O
Hayat Benim 60.bölüm ile sezon finali yapacak.
Önümüzde dört bölüm kaldı. İsteyen nefesini tutabilir. Ama ben bu hafta
izlediğim bölümle tuttuğum nefesimi bıraktım. Gerçek, yalan, sır kelimelerini
kullanmaktan, peşinde koşmaktan gerçekten yoruldum. Diziyi başından beri
gönülden takip eden biri olarak elbette ki hikayenin peşini bırakmayacağım. Ama
şunu unutmamakta yarar var; bu tempo ve bu inandırıcılıkla, gelecek sezon
işleri zor olabilir. Pazar gününe ve gönlümüze kurdukları taht sallanabilir.
Benden söylemesi.
Emniyet şeridinde dursaydınız iyiydi!
Bu hafta ilginç bir
bölümdü! Neden mi; hastalık, ölüm, böbrek, nakil derken bir de baktık ki o da
ne? Bölüm sonunda “Atahanlar’ın serveti elden mi gidiyor a dostlar?” deyivermişiz!
İyi de sezon finaline yaklaşmış bir dizinin izleyicisinin derdi bu değil ki?
Kaldı ki hikayenin de derdi bu değil zaten. Biz hastalık vesilesiyle gerçeğe
bir bölüm daha yaklaşacağımızı umarken, bir de ne görelim, mevzu Hülya’nın para
hırsına odaklanmış. Hülya’nın bu hamlesine şaşırmadım. Hikayede yer verilmesine de lafım yok. Ama
bölümü bu soruyla bitirmek biraz haksızlık.
Bu hafta işlenen organ
nakli konusu ile ilgili ne Google’da araştırma yaptım, ne de doktor
arkadaşlarıma soru sordum. Çünkü buna isteğim ve gücüm yok açıkçası. Ama
elbette ki içim içimi yiyor. Bölüm boyunca konu ile ilgili doktorların
yaptıkları açıklamalar öyle yüzeysel ve öyle bilimden uzaktı ki. Doktorun kuracağı doğru düzgün üç beş cümle bizi
aydınlatacakken, konu aklımın almadığı bir hal aldı. “İflas etme riski fazla ne
demek? % 7 ihtimaller, 350.sırada olmalar, “ciddi sıkıntılı” durumlar. Ben bu
kadar önemli bir konuda, hiçbir doktorun bu kadar anlamsız cümleler kuracağını
sanmıyorum. Evet anlamsız. Çünkü aileye teşhis, tedavi ve diğer süreçlerle ilgili böyle bilgi verilmez, verilmemeli. Ayrıca
böylesine önemli bir konuya değinildiyse en azından kamu yararına konu bir
nebze olsun irdelenebilirdi. Organ nakli ile ilgili öğrendiğimiz tek şey; DNA
testi gibi bizi gerçeklere götürecek bir durum değilmiş! Zaten Efsun’un durumu
öyle ölümcül bir noktaya taşınmış ki, çoğumuz “Ay kurtarın kızı, ne DNA testi,
ne sırrı ayol?” dedik neredeyse. Efsun’u ölüme bu kadar yaklaştırırsanız,
hikayenin ana konusuna olan bağlılığımızı sarsarsınız. Tek böbreği iflas etsin
onu anlarım. Bir yandan üzülür diğer yandan da sırrın ortaya çıkacağı an mı geldi acaba diye de heyecanlanırım. Ama işte siz böyle yaparsanız ben izleyici olarak güceniyorum haliyle.
"Bakın biz gülebiliyoruz,gerçekten bak!"
Ateş karakterine farkında
olmadan zarar verildiğini düşünüyorum. Bu adamın tek akrabası vardı, artık yok.
Arkadaşı desen o da yok. Peki işi? Eskiden yine ofiste çalışırken, masasında falan
görürdük. Şimdilik sadece arada bir evini görüyoruz o kadar! Yaşayan bir
karakterin içini boşaltmamak lazım. Teyzesi
rolündeki oyuncu ( Günsel Tuncer) diziden ayrılmış olabilir. Ama bu boşluğun
doldurulması gerekirdi. Onu büyüten o fedakar kadının Ateş’i en zor
zamanlarında yalnız bırakması mümkün mü? Bahar holding’te işe başlarsa Ateş
elinde evraklarla koridırda Bahar’ı takip ediyor. Bahar okula başlayınca Ateş
her gün velisi gibi okula geliyor. Bahar konakta diye, bahçede arabada öyle
şoför gibi onu bekliyor. Ne olur yapmayın! Şirket sahibi, belli bir yaşın
üzerindeki bu adama biraz yaşam alanı yaratın. Onun kanlı, canlı, yaşayan bir
karakter olduğunu unutmayın. Kurduğu cümlelere de biraz özen gösterilsin
istiyorum. İki farklı sahnede “Kestirme yoldan gidiyorum yetişiriz” cümlesini
kurmasın mesela. Bir de aklıma gelmişken Ateş havaalanında “Yolcu listesine
baktım, Ahmet Sağır bu uçaktaymış” diyor. Yolcu listesi öyle her sorana
söylenmez ki. Adamın uçakta olup olmadığını anlamak için, onu uçağa bindiren
Mehmet Emir’in adamına sorarsın olur biter. Neyse.
Farkında değilmişim gibi çek
Bu bölümün bence en doğru
cümlelerini Sakine kurdu. Organ bağışlama konusundaki tereddütleri çok insaniydi.
Ettiği duayı da beğendim “Kimsenin böbreğine muhtaç eyleme, benim böbreğimi de
bana bağışla” dedi. Kolay mı öyle organ bağışlamak? Öldükten sonra bile cesedimiz
mezarda yakışıklı olsun diye !organımızı bağışlamayız biz. Değil organını,
arabasını bir tur bile vermeyen! insanlarız çoğumuz. Rabbinden can yoldaşı
dilemesine de bayıldım.
Herkesin emeğine ve
gönlüne sağlık.
Zaman makinesi mi o? "Işınla beni Scotty"
"7750 like almış fotoğrafım, şükürler olsun Allahım"
"Sezon finali yapsak da, şöyle uzansam kumsalda"
"Yakasını V yapalım diyorum.Kenarlardan da dört parmak alırsak oldu bu iş"
"Buraya yazıyorum, sende kepek sorunun var "
Kraliçe bile beş çayında böyle giyinmiyor Efsun'cum.
"Ne Med Cezir final mi yapıyormuş?"
Masa örtüsünü çekme numarasını kimler denemedi ki Hülya? Olsun, kolay iş değil.
Oturarak dans etmek mi? Bir deneyin bakalım
Seviyor, sevmiyor, seviyor,sevmiyor
Saçımda ilk beyazı gördüğümde ben de aynen böyle bakmıştım!
"Pardon sizin isim neydi?"
"Limon deme, şeftali de deme"
Alnına koyarsa bayram harçlığı da vermek lazım
Aşk, kulağındaki çiçeğe rağmen! ona sarılabilmektir
"Bir de böyle dururken çekseydin bari Efsun"
Saç fırçalamayı Türkiye'ye getiren kişidir Bahar