Bundan bir iki yıl öncesine kadar kolay ağlayan biri
değildim. Ancak çok sevdiğim, değer verdiğim biri canımı yakan bir söz söylerse
ağlardım. 3 yıl önce sevdiğim birini kaybettim. Aslında kızgın olmam için
birçok sebebin olduğu ama ne olursa olsun sevdiğim biriydi. O zamandan beri
izlediğim filmlerde, okuduğum kitaplarda biri ailesini kaybetmişse, başına kötü
bir şey gelmişse önce kendi ailem geliyor aklıma. Evet, izlediğim ve okuduğum
şeyler kurgu. Ama gerçek hayatta asla başımıza gelmeyecek kadar ütopik değil.
Ben bölümü izlerken konu ne kadar değişirse değişsin hep aynı şeyi düşündüm.
Defne'nin yerinde olsam ne yapardım? Kimse ölümsüz olmadığına göre, ben önce
göçüp gitmezsem tabi, bunu yaşayacağım. Yapabileceğim tek şey bunun mümkün
mertebe geç olmasını dilemek.
Defne ve Serkan bu durumu ne yazık ki yaşamak zorunda
kaldılar. Hani bir şarkı vardı bir yerinde babam dağ gibi arkamda dursaydı diye
bir söz geçiyordu. Defne ve Serkan güvenle yaslanacakları dağı
kaybettiler. Kanatları kırık kuş misali gibiler şimdi. Ama yine de şanslılar.
Anneleri var, Defne'nin dediği gibi paraları (!) (hepimiz kaynağını biliyoruz.)
var. Bunu da elbet atlatacaklar. Hem ne demiş Nazım Usta “En fazla bir yıl
sürer/ yirminci asırlarda/ ölümün bile acısı.” Umarım haklıdır ne diyeyim?
Oyunculuklar ise muazzamdı. Özellikle Nazan Hanım’da o duyguyu yaşadım ben.
Cemre’yi suçlaması, o halde bile Cemre mirası öğrenmesin diye uğraşması hiç hoş
değildi. Ama Nazan Hanım sevmiş kocasını. En azından birini en fazla ne kadar
sevebilirse o kadar sevmiş.

Defne'nin oyunculuğuna da bir şey demeyeceğim zaten cenaze sahnesi ne kadar etkileyici olduğunun kanıtı. Ama Serkan hiç
inandırıcı gelmedi bana ilk sahne de. Eylül hastaneye geldiğinde ya da cenaze
sahnesinde inandırıcıydı. Babasının öldüğünü duyduğu zaman ki yüz ifadelerine niyeyse
inanamadım. Defne Cemre ile konuşacak diye umutlanmıştım o da boşa çıktı.
Babası için o kadar üzüldü ki vasiyetini yerine getirir diye umdum ama olmadı.
Gerçi söylese de değişen bir şey olmazdı. Nasıl ispatlayacaklar ki o paranın
Cemre’ye ait olduğunu. İşlemler tamamen Tevfik üzerinden ilerlemiş. Yoksa Sinan
(Cemre'nin babası) ölünce açığa çıkardı yatırımları.
E101: Vicdansızlığa Giriş
Zamanın birinde bir akrep ve kurbağa bir derenin kıyısında
karşılaşmışlar. Akrepte kurbağada karşı kıyıya geçmek istiyormuş. Kurbağa
geçmesine geçermiş de akrep nasıl geçeceğim diye kara kara düşünürmüş. En
sonunda kurbağaya “Beni karşıya geçirir misin?” demiş. Kurbağa “Seni geçirmek
benim için sorun değil. Ama sen zehirlisin ve beni sokmandan korkuyorum.”
demiş. Akrep yeminler etmiş kurbağaya zarar vermeyeceğine dair. Hem “Ben deli
miyim? Seni zehirlersem kendimde boğulurum.” demiş. Kurbağa başta inanmak
istemese de akrebin ısrarlarına dayanamamış almış sırtına. Derenin ortasında
kurbağa bir yanma hissetmiş sırtında. “Söz vermiştin, bana zarar vermeyecektin.
Bak şimdi ikimizde öleceğiz. Bunu neden yaptın?” Akrep cevap vermiş. “Ben
akrebim. Doğamda bu var. Zehrimi akıtmadan duramıyorum.” Peki, bunu günümüze
uyarlarsak nasıl olur? Zamanın birinde İstanbul’da Mesude adında bir kadın
yaşarmış. Bir gün kocasını boşayacağını söyleyip yetimhaneye attığı kızına
kendi acındırmış. Gerisini anlatmama gerek yok herhalde. Akrep Mesude ve
kurbağa Eylül olarak devam edip gidiyor işte. Mesude Eylül'ü öldürmeden rahat
edemeyecek çünkü.

Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir tabi...
Ama ben artık DEV sıkıldım bu aileden. Eylül’ün saflığından,
Mesude'nin bencilliğinden, Kemal’in sapıklığından. Bir tek Büşra… Annesine
güzel ayar verdi. Kemal Abi’ni nasıl dışlayalım aileyiz biz diyen Mesude’ye
ablamı bıraktın ama dedi. Bunun üstüne daha ne söylenir inanın bilmiyorum.
Eylül’ün annesine kıyamaması sonucu (yazan kişi burada gözlerini deviriyor.)
Cemre Mesude ve Büşra’yı takip etti ve onları Gökhan’ın evine götürdü. Çünkü
gideceği başka bir yer yoktu. Emine Hanım için yüce gönüllü demiştim geçen
hafta. Gerçekten öyle. Mesude'nin yapmaktan korktuğu şeyleri oğlunu düşünüp
nasıl göze aldığını düşünürsek hele. Emine Hanım'ın tek çocuğu varken bu kadar
duyarlı Mesude 3 çocuğunu da umursamıyor. Anne var anne var ne de olsa. Mesude
Hanım temizliğe gitmemek için affetmedi mi Kemal’i?
Defne görmesin gençler sonra Haluk moduna bağlar maazallah...
Gökhan’ın Cemre’ye platonik olduğunu söylemiştim.
Geçmişinden ağır yaralar taşıyormuş. Babasının içip içip onları sokağa
attığını, adam ayılana kadar eve giremediklerini anlatırken daha neler çıkacak
hikayesinden acaba diye düşündüm. Sinirli yapısının nedeni geçmişinde
yaşadıklarıysa eğer bunlar bile fazla insana. Daha fazla bir şey çıkmasın
lütfen. Gerçi ne kadar sinirli biri de olsa Cemre’ye değer verdiği gözünden
okunuyor. Yurda bırakırken “Yavaş gidelim seninle vakit geçirmeyi seviyorum.”
diyerek Cemre’ye doğru ilk kez bir adım attı. Bunun devamı mutlaka gelecektir
ama böyle naif olsun mümkünse. Üzerlerine birkaç beden büyük gelen bir aşk
yaşamasınlar. Daha Gökhan’ın liseli olduğuna zor adapte oluyorum ben. Cemre
yangında mahsur kalınca bunu yapanı öldüreceğini söyleyen beyimiz ciddiymiş.
Burak'ı zor aldılar elinden. Cemre olmasa daha da alamazlardı. Polislerin olayı
çözmeleri iyi güzel ama bunca zaman nasıl bulunamamış o kayıt onu anlamadım
ben. Gökten zembille mi indi acaba?

Orta saha da kimi oynatsam acaba?
SonGün çiftine her hafta azda olsa yorum yapmasam olmuyor. Sanki
kafamın içinde birileri yaz diyor illa. Geçenlerde biri bu çift için özel bir
yazı hazırlamamı istemişti. Deneyeceğimi söyledim ama nasıl yazacağıma karar
veremedim. Bölüm yorumlarını da kişi kişi yazdığım için çok saçma geldi
yazdıklarım. Kusura bakmayın lütfen. Bölüme dönecek olursam Songül ve Güney’in
ilk buluşması tahmin ettiğim gibi olmadı açıkçası. Sanki okul çıkışı öylesine
kahve içmeye gittiğimiz zamanlar gibiydi. Özel bir şey hissettirmedi bana. Ben
okulda Songül'e para vermeye çalışan Güney sahnesini daha çok sevdim. Güney
için bu yaptığı çok normal olabilir ama Songül için öyle değil. Güney bunu
düşünmek zorunda… Çünkü Serkan'ın da kendisine söylediği gibi bu kızların
yaraları çok derinlerde… Her an kanamaya hazır. Parasız gidilen yer kalıp
kalmadığına gelirsek böyle çok yerin olmadığı doğru. Ama evladım gençsin sen.
Biraz zorla kafanı bulursun illa bir şeyler.

