“Exterminate!”... Ama kim için?
Aynı
Clara ve Missy’nin onu araması gibi, bizler de aylar boyunca Doktor’u aradık ve
9. sezonun ilk bölümüyle kendisine kavuştuk. Doctor Who, modern sezonların en
sağlam sezon girişini yaptı diyebiliriz sanırım. Steven Moffat’ın senaryosunu
yazdığı sezonun ilk bölümünü daha önce Blink adlı bölümü de yöneten Hettie
MacDonald yönetti.
Savaşın
ortasında korkuyla koşan bir çocuk ile başladı bölüm. Öyle bir çocuktu ki bu,
evrenin kaderini değiştirecekti bir gün, Time Lordların belalısı Daleklere
hayat vererek. Bu çocuk kendini Davros olarak tanıttığında, emin olun oturduğum
yerde doğruldum ve klasikler arasına adını yazdıracak bir bölümü izlemekte
olduğumuzu fark ettim.
Bir gün Dalekler'e hayat verecek olan çocuk..
Colony
Sarff, ki kendisi artık ölmek üzere olan bir Davros tarafından
görevlendirilmişti, her yerde Doktor’u arıyordu. Sırasıyla Maldovarium’u,
Shadow Proclamation’da Shadow Architect’i ve Karn gezegeninde Ohila
önderliğindeki rahibeleri ziyaret eden Colony Sarff, aslında bizleri de
anılarımızda güzel bir yolculuğa çıkardı. Dorium Maldovar’ın ticarethanesi olan
Maldovarium’u The Pandorica Opens ve A Good Man Goes to War’da görmüştük. Shadow Proclamation The Stolen Earth’de Doktor ve Donna’nın kaçırılmış olan
Dünya’yı ararken uğradıkları intergalaktik polis merkeziydi ve Karn’ın
rahibeleri The Night of the Doctor’da Paul McGann’ın Doktor’una hayat verip
onun John Hurt’ün The War Doctor’una rejenerasyon geçirmesini sağlamıştı.
Aslında
Karn’da tam arkasında saklanan Doktor’u bulamayan Colony Sarff, bu sefer patronunun
yanına döndü ve Skaro’nun Karanlık Lordu Davros’u 4. sezondan bu yana ilk kez
gördük. Dizinin en sevdiğim karakterlerinden biri olan Davros yine kendisini en
iyi tasvir ettiğini düşündüğüm Julian Bleach tarafından canlandırıldı. Davros
elbette Doktor’a ulaşmanın yolunun onun arkadaşlarını takip etmekten geçtiğini
çok iyi biliyordu.
Dalekler’in Yaratıcısı ve Skaro’nun
Karanlık Lordu Davros
Bu
sırada ise günümüzde Clara ve UNIT havada zaman içinde donmuş olarak duran
uçakların gizemini çözmeye çalışıyordu. Ve elbette bu fikir, çılgın bir Time
Lady’den başkasından çıkmış olamazdı: Missy yine “Hey Missy!” diyerek aramıza
geri döndü. Clara’nın Missy ile buluşma sahnesi adeta bir James Bond filminden
çıkmış gibiydi, arka plan müzikleriyle birlikte.
Missy/Master
ve Doktor arasındaki ilişkinin ne kadar kompleks olduğunu Missy’nin kendi
ağzından dinledik. Her ne kadar birbirlerini yeseler de ikisi arasında
gerçekten öyle bir dinamik var ki, bunu basit bir arkadaşlıkla ya da aşkla
açıklamak imkansız. Öyle bir bağ ki bu, Doktor vasiyetini bile Missy’e yolluyor
ve Clara duruma elbette alınıyor. Missy’nin Clara’yı köpeğiyle gezen çiftin
köpeğine benzetmesi de Clara’nın pek hoşuna gitmemiştir sanırım.