İzleyenler hatırlayacaktır. Yılmaz Erdoğan’ın kaleme aldığı Turgay Kantürk’ün yönettiği 1995 yapımı
Otogargara adlı oyunda bir kaza skeci
vardı. Trafik kazasının ardından ölüm meleği gelir; cennete ve cehenneme
gidecekleri ayırır. İçlerinden en günahkârı için ise şöyle bağırır: Geliyorlar,
ateşi harlayın! Bu hafta
İlişki Durumu:
Karışık’ın Can’dan tutun da Efe’ye kadar, tüm karakteri için ateşi teker
teker harladık. Evet, hem de bu sıcakta! (Henüz izlememiş ve merak edenler için skeci yazının en altına iliştiriyorum.*)
4.bölümün sonunda Elif’i hasta
yatağında (Ay yazık.), Can’ı Elif’in başının ucunda (O ne öyle saç okşamalar
falan.), Ayşegül’ü ise bu tablo karşısında kıskançlık krizine ramak kala
(Kıyamayız ki :) ) bırakmıştık. Yeni bölüm itibariyle de Elif’ten hayatına
dair önemli kararlar geldi. Kendisine bunu yapanları geride bırakacakmış. Kendisine
bunu yapanları geride bırakırken kimleri yıkıp geçecek, bunu merak ediyorum.
Ayşegül'ün Tekin Ailesi'nin erkekleriyle mücadelesini anlatan eserden bir kare.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek
yok. Nefes alabildiğimiz sürece aşkın en belirgin semptomunun kıskançlık
olduğunu dünya âlem biliyor. Bu durum Ayşegül-Can-Elif-Murat dörtlüsü içinde
geçerli, gördük. Bir süredir Can ve Ayşegül arasındaki doludizgin devam eden
ama adının koymak istemediğimiz ilişki durumu, kıskançlık hissinin ortaya
çıkmasıyla kendisini iyice belli etti. İlişkilerini adlandıramadığımız güzel günlerde “Olmuş
bunlar, olmuş!” diyorduk. Meğerse bizim gördüğümüz fragmanmış. Asıl film şimdi
başlıyor!
#KalbeGidenYol
Yaşadığımız toplumda, ne yazık ki,
kalbe giden yol = kadın tek başına yemek yapsın, erkek beğenirse ne âlâ ama
beğenmezse “O kız evde kalır yeaaağ!” seviyesinde olduğu için pek konuşmaktan
hoşlandığım bir konu değil. Çünkü bizde olaylar “Kızımız hangi yemekleri
biliyor?” ile başlıyor. Birkaç yemek sayarsanız yırttınız. Aksi söz konusu
olduğunda o güzel namınız nesilden nesile aktarılır. (Neyse, ben yine
yükseldim, konuma döneyim.) Ama olaya Ayşegül açısından bakınca çabasını da
takdir etmeden geçemeyeceğim. Rakip “Premses Elif” olunca, Ayşegül de ne yapsın,
klasik yöntemlere başvuruyor. Tekin Ailesi ve Elif’e çorba kisvesi altında
yaptığı suikast girişiminin ardından mantı ile Can’a eğlenceli bir şov
yapacağını düşünmüştüm. İş, Müge Anlı’dan hallice bir “reality show”a döndü. Evet,
bildiğimiz Kayseri mantısında bir kaşığa kırk adet mantı sığması gerekir,
doğrudur. Belki Ayşegül Çin mantısı yaptı, ne biliyorsunuz?
Bu performansın üzerine Ayşegül yeni sezonda yemek programı sunsun. "Kuzumuz da pişti, mmmhhhh!!!!"
“O mantıyı yiyen kişilerden en son
1970’de haber alınmıştı.”
Yemek faslı dışında, Can ile Ayşegül arasındaki
şakalaşmalar kesinlikle bu hafta favori sahnelerimdi. Ayşegül’ün yatır şakası
ile Can’ın bıçak şakası içinde hangisi daha eğlenceliydi diye sorup,
aralarından sadece birini seçmem gerekirse sanırım Can’ınkini seçerdim. Mantı sıcak,
yoğurtlu, sarımsaklı, salçalı yenen bir yemekse; intikamda ketçapla yenen bir
yemektir.
Ha evin altında yatır olmuş; ha Ece-Efe çifti. Aynı.
Şimdi biraz ciddiyet!
Ayşegül ve Can “bir dargın bir
barışık” giden ilişkilerini keyifle izlerken birden Elif ve Can’ın durumuna
baktım da... Nasıl ifade etsem? Sanırım tam bu noktada Can’ın aşktan ne beklediğini
iyice belirlemesi gerekiyor, diye düşünüyorum. Yanındayken kendisini iyi hissettiği, çocuklar
gibi gülüp eğlenebildiği, nazının geçtiği, hayata karşı hep güçlü durabilmiş Ayşegül
mü, yoksa pamuklara sarmalayıp sardığı, ufak bir meltemde dahi yıkılabilen
Elif mi?
