Yangınlar böyle başlar!
Çocukların uykularında gülümsemesi. Çöpleri toplayan abiye verilen içten bir selam. Küçük bir üzüm tanesiyle dünyanın en ciddi meselesiymiş gibi uğraşan kedi yavrusu. Aşık olunca midenin derinliklerinden boğazına doğru havalanan kelebekler. Bisikletle işe giden yaşlı bir amca. Vapurla karşıya geçerken dinlediğin dalga sesleri. Hayatı yaşanılır kılan binlerce renk, tat ve his var. Fakat hepsini tek bedende toplayan tek bir şey var; sevilme hissi. Yaşamdaki en güzel şey, tüm kusurlarınıza rağmen mükemmel olduğunuzu düşünen birinin olmasıdır.

Özlem ne sevginin ne de sevilmenin kıymetini bildi aslında. Onun için gemileri yakan Kasım'ı bir kalemde sildi attı. Kasım onun için kavrulurken o serin sularda hükmünü sürmeye koyuldu. Benim nazarımda Kasım aşkı zaten imkansız ve ihtimalsizdi. Yine de güç sarhoşluğunun acımasızlığı acıttı yüreğimizi. Dünya kime kalır sandın ki Özlem? O kaliteli elbiselerin güzel, sen elbiselerin içinde çok daha güzel.. Gel gör ki feleğin sopası indi mi beline, doğrulmak imkansız. Bir kıvılcım yeter güzelliğini dindirmeye.


Vakit varken sıkmamanın cezası..

Kendal'ın dönüşü ve Kenan'la olan gerilimlerinin beni daha fazla etkilemesini beklerdim aslında. Kenan karakterindeki eksik yanı henüz çözebilmiş değilim. Her şeyiyle olması gerektiği gibi davranıyor aslında. Diş bileme? Var. Pençe savurma? E vaaar. Nefret, öfke, hırs? Var işte hepsi var. Belki de asıl sorun karakterin 'tamam' olmasıdır. Nefreti sindirmiş karakterlerin bir marazı olsun isteriz çünkü içten içe. Bir zaafları olsun, gözleri dönünce şimşek gibi çaksın. En korkunç durumda bile önce ceketini iliklemeyi düşünürse karakter, olacaklardan korkmak yerine tahminlere girişiyor insan haliyle. Kendal'ın teyzesini öldürtmeyeceğini 9 yaşındaki yeğenim bile tahmin etti üstelik. (Dizi başlarken 6 yaşında olan kız ne ara böyle çılgınca Karagül fanı oldu, o ayrı bir yazının konusu)


Baba kokusu, babamın kokusu..

Asım desen ciğerimizi parça parça bölmeye de o parçaları cebe indirmeye de daha ilk bölümden beri hazırdı. Onun baba hasreti her izleyicinin kalbindeki saklı kalmış bir çukura dokunuyor. Ne özel durumu ne de epik replikleri değil mesele. Bir masum bakış delip geçiyor tüm ciddiyetimizi..


Gerçekleri aşan hisler var..

Kendal bulutu çöktü ya bir kere evin üstüne, yine belimiz doğrulmaz. Baran bir gece uslu dursa ikinci gece ya silahı kapıyor namus kovalıyor ya da zulasından para alıp yollara düşüyor. Ebru annelik içgüdüsünden midir bilinmez, peşinden sürükleniyor. Sezon finalinde bu gerçeğin ortaya çıkması yerinde olacaktır. Çünkü bir dönemi Murat öldü mü ölmedi mi fısıltılarıyla kapadık ama bu sır Karagül'ün yükünü daha fazla taşımaz. En güzeli içimiz daha fazla bulanmadan önümüzdeki maçlara bakmak.


Oğlun yaşıyor!

Dizinin son sahnesini reklamda öğrenmenin iflah olmaz sıkıcılığını geçersek ben durumdan fazlasıyla memnunum. Ebru yalanlarla burun buruna geldi bir kez daha. Hem de ne yalan! Başından beri bana yapılsa ne tepki verirdim diye düşünüyorum. Kim düşünmez ki? Delicesine aşık olduğu adamın öpücüklerinin hayal, verdiği sözlerin masaldan ibaret olduğunu öğrendi. Hem bir çocuk kırgınlığında hem de bir yetişkin ağırlığında acılarını gömecek yer kalmadı içinde artık.
 
Ebru'nun eski evinin yeni sahibinde de bir gizem parıltısı var ya hadi hayırlısı.. Aynı şekilde yardımcısının kızı da annesinin ölümü sonrası Ebru'nun himayesine girer mi yoksa onun yolu tek bölümden mi geçiyordu bilinmez. Tek bildiğim İstanbul'da işler karışırken konakta da Özlem fırtınasının kolay kolay durulmayacağı. Kasım'a ''Yürümekten yoruldum, o benim nikahlı kocam'' diye rest çektin ama falında daha uzun bir kaçış yolu görüyorum neyleyim.. Gerisini birlikte göreceğiz.

Güzel günler.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER