Her Temas İz Bırakır*
Dokunmaya kıyamamak da sevdaya dahil mi?
Canın ne kadar yanıyorsa sen de o kadar yakmak istiyorsun karşındakinin canını. İnsanoğlu çiğ süt emmiş, canan falan dinlemiyor işte. Bu işler böyle. “İnsan sevdiğine kıyamaz.” lafları hep hikâye, insan en çok sevdiğinin canını yakıyor. Hem de en kolay şekilde. Bir an bile düşünmeden.

Ömer de tıpkı söylediğim gibi davrandı bölüm boyunca. Hani Ömer'i anlayamıyoruz; ne hissediyor, ne düşünüyor çözemiyoruz diye düşünüyoruz ya. İşte bu bölüm Ömer kendini anlattı bize. Canının acısını misliyle Defne'den çıkardı. ''Benim canım mı acıyor? Seninki de acıyacak. Ben rahat değil miyim? Sen de olamazsın. Ben böyle hissederken sen nasıl olur da Sinan'la mutlu olursun, izin vermem!'' diye diye kızın anasından emdiği sütü burnundan getirdi. İnsan aşık olunca bencilleşiyor biraz da.

Gördüğümüz kadarıyla Ömerciğim, bu bencillik seviyesiyle sen, kıza çok fena tutulmuşsun dostum. İşin iş, ben sana söyleyeyim. Öyle şafak bekler gibi gün saymakla “15 gün sonra Defne gidecek, her şey güzel olacak.” demekle olmuyor bu işler. Hala korkaksın ve hala konuşamıyorsun. İki kelime ediyorsun, ama Defne'den daha fazlasını anlamasını istiyorsun. Tamam, kitap okumayı seviyorsun, ama bence kendini fazla kaptırmışsın. Ne sen Franz Kafka'sın ne de Defne imkânsız aşkın Milena. Yakında Kafka gibi kıza ''Yardım et bana! Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla!'' diye mektuplar da yazarsın sen. Böyle davranmaya devam edersen eğer, kızı alan Üsküdar'ı geçecek haberin yok. Benden uyarması...


Çay, ince belli bardakta içilir Defne!

Kafka demişken Milena'ya olan mektuplarını herkes, en azından çoğu kişi, bilir. Okumamış olanlara da buradan tavsiyem olsun. Neyse asıl konumuz şu ki dizi başladığından beri okuduğum her kitapta, karakterlerden birinde Ömer'den bir parça buluyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Kürk Mantolu Madonna okurken Raif Efendi'de, Aşk ve Gurur'da Mr. Darcy'de hatta çokça konuşulan FSOG serisindeki Christian Grey'de bile... En son Kafka'nın Milena'ya yazmış olduğu mektuplardan birini okurken kendimi ''Bunlar aynı Defne ve Ömer'' derken buldum ve o satırları sizinle paylaşmak istedim. Bakalım siz de benim gibi düşünecek misiniz?

Anladığım kadarı ile Milena, ikimiz de çok çekingen ve ürkek kişileriz. Birbirimize gönderdiğimiz mektuplar o kadar çekingen o kadar korku dolu ki. Cevaplar dersen, onlar ayrı bir korku kaynağı. İkimize de doğuştan gelmemiş bu özellikler ama bende huy edinmiş artık.

Bir odadayız Milena, birbirine bakan iki kapının ardındayız ama ayrı ayrı. Biri açacak olsa diğeri hemen ürküp kapıyor kapıyı. Halbuki bu iki kişi ürkeklik olarak bu kadar benzemeseler, biri diğerine hiç aldırış etmese açsa kapıyı, çıksa dışarı, odayı düzenlese. Ama hayır, o da en az diğeri kadar ürküyor ve saklanıyor kapısının ardına ve o güzelim oda bomboş kalıyor ortada. Ve bu yüzden hep ikimizi üzen yanlış anlamalar oluyor.

Ömer de bu kitabı eminim ki okumuştur, ama bir daha okumaktan zarar gelmez ha? Ne dersiniz? Belki ders çıkarır kendine...


Beni, beni, Defne'ni!..

