Hatırası olan şeyler eskimez. Beraber alınan bir gömlek,
beraber yerleştirilen oda, dokunulan saçlar, içilen çaylar, yapılan
kahvaltılar… Fahriye gitti, hatıraları Sait ve Melike’de yaşayacak,
eskimeyecek, unutulmayacak. Alışacaklar ve baba-kız olmayı öğrenecekler.
Fahriye’siz Beş Kardeş herkesin mevsimlerini değiştirecek elbet ama en çok dört
kişiyi etkileyecek: Sait, Melike, Canan ve Kudret.
Fahriye-Sait-Melike bir anne, baba, çocuk üçgeni sunuyordu
bize. Açıkçası bu noktada Fahriye’sizliğe varım! İyi yazılmış, iyi oynanmış bir
baba-kız ilişkisi anne-oğul, anne-kız, baba-oğul ilişkilerinden çok daha ilgi
çekicidir benim için. Babayla kızın dünyalarına konuk olmayı severim. Fahriye o
dünyayı parçalayan, bölen bir çizgi gibi her daim tepelerindeydi. Artık salt
Sait-Melike ilişkisini izleyebileceğim için mutluyum. 4 kardeşine ağabeylikten
öte babalık yapan adamın gerçek babalığıyla tanışmak istiyorum. Şimdiye kadar
izlediğimiz babalığa girişti, şimdiden sonra asıl babalık sınavı başlıyor.
Canan yengemizsin, sen bizim canımız!
Bir diğer üçgenimiz Fahriye-Sait-Canan’a emanet. Sait’in
Fahriye’ye olan aşkına ne kadar inandımsa Fahriye’nin aşkının geçmişte
kaldığından da o kadar emindim. Sait ve Canan arasında ise henüz bir aşk yok. Evlenme
yaşı gelmiş insanların çevrelerindeki en uygun kişiyle bir evlilik planlamaları
üzerine inşa edilmeye çalışan aşk kırıntıları diyebiliriz en fazla. Fahriye’nin
tamamen devreden çıkmasıyla, Sait ve Canan arasında kıvılcımları atılmak
istenen aşk alevlenecek elbet. İşte o zaman ikisinin arasındaki aşkın
derecesini konuşuruz ama Fahriye’nin gidişinin ikilinin çıktığı yolu sadece
olumlu anlamda etkilediği de bir gerçek.
Ve gelelim en çekindiğim ihtimale. Sait ve Kudret arasındaki
sürtüşmeye bayılıyorum. Hele hele Kudret’in mimiklerine, tavırlarına,
sözlerine. O yüzden Fahriye olmadan Sait-Kudret arasındaki ilişki nasıl olur
diye düşünürken buluyordum kendimi. Ama ‘senin yüzünden gitti’, ‘hayır, senin
yüzünden’ derken ikisinin birbiriyle uğraşmaya devam etmesinin yanı sıra Kudret’in
dibe vuracak olması da bu ihtimalden çekinmemem gerektiğini gösteriyor bana.
Aziz'i beladan kurtarma operasyonu var dediler, geldik!
Geldik 7.bölüme. Açıkçası bugüne kadar izlemiş olduğum tüm
bölümlerde sahnelerin bazı noktalarda akmamasından rahatsız olup yer yer saate
bakma isteği duyuyordum. Fakat ne yapmışlar, ne etmişler bilmiyorum ama temposu
yükselmiş, akıcı bir Beş Kardeş izledim. Mutluyum. 6 bölüm boyunca en büyük
sorunlardan biri de hikayenin oradan oraya savrulması, haliyle kendi başına
kusursuz olsa da bir araya gelince kopukluk yaratan sahnelerden oluşmasıydı.
Beş kardeşin de farklı hikayelerin baş kahramanı olduğunun farkındayım ama
bugün o hikayelerin nasıl tek bir sonuca bağlanabildiğini de gördük.
Nihayetinde hem akıcı, yormayan hem de keyifli bir bölüm ortaya çıktı. Hikaye
bütünlüğü şart, at bunu fav’a.
Bir de tanışıp sevdiğimiz karakterlerin bir anda kaybolması
beni üzen bir detaydı. Bu bölümde Yasemin, Hasan ve Deniz’in bir selam vermesi,
hatta Hasan’ın yön değiştirici hamlesi derin bir nefes aldırdı. Fakat Osman
amca ve itici torununu bir daha görebilecek miyiz, meraktayım. Malum Turgut
artık imam değil. Yine de karakterleri unutmamak da şart, bunu da attın mı
fav’a?
Aziz’in sokaklarda koşturmasındansa Aziz için koşturan
kardeşler de iyi fikirmiş, Aziz azıcık evinde otursun bence salmayın sokaklara.
Ya da en azından kardeşinizi biraz kontrol edin. Aziz mahkemedeki konuşmadan
sonra bir kez daha başını aynı türden bir belaya sokarsa bunun Aziz’in
saflığından değil hikaye tekrarından kaynaklandığını düşünürüm doğrusu. O
yüzden Aziz ya tam olarak o adamların elinden kurtulamasın, biraz bunun üzerine gidilsin ya da bir daha böyle
mevzulara karışmasın. Ayrıca çok güzel konuştun be Aziz’im!
"Zeytin de zeytinmiş hani, uzat bakayım zeytini kızım" by Sait
Peki Sait’le Canan’ın sonu ne olacak dersiniz? Sait’in
Fahriye’nin peşinde koşturup Canan’ı ihmal etmesindense kardeşleri için ikinci
plana atmasını gözümden kalpler çıkararak izledim. Çünkü benim görmek istediğim
sahneler bunlar. Sait yıllardır kardeşleri için didinmiş, çırpınmış; eğer
Canan’ı ikinci plana atacaksa, ikisinin
arasına engeller örülecekse bu engeller kardeşlerinin iyiliği için
koşturmasından kaynaklanmalı. Hoş, Canan da bunları anlamayacak bir kadın değil
burada hemfikiriz. Fakat düzeyli bir evlilik yolunda iletişim kopukluğunu
ortadan kaldırmak da şart. Ama Sait’in de bir Başeğmez olduğunu hatırlıyor ve
susuyorum tamam. Yalnız Canan’ın sorgusuz sualsiz çıkarıp verdiği paraların
kaynağını da çok merak ediyorum, yoksa Canan’ın babası çok mu zengindi?
Başeğmez’lik farklı bir motivasyon kaynağı. Kimi zaman
geliyor, koskoca adamlar nasıl bunu düşünmez dedirtiyor. Ama bu durumu seviyor
muyuz? Çok! Valla Melike hepsinin arkasını toplayacak gibi, bakalım hayırlısı.
Sansür de neymiş canısı?
Nazım’ın gazetesinin tirajını yükseltmek için kuponlara
başvurması, her ayrıntısıyla şahaneydi. Çocukluğuma götürdü, benim de
kupon biriktirerek aldığım bebeklerim, legolarım vardı. Heyecanla gazete
alınır, zarar vermeden kuponları kesilirdi.
Tıpkı Halkın Öfkesi’nde olduğu gibi tirajları arttıran bu harekete
böylesine şık bir şekilde yer verilmesini sevdim.
13 gazetenin 12’sini birden Sait’in aldığını öğrenince ise
iki damla aktı gözümden. Nazım’a mı üzülsem, Sait’in güzel yüreğini mi övsem
bilemedim. Nazım’ı kandırmak mı, gerçeklerle yüzleşmesini sağlamak mı daha
doğru bilemedim ama Sait’e göre doğru olan her gün 12 gazete birden almaktı işte.
Yıllardır yaptığı gibi. Her ne kadar şu adamlar Sait’siz de bir şeyler yapsın
istesem de kızamıyorum Sait’e, güzel yüreğinden öpüyorum. Gazetenin tek
okurunun Hakkı olduğunu öğrendiğimde ise şaşırdım açıkçası. Ben tahmin hakkımı
Canan’dan yana kullanmıştım, neyse haneyi bilmişim en azından. Bir de ekibin
sosyal medya kanallarını diziye dahil etmesini seviyorum. Bu hafta da gazetenin
tek okurunu doğru bilen 10 kişiye 'Halkın Öfkesi' hediye edildi. Şık bir hareket.
Gazeteyi şu üç kişinin çıkarttığını düşünsenize.
Sürekli bir isim karmaşası yaşayan Metin’in kardeşleri
silahla geri döndürdüğü sahnede ise gülmekten karnıma ağrılar girdi. Sait’in
adamın ismini uydurup durması da güzel bir ayrıntıydı, anneannem de öyle yapar.
Birimizi çağıracakken hepimizin adını sıralar, aklıma o geldi daha çok güldüm.
İşte Beş Kardeş’i sevme sebeplerimden biri daha. Beş Kardeş anılarımızı naif
bir şekilde hatırlatıyor bize; biraz gözyaşı, bolca kahkahayla.
İşte bu sahne her şeye bedel.
Sait’in kardeşlerini sahura kaldırırken ‘sordum sarı çiçeğe’
eşliğinde kaldırması ise ister istemez aklıma şunu getirdi. Bayramda ‘bugün bayram
erken kalkın çocuklar’ diyerek uyanmasın mı Başeğmez’ler?
Yalnız ‘her bölümde bir karakol ziyareti’ şartını da unutsak mı ne
yapsak? Evet, bazı durumlarda karakol ziyareti zorunlu olsa da bu bölümde
Sait’in karakola düşmesinin hikayeye ekstra bir katkısı olmadı. Tombala oynanan yerde
Metin’le karşılaştığında Metin yine ondan kaçabilirdi. Bunu Metin’in sorgusuz
sualsiz serbest kalışını göstermek için yaptıklarının farkındayım ama o sahne olmasa
da Metin’in hikayesinin farkına varabilirdik. Fakat kumar baskınıyla dikkatimi
çeken bir şey var ki o da Kudret’in asıl çöküşünün yakın olduğu. Sadece ‘Fahriye,
Fahriye’ diye ortalarda dolanan bir Kudret’tense gerçekten aşk acısı çekip,
dibe vuran bir Kudret her türlü kabulüm.
Sait bugüne kadar kardeşlerinin gözünde bir kahraman olarak
büyüyen bir adam. Her geçen gün biraz daha devleşmiş. Fakat artık ciddi bir rakibi
var. Canan her hareketiyle süper kahramanlığa oynuyor. Ne yalan söyleyeyim
yakışıyor da hani. Gün gelecek Sait'le Canan, birbirlerinin süper kahramanı olacak. Ay hadi inşallah!
Sözün özü çok keyifli bir bölümdü, herkesin gönlüne sağlık! Haftaya görüşmek üzere...