlı ellerinle okşayabilir misin dünyayı?
Bugün size güzel şeyler söyleyebilmek için binlerce kitap okumuş olmayı isterdim. Söyleyeceğim her cümle yamalı duracak, biliyorum.Şu an bir bebeğin göğüs kafesine kulağımı yaklaştırıp, kalbinin atışını dinleyesim var. Başka da hiçbir sesi duyamıyorum. Birbirini seven iki insandan biri ölünce, asıl ölen hayatta kalandır. Biz kaç defa öldük, artık sayamıyorum...


Tolga Sarıtaş her geçen gün karakterine çağ atlatıyor

Güneşin Kızları akıcı bir bölümle zor günlerimizin kara bulutlarını dağıtmaya çalıştı. Böyle günlerde sanatı başarmak da, ona keyifle bakmak da iki kere zor. Tolga Sarıtaş her zamanki gibi akılda kalan sahnelerin mimarı olmayı başardı. Selin'e olan tutkulu tavrı, Emre ile olan hesaplaşması ve annesine ilk aşk itirafı bunlardan birkaçıydı. Sanırım Ali'nin babasıyla olan sahnelerini arıyorum bazen. Ringdeki vururken de öldürürken de güzel olan sahne gibi. Haluk'un eli kana bulaştı. Ve biz o kanlı ellerin nasıl anne travmasıyla titrediğinin en canlı tanığı olduk. Böylesi psikolojik derinliği olan bir karakteri izlemek çok özel bana göre.

Rana, asaleti ve soğukkanlılığıyla kurgusal bir karakter olmanın çok daha ötesine geçti artık. Çok gerçek, çok diri. Onu genelde vakur ve otoriter tavrıyla izliyorduk fakat çektiği acıda bile zarafetin gizli olduğunu bugün gördük. Anlatacaklarını çok merak ediyorum. Bildiklerimi bile onun ağzından dinlemeyi çok istiyorum.


Annenin kaderi, kızının öfkesi olur bazen

Babasını özleyen bir kızı hiçbir güç tutamaz. Nazlı bu motto üzerinden ilerliyor, kendince gayet haklı. Güneş ise geçmişteki travmaları ve bugünün korkularıyla Haluk'un kulvarına çok yakın. Fakat o da kendi dünyasında beş milyon defa haklı. İşte anne kızın bu iki sert haklılığı çarpıştığında, dram kaçınılmaz oluyor. Atılan tokat anne kız ilişkisini sarsacaktır, ama yıkamayacaktır. Peki Güneş geçirdiği bu dönüşümle ne kadar sahip çıkabilecektir kendine? Aç parantez, Güneş'in ve herhangi bir karakterin tabiri caizse delirmesini çok gerekli buluyorum, kapa parantez.

Aynı şey Selin ve Nazlı'da da geçerli. Sürekli laylaylom bir Selin izlemek ne kadar sıkıcıysa, devamlı çocuksu bir Nazlı izlemek de o denli yorucu olurdu. Bu yüzden her an dengeler değişiyor. Herkes taşıyabileceği yüke omuz veriyor. İşte bu da karakterleri çok yönlü kılan başka bir detay ve bu detay hikayenin işlevselliğini artırıyor. Gerçekte hangimiz her gün aynı çizgide yürüyebiliyoruz ki?

Gözlerim izlemek için çırpınırken, gönlüm kederin yönüne kaydığı için üzgünüm. Siz ne kadar izleyebildiniz, ne denli hissedebildiniz bilmiyorum fakat elimden geldiğince yorumlamaya çalıştım. Umarım izlemişsinizdir ve birkaç saatliğine de olsa dünyayı arkanızda bırakabilmişsinizdir. İçimizdeki aşkı korumak için kurgunun güzelliğine de ihtiyacımız var. Bu Ali, Nazlı, Emre ya da Ahmet'in aşkı olabilir. Yeter ki kalbe dokunsun. Güneş de elini kana bulayanlardan oldu. Çıldırdı, gözü karardı ya da yılların hıncını çıkardı. Sebepler sonsuz ama tek sorum var:

Kim kanlı elleriyle okşayabilmiş dünyayı?

Güzel günler.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER