Çocukların uykularında gülümsemesi. Çöpleri toplayan
abiye verilen içten bir selam. Küçük bir üzüm tanesiyle dünyanın en ciddi
meselesiymiş gibi uğraşan kedi yavrusu. Aşık olunca midenin derinliklerinden
boğazına doğru havalanan kelebekler. Bisikletle işe giden yaşlı bir amca.
Vapurla karşıya geçerken dinlediğin dalga sesleri. Hayatı yaşanılır kılan
binlerce renk, tat ve his var. Fakat hepsini tek bedende toplayan tek bir şey
var; sevilme hissi. Yaşamdaki en güzel şey, tüm kusurlarınıza rağmen mükemmel
olduğunuzu düşünen birinin olmasıdır.
Özlem ne sevginin ne de sevilmenin kıymetini bildi
aslında. Onun için gemileri yakan Kasım'ı bir kalemde sildi attı. Kasım onun
için kavrulurken o serin sularda hükmünü sürmeye koyuldu. Benim nazarımda Kasım
aşkı zaten imkansız ve ihtimalsizdi. Yine de güç sarhoşluğunun acımasızlığı
acıttı yüreğimizi. Dünya kime kalır sandın ki Özlem? O kaliteli elbiselerin
güzel, sen elbiselerin içinde çok daha güzel.. Gel gör ki feleğin sopası indi
mi beline, doğrulmak imkansız. Bir kıvılcım yeter güzelliğini dindirmeye.
Vakit varken sıkmamanın cezası..
Kendal'ın dönüşü ve Kenan'la olan gerilimlerinin
beni daha fazla etkilemesini beklerdim aslında. Kenan karakterindeki eksik yanı
henüz çözebilmiş değilim. Her şeyiyle olması gerektiği gibi davranıyor aslında.
Diş bileme? Var. Pençe savurma? E vaaar. Nefret, öfke, hırs? Var işte hepsi
var. Belki de asıl sorun karakterin 'tamam' olmasıdır. Nefreti sindirmiş
karakterlerin bir marazı olsun isteriz çünkü içten içe. Bir zaafları olsun,
gözleri dönünce şimşek gibi çaksın. En korkunç durumda bile önce ceketini
iliklemeyi düşünürse karakter, olacaklardan korkmak yerine tahminlere girişiyor
insan haliyle. Kendal'ın teyzesini öldürtmeyeceğini 9 yaşındaki yeğenim bile
tahmin etti üstelik. (Dizi başlarken 6 yaşında olan kız ne ara böyle çılgınca
Karagül fanı oldu, o ayrı bir yazının konusu)
Baba kokusu, babamın kokusu..
Asım desen ciğerimizi parça parça bölmeye de o
parçaları cebe indirmeye de daha ilk bölümden beri hazırdı. Onun baba hasreti
her izleyicinin kalbindeki saklı kalmış bir çukura dokunuyor. Ne özel durumu ne
de epik replikleri değil mesele. Bir masum bakış delip geçiyor tüm
ciddiyetimizi..
Gerçekleri aşan hisler var..
Kendal bulutu çöktü ya bir kere evin üstüne, yine
belimiz doğrulmaz. Baran bir gece uslu dursa ikinci gece ya silahı kapıyor
namus kovalıyor ya da zulasından para alıp yollara düşüyor. Ebru annelik
içgüdüsünden midir bilinmez, peşinden sürükleniyor. Sezon finalinde bu gerçeğin
ortaya çıkması yerinde olacaktır. Çünkü bir dönemi Murat öldü mü ölmedi mi
fısıltılarıyla kapadık ama bu sır Karagül'ün yükünü daha fazla taşımaz. En
güzeli içimiz daha fazla bulanmadan önümüzdeki maçlara bakmak.
Oğlun yaşıyor!
Dizinin son sahnesini reklamda öğrenmenin iflah
olmaz sıkıcılığını geçersek ben durumdan fazlasıyla memnunum. Ebru yalanlarla
burun buruna geldi bir kez daha. Hem de ne yalan! Başından beri bana yapılsa ne
tepki verirdim diye düşünüyorum. Kim düşünmez ki? Delicesine aşık olduğu adamın
öpücüklerinin hayal, verdiği sözlerin masaldan ibaret olduğunu öğrendi. Hem bir
çocuk kırgınlığında hem de bir yetişkin ağırlığında acılarını gömecek yer
kalmadı içinde artık.
Ebru'nun eski
evinin yeni sahibinde de bir gizem parıltısı var ya hadi hayırlısı.. Aynı
şekilde yardımcısının kızı da annesinin ölümü sonrası Ebru'nun himayesine girer
mi yoksa onun yolu tek bölümden mi geçiyordu bilinmez. Tek bildiğim İstanbul'da
işler karışırken konakta da Özlem fırtınasının kolay kolay durulmayacağı.
Kasım'a ''Yürümekten yoruldum, o benim nikahlı kocam'' diye rest çektin ama
falında daha uzun bir kaçış yolu görüyorum neyleyim.. Gerisini birlikte
göreceğiz.
Güzel günler.