Poyraz
Karayel’de 22. bölüm ile beraber hikayenin düğüm noktasına geldik çattık. Bir
başka deyişle zurnanın zırt dediği yerdeyiz. 22. bölümü kısaca özet geçersek; Oğuz öldü,
cinayetin tek şüphelisi Ayşegül ve onu kurtarmak için Zafer’le pazarlığa oturan
Poyraz vardı ana gündemimizde. Zafer’le yapılan anlaşma gereği, Poyraz, Ayşegül’ü
hapse girmekten kurtarırken, savcılığa Bahri Umman ve adamlarını hapse götürecek
ifadeyi verecekti Ancak her koşulda Ayşegül’ü kaybedecekti. Çünkü gerçeklerin artık saklanacak yeri kalmadı ve dört bir yandan Ayşegül'ün kulağına gidecek yol buldular.
Karışıklıktan
istifade edip Baba’nın arabalarından birine de el koyduğun gözümden kaçmadı
Poyraz.
Zaten Poyraz’ın
son sürat gitmekte olduğu yolun çıkmaz olduğunu son birkaç bölümdür hepimiz
görüyorduk. Artık Poyraz da yolun sonundaki duvarı gördü ama frene basmak için
çok geç. Ama böylece son haftalarda Poyraz ile empati kuramama sorunu bu bölüm
aşıldı. Bilinçaltından Albay’la konuşmaları, Sinan’a yaptığı “her şeyi senin
için yaptım oğlum” konuşması, Ayşegül ile duygularını paylaşması derken 22. bölüm
tekrar bize 'bu hikayenin baş kahramanı Poyraz' dedirtmeyi başardı. Zaten kendisi de
bölümün sonunda aynen böyle deyip gitmedi mi Ayşegül’ün yanına: “Bu benim
hikayem ben söylemeliyim Ayşegül, benden duymalı.” Bence de kesinlikle böyle
olmalıydı Poyraz'cım, bunca durduğun hataydı zaten.
Kim
kimi kaçırdı belli değil.
Ama
öncesinde 22. bölümün bizi nasıl Ayşegül’ün ‘her şeyi’ öğrendiği sahneye taşıdığından
bahsedelim. Öncelikle Zafer’in Ayşegül’e duyduğu ilginin saplantılı âşık moduna
sokulmamasının çok isabetli bir karar olduğunu bu bölüm hepimiz gördük. Zaten
artık saplantılı âşık tiplerinden fena halde sıkıldık, Zafer bu haliyle yeterince
ilgimizi cezbediyor. Hem böylece Zafer rahatlıkla Ayşegül’ün üzerine cinayet
suçunu atabildi.
Kayınbabalar
ve damatlar reality show’u yapılsa da katılsanız.
Bahri Baba'yı en başından beri çok sevdim. Geçirmiş görmüş, bilge bir adamdı ama
bu adamın ardında karanlık bir başka adam vardı. Ancak yaşadıkları yıllar
içinde ona içindeki karanlığı ehlileştirmeyi öğretmişti. Bu yüzden oğlunu
uyuşturucuya kurban vermiş, dolaylı olarak karısının ölümüne sebep olmuş ve
biricik kızını kendine küstürmüştü. İşte ben de Sema’nın babasını öldürme hikâyesinin
bize Bahri Baba’nın geçmişinin perdelerini açmasını bekledim. Yani bugünkü
Bahri Baba’nın asla yapmaz diyeceğimiz bir cinayeti genç Bahri’nin işlemesini ve
bunun vicdan azabını bir ömür boyu çekmek için Sema’yı yanına alıp kızı gibi
büyütmüş olsun istedim. Böylece Bahri Baba’nın da melek olmadığını geçmişinde
ne kadar gaddar ve karanlık olduğunu, Ayşegül’ün neden babasından yıllar boyu kaçtığını
anlamamız daha kolay olurdu. Evet, Bahri Baba’yı bugünkü olaylarda haklı görmemiz
gerekiyor ama aynı zamanda Baba'nın geçmiş hikayeleri ile onun acımasız ve
kötücül tarafına da ikna edilmemiz gerekiyor. Aksi halde Sema’yı bir çırpıda
öldürme kararını ve ya Poyraz’ın kızı ile beraber olduğunda tepkisini anlamakta
güçlük çekiyoruz. Bahsettiğim çok ince bir denge, hem Baba’yı saygı ile
sevmeliyiz hem de yapacaklarından korkmalıyız. Bu da ancak karakteri tanımamızı
sağlayan yan hikayelerle mümkün.
Sema’cım
bari annesiz kalmasaydın be.
Tahmin
edildiği üzere Sema’nın Bahri’nin neden babasını öldürdüğünü öğrenmesi ile
aralarındaki buzlar yavaştan erimeye başladı. Elbette bir anda eski günlerine
dönemezlerdi ama Baba için Zafer’in yerini bulması Sema’nın tekrar Umman
şirketler grubuna döndüğünün en büyük işareti oldu. Sema bir anda hem
hayalindeki hem de yanındaki babasını kaybetmenin acısını çabuk atlattı. Ancak ne
olursa olsun Sema’nın yaşadığı yıkım son günlerde zaten çok büyüktü bir de
annesinin intihar etmesine bence hiç gerek yoktu. Bunun genel kurguya ne gibi
bir faydası olacak önümüzdeki bölümlerde göreceğiz, umarım Sema’nın bunca
yalnızlaşmasına değer.


Her ne kadar Songül'ü pek sevmesek de, O'nun
Çiğdem’e söylediklerinde haksız olduğu bir nokta var diyen çıkmayacaktır
herhalde. Nitekim Çiğdem’in, gömleği kanlı Zülfikar ile tanışması da çok uzun
sürmedi. Zaten benim Çiğdem’in baba sorunundan önce beklediğim konu, azıcık geç
de olsa, Çiğdem ve Zülfikar arasında su yüzüne çıktı. Aslında hep ortalarında
olan Zülfikar’ın mesleği ve bu bağlamda onların geleceği sonunda konuşuldu. Daha
doğrusu konuşulmaya başlandı. Bence bu ilişkinin en büyük çelişkisi zaten bu
noktadaydı. Songül’ün dediği gibi yeri geldiğinde Zülfikar’ın Çiğdem’in
mesleğine karışmasını izlemeliyiz. Ancak yeri geldiğinde Zülfikar öyle bir şey
yapmalı ki Çiğdem’in Zülfikar’dan bir adım dahi uzaklaşması imkânsız olsun.
İşte bize bu tarz çelişkilerle gelinsin. Biz de bu aşka canı gönülden inanalım.
Beni bile ağlatacaksınız ya.
Oğuz’un
ölümü ile beraber Ayşegül kardeşinin ölümünü bir kez daha yaşamış gibi oldu. Ancak
bu sefer suçladığı babası değil, kendisiydi. Bu süreçte yanında olmaya çalışan babası
ile ufak da olsa geçmişin yüzleşmesini yaşamaları beğendiğim sahnelerden oldu. Ancak
Bahri’nin suçunu kabul etmesi Ayşegül’ün ruhundaki yaraları ne eksiltti ne
çoğalttı. 22. bölüm boyunca Ayşegül’ün
acısını, yalnızlığını ve Poyraz’dan başka kimsesi olmadığını izledik ki Poyraz’ı
kaybettiğinde içimiz iyice burulsun. Nitekim de öyle oldu. Begüm’ün gelip de
Poyraz’ın aslında polise çalıştığını, bu yüzden babasının yanına girdiğini
Ayşegül’e söylediğinde inanmak istemeyen halleri ekran başında bizleri fena
halde üzdü.
Bir kağıt parçasının yıktığı hayatlar.
Sezon
finaline iki bölüm kala Poyraz Karayel’de karakterler arası büyük çözülmeler
yaşanıyor. Umman malikânesinin içinde Songül’ün suyu kaynarken Sema ve Sefer
yakınlaşıyor, Zülfikar ve Çiğdem ise birbirinden uzaklaşıyor. Ancak en yaman
çelişki önümüzdeki günlerde Ayşegül, Poyraz ve Bahri Baba arasında yaşanacak. Ayşegül, Poyraz’ın
durumunu anlayıp onu affetse bile babasından koruması pek mümkün olmayacaktır.
Heyecanla beklediğimiz sezonun son iki bölümü umarım Poyraz Karayel’in tadını damağımızda bırakır ve ikinci sezona
sayıca artarak ekran karşısına geçeriz.