Milletçe en
son neye hep beraber sevindik hatırlayamıyorum ama üzüldüğümüz şeylerin hepsi
aklımda. Biri bitmeden diğeri başlıyor. Hafta içi bir ara gerçekten zaman hiç
geçmeyecek zannettim. Yakın çevrem bilir, bende bardak genelde doludur. Boşaldığı
zaman ruh halime göre bazen su ile bazen rakı ile doldururum. Ama bu hafta
bardağa öylece bakakaldım. Toplum içinde tebessüm etmeye çekinir hale gelirken cumartesi
olsa da biraz yüzüm(üz) gülse diye bekledim. Beklediğime değdi. Tüm ekiiiip, iyi ki varsınız ve çok güzelsiniz. Ellerinize, kollarınıza sağlık.
Dokuzuncu
bölüm itibariyle Ayşegül ve Can’ı düğüm olmuş bir sorunun içinde bırakmıştık.
Elif, artık Can ile beraber olmak istediğini söylemiş; Can da bu cazip(!) teklifi
geri çevirmemişti. Ayşegül ise Murat’tan gelen benzer teklifi Can’a olan sevgi
ve sadakatinden dolayı zarif bir şekilde reddetmişti. Ama artık işler değişti. Ayşegül, “Madem
öyle, işte böyle!” diyen duruşunu takındı. Zihnimde müziğin sesi açıldı. Tüm Ayşegüllerden
tüm Canlara gelsin: Ajda Pekkan – Seveceğim,
Gezeceğim. (Şarkıyı dinlemek isteyenler, son sayfaya bakabilir.)
“Kıskançlık
varsa, aşk da vardır.” varsayımından yola çıkarak Can’ın da Ayşegül’e karşı
içinde güzel hisler beslediğini artık hepimiz biliyoruz zaten. Eee, Can’cığım
madem bu kadar kıskanacaktın ne sen Elif’in teklifini kabul edecektin ne de
Ayşegül gibi pırlanta bir kızı Murat’a altın tepside sunacaktın. Kendin
ediyorsun, kendin bulmazsın umarım.
Seviyorsan git, dokun bence.
Ne yalan
söyleyeyim, bölüm boyunca Ayşegül’ün Can’a karşı olan bu duruşunu çok beğendim, çok takdir
ettim. Soğukkanlı ve sakin duruşu ile Ayşegül’e 10 puan,10 puan, 10 puan! Her babayiğidin
harcı değil. Onuncu bölüm Can’a kahvaltı olarak hazırladığı mısır gevrekli
olan ilk saniyesinden, son jenerik akana kadar Ayşegül’ün tutarlı hallerine kadar harikuladeydi.
Üstelik bunu yaparken çok da kontrollüydü. Evet, Murat’a yolu açtı ama… Yanlış bir
ifade kullanıyorsam affola ama en basit şekliyle kendisini Murat’ın kollarına atmadı.
Bu çok “güzel” bir hareketti.
O zaman bana müsadeee...
Can’a karşı soğukkanlı olan Ayşegül, Murat’ın yanında bir o kadar “cesur”du. Murat’a, Can
ile ilgili söyledikleri izlerken “Herkes ‘Seni seviyorum.’ demek zorunda değil;
bu kız da hislerini bu şekilde dile getiriyor.” dedirtti. Zaten aşk böyle bir
şey değil mi? Onun yanındayken dut yemiş bülbül gibi durursunuz, kal gelir,
aklınızdan neler söylemek geçer de ağzınızdan kekeleyerek çıkan tek kelime “merhaba”dır.
Denk gelirseniz uyurken izlersiniz. Tam dokunacakken görünmez bir el, sizi
bileklerinizden tutup başka bir yere atar. Ama o yokken aynı cümlede hem aşkını
hem de öfkenizi haykırırsınız. Sizi dinleyen kulaklarına inanamaz. Ayşegül’ünki
de o hesap işte. Söyleyemiyor, dokunamıyor ama Murat ile sohbetlerinin tek
manşeti Can oluyor. Evet, bu cesaret işi; doğrudur. Cesaretinden dolayı Ayşegül’ü
de tebrik ediyorum ama tam bu noktada Murat’a haksızlık yapıldığını
düşünüyorum. Hani onun da bir kalbi, ruhu olamaz mı? Ayaklarını yerden
kestiren, sokak sokak köfteci aratan adamın karşısına geçmiş Can diye
ağlamasak mı acaba?!
Şu çocuğun kalbini kırmayın, benim canımı sıkmayın!
Onuncu
bölümün genelinde Ayşegül’ün davranışları genel anlamda “Cesur ve Güzel”di ve başlık
olmayı hak etti.