Can’ın da maşallah var. Nuri Alço’nun dondurma alanı.
Bu hafta Can’a biraz fazla
yükleniyorum, farkındayım ama kendimi tutamıyorum. Birilerinin Can’a,
karşısındaki insanla nasıl konuşacağını öğretmesi lazım. Çünkü biz insanlar
(hele ki kadınlar), elektrik süpürgesi değiliz. Elektrik süpürgesini bile çok
çalıştırınca motoru yanıyor, karşındaki insanın kalbi kırılmaz mı? Biraz
kendine çeki düzen ver Can’cığım. Biz seni Ayşegül ile lunaparkta çarpışan
arabalara binerken, ona sürpriz
hediyeler, defterler alırken sevdik. Yapma böyle. :(
Saat güzel. Yüzük değil.
Geçtiğimiz hafta “Yüzük kimdeyse
hükümdar odur.” demiştim. Elif, duymuş gibi Can’ın alyansına “el koyması” karşısında
nutkum tutuldu. Yüzüğün kimde olduğu ne kadar önemliyse; parmaktan parmağa
geçebiliyor olması o kadar üzüntü verici. Formaliten dahi olsa güzel bir şeyi
temsil eden o yüzükteki hareketlilik, evliliklerinin ciddiyetini azaltıyor diye
düşünüyorum.
Yine geçen hafta yazdığım bölüm
yorumunda denizci düğümünden bahsetmiştim. Denizcilikten devam edeyim.
Denizcilerin sık kullandığı, erkek jargonunda da geçen “Gemiye kadın almak
uğursuzluk getirir.”** ya da daha yaygın kullanımıyla “Gemiye kadın
almayacaksın!” ifadesi Can ve Murat arasındaki arkadaşlık ilişkisine su
aldırmaya başladı. Murat’ın Elif ile öpüştüğünü Can’a itiraf etmesi ipleri
kopardı. Umarım bu kopuş, Can’ın her şeyi geride bırakıp, Ayşegül konusunda
kafasını açmasına yardımcı olur.
Esiyor!
Şimdi, 5.bölüm itibariyle elimizde neler var? Şöyle bir toparlarsak:
1- Murat’ın, Can’a Elif ile olan
yakınlaşmasını anlatması, Can’ın kafasını Ayşegül’ün yaptığı sebze çorbasına çeviriyor.
İçinde ne ararsanız var. Can, saplantıları ile gerçekleri iyice ölçüp biçmeli; “Kavuşamazsan
aşk olur!” klişesinden çıkmalı. Zira bu cümle içinde kaldıkça daha da agresif
ve kırıcı oluyor. (Sen hem kıza “Şapşal” de, hem de elektrik süpürgesi. Şapşal, şapşik bunlar hep sevgi sözcüğü!)
2-Elif’in Murat’ta aradığını
bulamayıp Can’a kayması, Can’ın karman çorman olan kafasının resmen baharatı
oluyor, olmasın.
3-Murat ile Ayşegül arasındaki
elektriklenmeler yavaştan kendisini hissettiriyor. (Bu elektriklenmenin yavaş
yavaş olması, sahnelerden daha çok keyif almamı sağlıyor.)
4-Son olarak haneye tecavüz şeklinde
ifade edilen yöntemle Ayşegül ve Can’ın evine giren Ece ve Efe çiftinin zaten
karışık olan işleri daha da karıştıracak olması ile ilgili savcılığa gitmeyi
düşünüyorum. İnsanların evine camdan girmek, eşyalarını karıştırmak,
bilgisayarlarını kurcalamak ve oradan tehdit malzemesi araştırıp bulmak… Off,
bu aralar kötü insana tahammülüm yok, ateşi daha da harlatmayın.
Cezası 250 derece + nemden başlıyor.
Bir yandan sıcaklar, bir yandan can sıkıcı
haberler dolup taştığımız şu günlerde İlişki Durumu: Karışık ekibi yine seyirlik
çıtası en tepelerde, keyifli bir bölüm hazırlamış. Tüm set
emekçilerinin ellerine, kollarına, yüreklerine sağlık. Yine çok
güzeldiniz…
*
**İngilizce’de gemi anlamına gelen
“ship” kelimesi zamiri “she”dir. Eğer gemiye bir kadın alınırsa, gemi olan “she”
gelen kadını kıskanır ve kendi kendini batırır. Ecnebilerin batıl bir inancı
işte.