Hayat, herkesin kalbini aynı yerden kırar
Adı üzerinde gençlik hataları.. Kalp kırığı tek bakiye. Hayat aslında herkesin kalbini aynı yerden kırar. Sevgi... Beş harfli kabusların en kabadayısı! Ana karnından çığlık kıyamet çıkarken poposuna tokatı yiyen insan evladı, o saniyeden sonra bilmediği sularda yüzerken tutunacak dal arar. Ona uzanan elin sevgi olduğunu güdüsel olarak öğrenir. Gerçekte böyle midir? Bilmiyorum. Neyse.. Her zorluğa bu sebeple boyun eğer, omurgasını kırar, ruhunu satar, bilmediğin kılıklara soyunur. Sevilsin diye şekilden şekile girer.. Yaz'ın Öyküsü altı bu derece keskin çizilmese de temelde insan ırkının sevgi arayışını sorguluyor çeşit biçim karakterler ve sahnelerle...

Hikayemizin baş kahramanı Umut Erpek, sevgi ile ilk sınavına 18 yaşındayken girmiş ve fena halde sınıfta kalmış. Bilmediği sorular önüne itelenince kopya da çekememiş. Şimdi kızının kılığına kıyafetine, evliliğe giden yolu nasıl kat'edeceğine karışmaktan geri durmayan anacığı nerelerdeymiş, Umut karnında bebekle neden tek başına kalmış da Doğu Bey'in kestiği raconu kabullenmiş, bunların gerçek sebeplerini henüz bilmiyoruz ama hızla öğrenmeyi umuyoruz. Hayattan ilk dersini yaşıtı bir delikanlı ile tek gecelik olacağını asla aklına getirmediği bir ilişki yaşayıp, hamile kalarak alan Umut akıllanmış mı? Asla! "Doğarken öldü" dedikleri çocuğuna veremediği sevgiyi bu sefer de meslek edinmeye adamış ama hop diye yine ve yeniden bir erkeğin kanatlarının altına girivermiş.

Televizyon gibi dünyanın en acımasız kulislerinin döndüğü bir sektörde her gün sabah kuşağında ekrana çıkmış, en yaralı olduğu, cılk kanayan yerine bilmediği insanların arayışlarını basarak derman bulmuş. Bulduğu çözüm geçici, bunu görmemek için Umut olmak, o girdabın içinde çalkalanmak lazım. Ayakta kalmak için yapımcısı Tunç'u kendine yoldaş seçmiş. Muktedir olduğu öğretilen erkek ırkının kanatlarının altına sığınmak Umut için sadece bir refleks.. Hepimizde olan bir refleks.. O sebeple Umut,  bir tokat da Tunç'tan yemeğe hazırlıklı olmalı. Üstelik bu tokat, tecrübesiz bir genç kızın yediği tokattan çok daha derin yaralar açmaya meyilli. Yaş kemale eriyor. Sizi en çok yıkan darbe, "oldum" dediğiniz anda gelir. Ve hayat sizi hep aynı yerden sınar, şeklini değiştirse de.. Hoş, yaşadıklarından ve hatalarından ders alacak olsa adına insan demezdik; olacak o kadar!
.
Hikayemizin diğer yakası Mert ise sevgi ihtiyacını otoriteye baş kaldırarak çözmeye çalışmış. Belli ki son derece baskın ve kibir yumağı baba ile ona müdahale edemeyen özgüvensiz bir anne elinde büyümüş. Bu zengin çekirdek ailenin annesinin de babadan geri kalır yanı yok anlayacağınız.. O da doğurduğunun kısa bir süreliğine misafiri olduğunu idrak etmek yerine kendi malı olduğunu düşünenlerden. Ziyan yani.. Ruhunuza yapışıp kalır böyleleri ve huzur bulmanıza izin vermezler. Dünyaya gelme sebebiniz onların var'oluşuna hizmet etmektir kabaca özetlemek gerekirsek.. Doğu Aladağ, karmanın tokatını sağlığından olarak yemiş. Ne acıdır ki her insana bedava bahşedilen o yetiden yani tek başına nefes alma yetisinden mahrum edilerek pek de acımasızca ödüyor, payına düşenlerin bedelini. Amma ben asıl Mert'in annesinin alacağı hayat dersini merak ediyorum. Gözünü ve kalbini mühürleyen, yanında durduğu adamın defolarını göremeyen bu kadının, karnında taşıdığı kutsal emaneti horlayan o adama neden kör baktığını öğrenmek ve bedelini ödediğini görmek istiyorum.

Yaz ise ne yazık ki hepimiz gibi en masum noktadan giriş yapıyor kurgusal da olsa adına hayat dediğimiz kaosun içine.. Doğmak Yaz'ın taammüden seçtiği bir eylem değil. Doğuştan edilgen canlıların tamamının trajedisi bu değil mi? Değil ne yazık ki.. Trajedi, ayaklarımızın üzerine dikildikten, konuşmayı öğrendikten sonra başlıyor. Yaradanın, yarattıkları arasından parmağını uzatıp işaret ettiği en zayıf halkayız. Diyor ki oku! Meali, "Ölç biç, varlık sebebini bul" İşte insanın trajedisi tam bu noktada başlıyor. Seçemediğin bir hayatı yaşamak, sürdürmek, anlamak ve nihayete erdirmek. Bu yarış için önüne tonla el yapımı engel dizilirken, havuç ne? Adına modern zamanların pazarlama kavramını kullanarak "Havuç" dediğim ödül de kişiye özel. Önü sonu hepimiz hizaya geliyoruz. O ana kadar da kimimiz "hayat kısa bas gaza" diyoruz ödülü umursamıyoruz; kimimiz havucu burnumuzun ucundan ayırmadan ilahi huzura ermenin yollarını arşınlıyoruz.

Şimdi Yaz da bu yolculuğun en kritik dönemecinde duruyor. Çoğumuzdan şanslı çünkü bize verilmeyen "aileni seçme" şansı kurgusal da olsa ona verildi. İnsan da imreniyor neticede! Bu şansı iyi kullanmasını diliyorum. En büyük merakım da bakalım hikayecilerimiz Yaz üzerinden bize hangi hayat derslerini verecekler. gözüm üzerinizde..

Böyle işte..
R.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER