Hep mi bu kadar zordu? Yaşamak hep bu kadar yük
müydü insana? O temiz cıvıltınızın kaynağını benimle paylaşırsanız kana kana
içerim neşenizin sularından. Ama biliyorsunuz, bugünlerde her şey zor. Kalbinde
sevgi taşımak, güvenmek, oyuncağını başka çocuklarla paylaşmak, sevdiklerinle
seyahate çıkmak... Arkandan sinsi bir el saldırabilir ve tüm güzel kokular teninde
solup gidebilir. Biliyorsunuz... Papatyalar gibi yalnızız, güzelliğimiz
çaresiz. Kuş yemleri kadar yalnızız, birlikteliğimiz neşesiz.
Böyle zor günlerde izlediğim her şey daha da anlam
kazanıyor. Kendimi de dünyayı da unutmak istiyorum çünkü. Çilek Kokusu ne yazık
ki bana varlığımın ağırlığını hissettiriyor. Haftalardır eleştirdiğimiz her şey
çığ olup tek bölümde üstümüze düşüyor adeta. Her hafta aynı şeyleri yazarak
tekrara düşmek istemiyorum ancak izlediğim şey o kadar aynı ve bunaltıcı ki ne
söylesem eksik kalıyor. Koca bir ekibin emeği var ortada ve gözümde en değerli
şey bu şu sıralar...
Kral yardım et de kaldıralım şu keçi kızı!
Sahnelerin boğuculuğuna diyalogların yavanlığı
eklenince yüzüm telefon ekranına dönüyor. Romantik komedi izlerken bir şeylerin
beklentisi içine giriyorum hâlâ. Romantik diyoruz, ortada kalbe işleyen bir
temas yok. Komedi diyoruz, yüz kaslarımın kımıldadığı yok. Oysa ne çok
ihtiyacım var kapılıp gideceğim bir işi keyifle izlemeye. Bodrum hiç değilse bize iç açıcı manzaralar sunuyordu. Artık elimizde o da yok...
Bölümün kilit noktası Aslı ve Burak'ın yemek
olayıydı. Zira ben bunun dışında merak edilebilir hiçbir şey göremedim. Elçin
ve Sinan'ın birlikteliğini bile daha yoğun biçimde izliyoruz. Sinan'ın ev
videosuna gereksiz zaman ayırırken, Aslı ve Burak'ın en heyecanlı anları
geçiştiriliyor. Açıkçası bölümde bariz bir biçimde Kore dizisi The Heirs'in etkisi gözleniyor.
The Heirs izlemiş olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Bazı
şeyler yer ve kalıp değiştirmiş olsa da meselenin temeli aynı. Bunu bu bölümde
otel inşaatı, tişört hatırası ve geçmişten gelen gizemli (muhtemelen eski
sevgili) kadınla ve Burak'ın Aslı'yı ilk gördüğü mutfak sahnesiyle daha net anladık. Ama bu benzerliğe, "Romantik komedidir, belli kalıplar kullanılır. Bu her yerde böyledir." diyerek mi not alacağız izleme defterimiz?
Bu kadar mı yakışır, tü tü tü...
Ama o doğum sahnesi... Ne güzel bir fikirdi,
heyecanlanmıştım. Ama ''İsimlerinizi çocuklara koyalım'' diyen anneye ''Çok
seviniriz, hoşça kalın'' diyerek gitmek hiç de sahnenin ruhuna yakışmadı. Duygusallığın doruk noktasına
ulaşabileceği bir anı böyle harcamak neden? Aslı ve Burak birbirlerinin
hayaline girip duruyor da birlikteyken neden tek bir sakin konuşmaları olmuyor?
Sanırım 50 bölüm daha kreş yaşı seviyesinde inatlaşmalarını izleyeceğiz.
Ben doğarken de böyle karizmatik bakmışım, çaresi olmayan bir hastalık...
Volkan en iyi kuzen, en hayırlı evlat ve en çekici
sevgili ödüllerinden sonra en 'hoşgörülü ağabey' ödülünü de kaptı nazarımda. Kardeşi
Eda'nın aşk macerası ise fragmana bakılırsa sonlanacak gibi duruyor. Zaten
fazlasıyla sıkıcıydı. Aynı şekilde Çağla da annesi ve Sinan'ın ilişkisini
öğrenince çok sakin karşıladı. Burdan nasıl bir çatışma çıkacak, merak ediyorum.
Yok eğer bir çatışma çıkmayacaksa neden bunca zamandır izliyoruz, onu da
bilmiyorum. Zira ailede kimsenin karşı çıktığı yok bu işe.
Bu köpeği de havuza atmana izin vermem!
Bölümde hoşuma giden tek duygu Aslı'nın Burak'a
insanlara güvenmeyi öğretmesiydi. Hoş onu da biz cımbızla çekip aldık bölümden
ama olsun. Otostop çeken çifte yardım ederek bir ailenin hayatını kurtarmış
oldular. Burak'ın Aslı'dan öğrenecek çok şeyi var. Tabii yaşayacakları doyurucu
anları da. Ama bu gidişle o günleri uzun bir süre bekleyeceğiz. Tabii
reytingler de bizim kadar insaflı olursa... Siz neler düşünüyorsunuz?
Yorumlarınızı bekliyorum.
Gerisini bekleyip birlikte göreceğiz. Güzel günler.