Göz pınarlarına hidroelektrik santrali kuracaklar. Yether!!!
Kader haftalardır belki de ilk kez bu kadar mutluydu. Annesi
yanındaydı. Tamamen farklı bir sebeple de olsa Kader’i mutlu etmek için koca
bir gün ayırmıştı. Kader’in çocukluk hayallerini kıyısından köşesinden
gerçekleştirmeye başlamışlardı. Fark ettiyseniz hep –mış yani geçmiş zaman kipi
kullandım. Çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yandı. Songül ve Feride sağ olsun
Banu Hanım'ın niyetini ortaya çıktı. Kader annesinin onu Derin’i kurtarmak için
yetimhaneden aldığını öğrendi ve o sinirle bağırıp çağırırken Sedat da duydu.
Tepkisini tam kestiremesem de yüz ifadesi şok olmakla sinirden kudurmak
arasında gidip geliyordu. Adam vicdanlı birine de benziyor şimdilik. İster
misin Banu’yu atıp Kader'e sahip çıksın? Bu bölümün en güzel lafını ise
istisnasız Neriman Hanım’dan duyduk. “Banu kızım sen hep böyle acımasız mıydın?
Yoksa zengin kocan mı seni bu hale getirdi?” Evet, arkadaşlar bu sahnede helal
olsun Neriman diye çığırdığım doğrudur. Neriman Banu’ya göre daha insancıl.
Belki Ayfer Akay kızacak bana (:))
ama Meral’de sinirlerimi bozmaya devam ediyor. Hele ki Banu Hanım'a sırnaşması
resmen kanalı değiştirme isteği uyandırdı. Biraz çeki düzen verilse artık iyi
olacak sanki. Bu bölüm kanal değiştirme isteği uyandıran bir diğer sahnede
Neriman Hanım'ın Feride gibi davranmaya çalıştığı bölümdü. Kadının içinden
gelmediğinden midir ne eğreti duruyordu yaptıkları. Hatta komedi dizisi olsaydı
epey gülerdim.

Kızların hepsi niye gelmedi acaba? Sevmiyorlar mı ki beni? (Trip mod:on)
Feride’yi en sona sakladım. Benim için Çalıkuşu’nun modern
hali olan inatçı kızımız Toprak'ı dinlememeye kararlıydı. İstifasını
çekmeyecekti. Kızların evine gelmesi, özellikle Songül ve Kader’in evin önünde
yaptıkları konuşma etkili oldu kararını değiştirmesinde. Yalnız kızların
sürekli kendilerini eziklemeleri ne kadar devam edecek? Feride kızlara öz güven
kazandırmamız lazım deyip duruyor ama icraat yok. Baksanıza kızlar hala en
ufacık şeyden kendini suçluyor. Feride'nin onlar çok ağlıyor diye istifa
ettiğini düşünmelerinden belli. Feride Hanım’cığım (Ay bu da Kader’den
bulaştı.) istifasını geri çekti, bakanlık müfettişine ifade verdi. Kızların da
müfettiş ile konuşmaları sayesinde sanıyorum ki haftaya Feride yuvasına dönmüş
olacak. Yalnız kızları uyarmakta yarar var kızdırmayın Feride’yi içinden erkek
Fatma çıkıyor. Hemşireyi az daha dövecekti şok oldum. Arada bir (Fazla olmamak
kaydı ile) bu sahneleri görmek isterim hani. Bir de bu dilekçe olayının üstü
kapatılmasın lütfen. Hatta bu yüzden Neriman Hanım'ın başı belaya girsin.
Sürekli kötüler kazanmasın.
Bu hafta benim çenem düştü. Bitirsem iyi olacak artık.
Haftaya görüşene dek kendinize iyi bakın. Yorumlarınızı esirgemezseniz
sevinirim.
Sevgiler...
Sizce Kader her şeye rağmen ilik verecek mi?