Bu yazıyı size strigoi korkusunu bizzat yaşamış biri olarak
yazıyorum. Evet geçen haftaya göre klavye başına farklı bir insan olarak
oturdum. Şuan içimde hala belli bir korku var. İlk bölüm yazısı yayınlandıktan
bir gün sonraydı. Sıcak ve nemli bir İstanbul günüydü. Her zamanki gibi uyurken
rüyama girdiler. Yazdığım bir şeye mi alındılar ne oldu bilmiyorum ama
geldiler. Karanlık bir gece boyunca beni kovaladılar. Zaman zaman kaçtım, yeri
geldi saklandım, bazen de kavga ettim ama o gırtlaklarından çıkan dev solucanın
her an boğazıma yapışacağı korkusunu hep yaşadım. Çok zor bir ortam. O kadar
vampirli yapım izledim bir bunlar girdi rüyama. Ne pis şeylermiş...
Yazının başında strigoiden bahsetmişken cahilliğime verin
kurmaca bir isim olduğunu sanıyordum. "Kim lan bu Strigoi?" merağıyla araştırınca Romen kültüründe gerçekten bu adı
taktıkları vampire benzeyen efsaneler var olduğunu gördüm. Zaten Kont Dracula’dan ötürü
Romen kültüründe böyle şeylerin olmasına şaşırmamak lazım. Fakat merak edip “başka
dillerde de vampirleri farklı kelimelerle niteleyen kültürler var mı?” diye
kısacık bir araştırma yaptım.
Bir çeşit strigoi figürü... Bizimkilere pek benzemiyor ama olsun.
Dillerin büyük çoğunluğunda ‘vampir’ kelimesi çeşitli
versiyonlarıyla geçiyor ve okunuşları o tınıyı veriyor. Sadece Bengalce, Çince,
Çekçe, Hintçe, Kannada dili, Khmer dili, Korece, Malayalam dili, Moğolca,
Burmese dili, Slovakça, Tamil dili ve Thai dilinde farklı kelimelerle
nitelendirilmiş. İşin enteresan yanı Çekler, Slovenler, Slovaklar kültür olarak
birbirlerine çok benzemelerine rağmen Çekler ve Slovaklar farklı kelimeyle
vampirleri tanımlarken Slovenler ‘vampir’ türevi bir kelime seçmişler. Çekler
ve Slovaklar eskiden tek devletti kabul ama yine de bana ilginç geldi.
“Neden böyle bir şeyi merak ettin?” diye soranlarınız
olabilir. Peşinen cevabını vereyim. Çünkü Dünya’da yaygın olan genel terim
yerine kendi dillerinden farklı bir kelime türetmişlerse bir mazi, bir hikaye
bir bilinirlik var demektir. Bu dillerin ait olduğu kültürlerde vampirlerin
sahip olduğu yeri araştırmak benim boyumu hayli aşıyor. Belki bir gün bu
dilleri bilenlerden dinleriz. Şimdilik bu kadar. Artık bölüme dönelim.
Geçen bölüm çocukların olayını merak etmiştim ama anlam
verememiştim. İşte o durum hala devam ediyor. Çocuklar için Sardu tarafından
seçilen kadın tam bir 80’ler Türk annesi. Seviyor da dövüyor da... Onu niye
sevdi, bunun boynunu niye kırdı anlamış değilim. Yakında çıkar kokusu. Tek
dileğim bir an önce kendi çocuğunu da strigoiye çevirmesi.
Dizi dizi inciyim sevimsizlikte birinciyim.
Bu çocuğa sezon arasında ne olmuş bilmiyorum. O sevimli
çocuk gitmiş resmen çekilmez biri gelmiş. Evladım geri zekalı mısın sen?
Boğazdan çıkan dev solucanları görmedin mi? Hala neyin empatisindesin? Bu
çocuklardaki empati olayını daha önce The Walking Dead’de yapmışlardı. O zaman
da sevmemiştim. Hatta baya sert yapmışlardı kalbimiz burkulmuştu. The Strain’de
kalbimin burkulacağını sanmıyorum. Öncelikle The Walking Dead’den bu duygulara
antrenmanlıyım. Ayrıca The Strain’deki çocuk minimum beş kat daha sevimsiz.
Ephraim üzülür ama o da alkole başladı zaten içer içer unutur.
Normalde dizilerde flashback sevmem. Fakat The Strain’de bu
resmen bir ihtiyaç. Kitabın ne olduğunu da Eldritch’in kim olduğunu da flashbackler
sayesinde çözebiliyoruz. Meğer bizim ihtiyar sadece Master Pardu ile değil
alayıyla uğraşıyormuş. Hemen her sıcak yüzlü zengin gibi zamanında Eldrtich’in
de gizli bir gündemi varmış ve bizim İhtiyar’ı kullanarak Pardu’ya ulaşmış.
Böylesi bir ihanet cezasız kalırsa üzülürüm doğrusu. İhtiyar ile Master’in
davası nasıl sonlanır bilmem ama Eldritch bizimkine yar olmalı.
Bir sezonun sonunda nihayet Vasiliy muradına erdi ya ben
bile rahatladım vallahi. Havuz sahneleri hem gerilimli hem de romantikti. Ha
bana sorsan güvenli olmayan bir ortamda havuza çağıran Mila Kunis olmadıkça
asla girmem. Vasiliy’e de hak veriyorum. Belki onun Mila Kunis’i de Dutch’dır.
Uyusun da büyüsün niiiinni, cokkur cokkur emsin niiiinniii eeee eeee eeee e!
The Strain’in şuana kadar yaptığı en iyi iş germek. Yüzme
salonunun duşluklarına girip o kadar Strigoi’yi uyurken görüp de aralarında
yürümek cidden manyak işi. İzlerken gerilmemek imkansız. Doğruya doğru güzel
temizlediler ama belediye binasındaki toplantıda da Vasiliy’nin aklında da olan
sokak sokak temizleme fikri çocukça bile demeyeceğim resmen aptalca...
Bir salgın var ve her ne kadar Eldritch sayesinde önü açılsa
da neredeyse durdurulamayacak bir noktaya geldi. Bir virüse karşı blok blok ele
geçirerek savaşamazsın. Sadece kendini oyalarsın. Bu yüzden İhtiyar virüsün
kökenini yok etmeye çalışıyor. Bu yüzden Ephraim virüs için bir aşı bulmaya
çalışıyor. Çünkü akılcı yollar bunlar. Ephraim ve İhtiyar okyanusta ava
çıkmışken Vasiliy ve o akıldakiler sahilde kumla oynuyorlar. Oynasınlar bakalım...
Ephraim’in bilimsel çalışmalarını ne kadar destekliyor
olsam da sonuca bir bölümde ulaşmalarını beklemiyordum. Tabii ki bu gerçek
hayat değil fakat bilimsel araştırmalarda bir sonuç elde etmek için resmen
katliamlar yapılır ve sonra milyonlar kurtarılır. Eldeki iki denekten kadim bir
lanetin çöküş yolunu iki gün geçmeden bulmak da abartılı bir hız oldu. Kurgu
için dahi abartılı bir hız. Belli ki aşıyla ilgili başka planlar var. Artık onu
da üçüncü bölümde anlarız.
Haftaya görüşürüz.