Sırlarımız dökülüyor birer birer ortaya... Güneş bir
kadının yaşayabileceği en travmatik şeyi, tecavüz sırrını, bir hançer gibi
ciğerinde taşımış senelerce. Bu konu hakkında günlerce konuşabilirim. Bu konu
hakkında günlerce ağlayabilirim. O yüzden böyle sahneler toplumun yaralarına
dokunduğu için iki defa önemli. Emre Kınay ve Evrim Alasya şapka
çıkartılacak türden bir performans sergilediler. Emmy'de Türkler de aday
olsaydı, tereddütsüz Emre Kınay ödülü kucaklardı! Alkışlar bu güzel sahneye...
Bir güzel sahne daha var ki gerek oyunculuk gerekse
kurgu açısından çok keyifliydi. Hani Haluk'un bir yumrukla birkaç kişiyi
öldürmeyi denediği acı sahne... Haluk, Lord
of The Bedel, bunu zaten biliyoruz. Ve bizi şaşırtmayı seven senaristlerimizin
bir kez daha ellerine sağlık. Böyle güzel sahneler izlemek seyir keyfini
artırıyor.
Dur kız belimi kırcan!
Diğer unsurlara gelirsek söylenecek çok şey var ama
kısaca geçelim. Ahmet giderse çok üzülürüm. Rana hâlâ çok asil ve vakur... İnci
bu gidişle sadece Ahmet'in hayatından değil, evden de sürülebilir gibi geliyor
bana. Burcu Özberk'in kaşları inanılmaz derecede gözüme takılıyor, renk tonu
bir tık yumuşatılmalı. Ama saçlarının yeni haline bayılıyorum, not düşelim.
Haluk'un annesi neden yaşlandırılmış Melisa çıktı, onu hiiiç anlamadım. Anlayan varsa gelsin yanıma çöksün hele. Kadın hem
intihar etmiş, hem intiharından Ahmet suçluymuş, hem de Melisa'nın kopyasıymış.
Melisa, Haluk'un kardeşi mi diye bile düşündüm bir an. Benim devreler yanmadan
siz bir el atın lütfen.
Neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.
Güzel günler.