Kalp kırılır, beklentiler içinde kalır...
Değerli okur, şurda kaç aydır seninle bir geçmiş biriktirdik. Yeri geldi çekirdek çitleyip heyecanla kalbimizi elimize aldık, yeri geldi ''Eeeh daha neler be'' diyerek çekirdek pakedini ekranın ortasına fırlattık kalbimizi de yerine taktık. Hayır hayır, veda konuşması yapmıyorum. Aksine parça tesirli bir itiraf patlatacağım, geri kaçılın... Ben bu bölümde o kadar yorgun düştüm ki bir ara uyuyakaldım! Evet kısa bir araydı ve reklama girilmişti, dolayısıyla bir şey kaçırmadım. Ama sorun şu ki, reklama girilmemiş olsaydı da pek bir şey kaçırmayacaktım.


Papatya gibisin, beyaz ve ince!

Çilek Kokusu'nun tanıtımları dönmeye başladığında başka bir yazar arkadaşımızın ellerinden canhıraş bir şekilde aldım yorum görevini. Çünkü öyle güzel, öyle renkli görünüyordu ki bu romantik komedinin esintisine kapılmak benim de hakkım dedim. Peki why so durgunluk? Why so tam 11 bölüm geçmesine rağmen bu denli heyecan eksikliği? Kalbim kırılıyor, beklentilerim içimde kalıyor neyleyim... Sanırım bölümün tek ve en güzel anı, gelin damat olarak birbirlerinin gözlerine bakan Aslı ve Burak sahnesiydi. Eksik olma Gonca!

Şimdi fankafalık hezeyanlarımızı yavaşça yere bırakalım ve konunun derinlerine dalalım. Aslı ve Burak aşkı roket hızıyla başladı malumunuz. Başladı başlamasına ama ne aralarındaki maddi uçurum ne de aileler yeterince ürkütücü değil. Ben Burak'ın o dünyalar tatlısı ailesinin Aslı'ya sırf fakir olduğu için karşı çıkacağına inanmam mesela. Çağla ile olan ayrılığa tepki gösterebilirler. Ki bu noktada aynı tepkiyi Aslı da daha yüksek sesle vermeli. ''Dün gamsız biriydin peki yarın böyle olmayacağının garantisi nedir?'' diyebilmeli.


Şimdi bi yarışma yapalım ama kazanan Aslı olsun tamam mı?

Elçin bir yarışma düzenleyecek ve daha bunun lafının geçtiği anda olacakları biliyoruz. Birkaç aksilik olsa da finale yürüyen ve kazanan Aslı olacak. Peki gerçekten bunu daha etkileyici bir şekilde sunmak mümkün mü? Her zaman! Gelecek hafta için bu umudumu cebimde saklamak istiyorum. Şöyle düşünün; Titanik filmi gerçek bir hikayenin sinemaya yansımasıydı. Biliyorduk ki o aşk yaşanacak ve Titanik batacak. Hatta yaşanmış bir hikaye olmasaydı bile fazlasıyla klişe bir öyküydü. Fakir oğlanın zengin kızın aşkıyla imtihanı... Peki neden tüm bu klişelere rağmen finalinde herkes salya sümük ağladı? Neden bin kere izlesek bile hâlâ aynı etkiyi yaratıyor? Bu yalnızca bilinen bir örnek. Aynı şey diziler için de geçerli. Bir sahnenin efsaneleşmesi için her zaman delicesine aksiyona gerek yoktur. Ancak çoğunlukla efsane repliklere ihtiyaç vardır. İki karakterin konuşmasının bir ömür sürdüğü Çilek Kokusu'nda ise sahnelerin yavanlığı can sıkıcı. Çünkü 11 haftanın ardından toyluk döneminin geçmesini ümit ediyor insan... Yine de güzel şeyler de olmuyor değil. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER