Sözüm meclisten
dışarı ama Kubbe kimsenin umurunda mı artık? Ulvi bir şekilde Chester's Mill’de sıkışıp kalan mahalle sakinleri, ya siz hayırdır arkadaşım? Yok aşk üçgenleridir, yok baştan çıkartmalardır, yok efendime söyleyeyim kontrolden çıkan hormonlardır... En son bıraktığımızda Under The Dome bilim kurgu türündeydi, değil mi?
Neyse, ciddiyeti
elden bırakmayalım. Kraliçemiz Christine Price artık hükümdarlığını ilan etti,
geçmişler olsun. Ben böyle manipülasyon görmedim. Kadın Hızır gibi, herkese
yetişiyor. Planını da kozaların içinde yaşanan sahte gerçekliğe uygun olarak
devam ettirmeye özen gösteriyor. Junior’ı inşaat işleriyle, mühendis olmak
isteyen Joe’yu elektrik işleriyle meşgul ederken, kozadayken sevgili olan
Barbie ve Eva’yı da “Ya canım çok tatlı bir takım oldunuz.” diye gaza
getirmek vallahi şeytanın aklına gelmez.
Yetişin komşular yangın var!
Big Jim’i karga
tulumba götürmelerine de pek şaşırmadım. Sonuçta bir seveni yok adamın. Ama işin
içinden Malick’in çıkması hafızaları zorlamamızı gerektirdi. Malick kim miydi? Geçen
sezon bir takım askerlerin Kubbe’nin dışına gelip Big Jim ile muhatap olduğunu
hatırlarsınız. Big Jim de oğlumu ve beni buradan çıkarın ben de size yumurtayı
vereyim diye pazarlık yapmıştı hani. Heh işte, o konuştuğu –daha doğrusu
yazıştığı- insan Malick’ti. Yalnız asıl soru şu olmalı: Bu adamlar başından
beri Kubbe’nin içinde miydi? Yoksa Zenit’te yeni bir giriş yolu bulundu da
bizim mi haberimiz yok? Ben size Aktaion o yumurtanın peşini bırakmaz demiştim sanki.
Hali hazırda
saçmalamaya başlayan kasaba sakinlerinden bir aklı başında Julia kaldı. Christine
Price’ın bir işler çevirdiğinin farkındaydık. Fakat sen de mi Brütüs? Meğer
Christine de yumurtanın peşinde olan Aktaion şirketi için çalışıyormuş. İki
logo eşleştirmesiyle bu işi de çözdü Julia. Ne yazık ki giden sevgili geri
gelmiyor tabii... Eva’nın hamile olmadığını öğrendik fakat kendisi bu durumu
bir duygu sömürüsü olarak kullanmaktan hiç çekinmedi. Bu aşk üçgeninde geçen
hafta bakalım Barbie Julia mı diyecek yoksa Eva mı derken, şimdi Eva açık ara
galibiyete koşuyor.
Julia'nın Barbie ve Eva'nın arkasından o perişan bakışı...
Aklı başında
olmayıp aklı başına sonradan gelenlerde ise bu hafta Norrie’yi ağırlıyoruz. Hormon
patlaması yaşayan ergen kızımız sonunda asi haline geri döndü ve herkesten
nefret etmeye kaldığı yerden devam etmeye başladı. Bu vesileyle kendisini iki
mum bir de çikolatayla kandırmaya çalışan Hunter’a yol veren Norrie soluğu Joe’nun
yanında aldı. Geçen hafta bu genç aşk üçgeninde kazanan Hunter iken bu sefer
ivme Joe’nun tarafına döndü.
Bu ikisinin çocuğu kesin melez olur.
Gelelim en başta bahsettiğim
+18 ve cinsel içerik mevzusuna. Kabul edelim, bu bölüm özenle yoldan ve baştan çıkartma
üzerineydi. Sanki böyle Kubbe yok, açlıktan ölmek üzere olan kimse yok da arkadaşlarla
felekten bir gece çalıyoruz. Julia’nın tavrına atarlanan Barbie soluğu Eva’nın
odasında alınca, tahmin ediyoruz ki o kapı kapandığı an mercimek fırına
verildi. Hunter’ın elinden zor kurtulan Norrie kendini Joe’nun kollarına attı. 2
dakika önce intiharın eşiğinden dönen ve bebeğim de bebeğim diye ağlayan Abby
de Nuri Alço edasıyla iki duble içkide Sam’i tavladı. Haydi bunları bir nebze
kabul ederim de Christine ne olacak? Oğlu yaşındaki Junior’ı ince ince
çalışarak baştan çıkarttı. Çekirge bir sıçrar haydi bilemedin iki sıçrar; üçüncü
de alır istediğini. Gerek göl kenarında gerekse belediye binasında Junior’a bir
takım işaretler gönderen Christine istediğini üçüncüde ve tünelde elde etti.
Christine’in gerçek halini de gördük; pek insan formunda görünmedi gözüme. Sabah
uyandığında pişman olmasan bari Junior demekten başka bir şey gelmiyor elimden.
Koskoca bilim
kurgu dizisi bir anda nasıl oldu da “Yalan Rüzgarı” tadında bir pembe diziye
dönüştü, hiç anlayamadım. Ama sanki diziye bir renk, bir ihtiras, bir entrika geldi. Ben şimdi bu bölüme Under The Dome tarihinin en ateşli
bölümü desem, ayıp olmaz herhalde?
Haftaya görüşmek
üzere...