Defne... Defo... Bölüm boyunca o kadar çok yutkunup içine attın ki her şeyi. Avaz avaz sustun resmen. Canını yakan Ömer değil de bir başkası olsaydı eğer, şüphesiz, çoktan resti çekmiştin. Ama insan, ne kadar imkânsız olursa olsun iki dakikacık bile olsa yüzünü görmek için nelere katlanıyor değil mi? Aşk adil değil, aynı hayat gibi. Bir yandan ondan deli gibi kaçmak isterken, bir yandan da içinden umut etmeye devam ediyorsun ve o umutlar küçük not kağıtlarının yokluğuyla bile yerle bir oluyor. Sonra yine canın yanıyor. Defne'nin kaçıp saklanacak, nefes alacak, içindeki biriken çığlıkları serbest bırakacak bir yeri yok. Zaten isyanını başka birine yapsaydı da bir işe yaramazdı. Onun derdi de dermanı da Ömer. İkisi de tutturmuş bir “Görmezsem her şey güzel olacak”a gidiyorlar. Umarım, bunun hiç de düşündükleri gibi olmadığını zor yoldan öğrenmezler.

Kapanan jaluziler, kırılan bardaklar, yakılan canlar yerine hislerini düşünmeden söyleyerek hallederler. Bu saatten sonra ne Ömer'in ne de Defne'nin düşünerek, plan yaparak konuşması bir işe yaramayacak bence. Hatta bence siz hiç konuşmayın, direkt icraata geçin. Çünkü ne konuştuğunuzdan ne de duyduğunuzdan doğru şeyi anlamıyorsunuz. Hadi Ömer, Necmi amcasına çekmiş, peki sen Defne? Sen kime çektin kızım?


And the oscar goes to...

Bu hafta Kiralık Aşk'ın yıldızı kesinlikle ve kesinlikle Koray, nam-ı diğer Koriş'ti. O da olmasa yüzümüzde bir gram gülümseme peydah olamayacaktı sanırım. Sen çok yaşa e mi! Zaten Neriman'dan sonra yeni kanka adayım sensin. Neriman demişken Defne Ömer aşkı için şimdiden yan çizmeye başladı Neroş. Bu durumdan herkes gibi ben de hoşlanmadım ama daha dereyi görmeden paçaları sıvamayıp hemen satmıyorum kendisini. Eminim bu aşka engel değil de destekçi olursun değil mi Sultanım? Sen ki Yasemin'e bile aşkı buldurmuş insansın. Adeta Eros'usun dizinin.


Merhaba evimin kadını, çocuklarımın anası...

Garip bir şekilde İso ve Yasemin çiftini çok sevdim. Sinem Öztürk ve Kerem Fırtına'nın elektrikleri acayip tutmuş. Bu çift dizide Ömer ve Defne'den sonra en çok sevdiğim çift olacak, hissediyorum. Sinan bir laf etmişti hatırlayanınız vardır Yasemin hakkında; ''Onun içindeki iyiyi ortaya çıkaracağım.'' diye. İso, lafın sadece ağızdan çıkmakla yeterli olmayacağını ve icraata nasıl döküleceğini gösterecek bize. Bunu düşünmesi bile beni heyecanlandırmaya yetiyor.

Kiralık Aşk'ın en durağan -ve itiraf etmem gerekirse- en çok sıkıldığım bölümünü geride bıraktık. İki haftadır yükselen ve bir sonuç alamadığımız son sahnelerin benzerliği de biraz can sıkıcı olmaya başladı. İkilinin enerjisi muazzam, sahneler konuşuyor, ama sonuç alamadıkça seyirci isyan moduna geçmeye başladı, aman dikkat!

Birkaç haftadır söylediğim şeyi tekrar etmek istemiyorum ama bu bölümlerin hep bir ön hazırlık olduğunu düşünüyorum, düşünmek istiyorum. Hemen oldu bittiye getirilen çiftler çok çabuk ayrılır, sorunlarla uğraşır. Burada aşama aşama ilerlenmesi güzel, ama umarım kavuştuktan sonra da bu kadar beklediğimize değecek sahneler izleme fırsatını bulabiliriz. Elde bekleyen bir oyun bombası var ve bu bombanın erken patlamasından çok korkuyorum ben.

Emeği geçen herkesin emeğine sağlık deyip, umutlarınızı taze tutmanızı dileyerek bu hafta da veda ediyorum sizlere. Haftaya görüşmek üzere…

Kitapkurdu

**Emrah Serbes'in 2006 yılında aynı isimle yayınlanan romanı.

Kiralık Aşk 9. Bölüm Fragmanı;




Bu hafta anket sorumuz şöyle; Defne Ömer'i affetsin mi?


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER