Benim hiç psikolojim bozulmamış, onu fark ettim.
Sinirden bilenmişim, ağlamaktan gözlerim balon olmuş, evdeki eşyaları yerle bir
etmişim ama psikolojim bozuldu modu yaşanmamış hiç. Zamane psikologlarına deli
gibi bileniyorum. Kişisel gelişim kitaplarından, içsel yolculuklardan ve
kendine dönüş terapilerinden hiç hoşlanmıyorum. Annenin fırlattığı terlikle
dağılmayan keder bulutu, sevdiklerinin öpücüğüyle dağılmayan kaygı var mı hiç?
Bohem prens Savaş çatıdaki ilan-ı aşka sevinmiş,
gözlerinden anladım. Gözlerine hacet mi var, ölüme ''Not today'' deyişinden
belli değil miydi? Ama Nazlı ne yaptı etti, bunu da oyuna çevirdi. Benim
bildiğim utangaçlık itiraf anına kadar olur. Sonrası ya çocukluktur ya da
korku... Sen çocuk sana delirmiş gibi bakarken bile öpecekmiş gibi bakmaya
çekinmiyorsun da seviyorum demeye mi çekiniyorsun Nazlı? Savaş ise Nazlı'ya
olan duygularına rağmen neden bir yanı nefret doluymuş gibi davranıyor
bilmiyorum. Sanırım kendine olan nefreti aşkla arasına duvar örüyor. Ama asıl
Melisa döndüğünde neler olacak, ben onun merakındayım.
Gel sana bi' sarılayım!
Geçen bölüm finalinde iki tarafın da duyguları
patlak vermişti, ne güzel. Gençlerin dilini çözen Ahmet amcaları inceden bir
kıyak yaptı, onları tatile postaladı. Romantik anlara da doyduk, yalan yok.
Gençlerin kıpır kıpır ortalarda dolandığı sahnelere bayılıyorum. Peri'nin hayal sahnesi de eklenince şeker gibi yumuşadı her şey mübarek. Sırlar, korkular filan toz olup uçtu. Peri ablalarına taş çıkartacak kadar iyi anlıyor aşk meselelerinden, bunu da not düşelim. Kayıklar,
salıncaklar, uzuuun uzun bakışmalar, cıvıl cıvıl gülüşmeler derken güm!
Şeytanın avukatları kapıda belirdi. Ali Selin'e hatıra bıraktığı öpücüğün
öylesine bir şey olduğunu ispatlamak için ter döktü. Şişe çevirmece oyununda
yaşananlar size sinir bozucu gelmiş olabilir. Bense çok beğendim. Ali ve
Selin'i AlSel yapan şey tam da bu. Ruhlarındaki yangın dillerinden etraflarına
yayılıyor.
Öpmek kolay da gömleği çıkarırsan sıkıntı büyük...
İlk ayıbı Ali yapmış olsa da Selin'in yaptığı
misilleme biraz daha ağır bastı. Ali sinirlendiğinde gözleri kan çanağına
dönüyor ya hani, şişeyi ekrandan bizim salona fırlatacak sanıyorum. Öyle bir
titreme! Ama diyorum ya, birbirlerini tavırlarıyla jiletlemeleri onlara hayran
kalmamızdaki en önemli etken. Ayrılıklar, barışmalar illa ki yaşanacaktır.
Dizinin temposunu düşürmemesi şart çünkü ama eninde sonunda aşk hak ettiği yeri
bulacak.
Diziyi düğümleyip elimize bıraktılar yine. Hem de bu
seferki gemici düğümü misali... Ahmet'e gelen 1997 imzalı Güneş tablosu neyin
nesi? Haluk'un Güneş'le geçmişteki bağlantısı ne? Güneş'e Türkan demenin manası
ne? Bir an gözüne far tutulmuş tavşan gibi kaldım açıkçası. Güneş'in bir ikizi
olabileceği ihtimali bile geldi aklıma. Hatta geçmişte Haluk'la bir şeyler
yaşadıktan sonra hafızasını kaybetmiş olabileceği de. İkizler Haluk'un kızları
olarak çıkarsa hiç şaşırmayacağım.
Güneş yokum diyoooor...
Dizinin kötüsüne üzülmek, Haluk'a üzülmek, işte
keyif aldığım şeylerden biri buydu. Haftalardır ne kötü adam tu kaka diye
izlemek kolaydı. Derinine inince ne kötü anılarla tanıştık değil mi? Çocuklar
aynamız gibi... Neyi görürlerse onu yaşıyorlar, onu canlandırıyorlar.
Psikopatlığın babadan oğula miras kaldığını söylememe gerek yoktur sanırım. Ali
de en az babası gibi kontrolsüz ve saldırgan.
Güneş artık mantığını eline aldı. Haftalardır balkon
kuşu misali geri planda kaldığı halde bu hafta tutumunu sevdim. Evini satmak
mantıksız bir karardı, tıpkı Haluk'un hayatına girdikten sonra çalışmayı bile
düşünmemesi gibi. Bakalım tabloların, kazaların, aşkların ve ihtimallerin bizi
deliliğe sürüklediği bu bölümden sonra yeni fragman ne zaman gelecek? Teoriler
üretmeyi, her hafta yeni bölümü iple çekmeyi seviyorum. Tüm ekibin emeğine
sağlık...
Güzel günler.