Ertuğrul’u büyük
bir pusunun ortasında bırakmıştık ama o “ya Allah” çektikten sonra bir
tedirginliğimiz kalmamıştı. Nitekim öyle de oldu. Önce biraz tepelediler, sonra
kaçtılar. Sonra biraz daha tepelediler, yine kaçtılar. Böyle böyle
tapınakçıları vur-kaç taktiğiyle epey azalttılar. Hatta Petruggio, Ertuğrul’la
karşı karşıya kalınca ben Petruggio’dan daha çok şaşırdım. Bu kadar kolay
olmamalı onun sonu. Neyse ki Titus yetişti de Petruggio’nun sonu ihtişamından bir
şey kaybetmedi.
Adımı bir daha söyle bakayım?..
Diriliş “Ertuğrul”da
21. bölüm’deyiz ve yaklaşık 10 bölümdür yorum yazıyorum. Çok daha önce sormam
gerekirdi ama bir türlü fırsat olmadı. Hazır yeri gelmişken sormak istiyorum.
Petruggio’yu Petrucyo olarak okuyoruz da Titus’u neden Taytıs olarak
okumuyoruz? Titus yazılır Taytıs okunur. Biliyorum zira İngiltere Premier Ligi’ni
çok izlerdim ve orada da Titus Bramble diye bir topçu vardı ve Taytıs diye
okunurdu. Bu Taytıs konusu aydınlanmalı artık.
Ertuğrul,
tapınakçılardan kaçarken Kurdoğlu da iktidar kovalıyordu. Öncelikle Deli Demir’i
çağırıp biat istemesi gerçekten acınasıydı. Atalarımızın “kişi kendinden bilir
işi” gibi harika bir sözü vardır. Hain, herkesin ihanet edebileceğini düşünür.
Oysa Süleyman Şah’a kendi evlatları ihanet etse dahi Deli Demir’in Süleyman Şah’a
ihanet etmeyeceğini bilmesi lazımdı. Zeki geçiniyor ya paşam, yedi bir kamyon
lafı oturdu.
İkinci durak
olarak Selcan Hatun’u seçmesi de oldukça aptalcaydı. Aslında kimi seçse aptalca
duracaktı. Selcan Hatun’dan bireysel biat istese durumu anlardım da Gündoğdu
için araya koyması son derece absürt. Zira Selcan’ın kocasına laf geçirebilen
bir kadın olmadığını Kurdoğlu’nun son toyda anlamış olması lazım. Bence aslında
bu iki adımın da boşa çıkacağını biliyordu ama o kadar çaresiz ki o kapıları
çalmak zorundaydı.
Turgut'un şişeleri içmediğini öğrendiğinde Kurdoğlu...
Kurdoğlu’nun
bir başka hamlesi de Turgut oldu ki burada da hayli dikkatsiz davrandı. Turgut’u
kendi alpi yapma fikri muazzam ama Turgut o suyu içmek için elini çocuk gibi
uzatırken şişeyi eline alınca hemen kafaya diklememesi çok büyük soru işareti.
Formunda bir Kurdoğlu bu durumu yakalardı ama panik halinde olduğu için
kaçırdı. Nitekim ikinci kez suyu verdiğinde Turgut yine içmedi.
Bunlar
yaşanırken tam bir Hayme Ana resitali izledik. Bey hatunu nasıl olunur hepimize
gösterdi. Sürgün kararını aldığında dahi içinden ne geçerse geçsin en
yakınlarına dahi hüznünü göstermedi. Bu yükün ağırlığını bi 10 saniye durup
düşünmenizi isterim.
Pardon pusatınıza sarılabilir miyim görünce dayanamıyorum da çok seviyorum.
Süleyman Şah’ın
idamının konuşulacağı toy gerçekten efsane oldu. Yağız’ın çıkışları bir an için
olsa dahi içimi serinletti. Kurdoğlu’nun kılıcına sarılarak boğazını kesmesi ve
beylerden biri, “Süleyman Şah idam edilmesin, sürgün edilsin” derken yine pusatına
sarılması içimi iyice rahatlattı. İhanetle beylik koltuğuna kurulabilirsin. Bu
yanlıştır ve zulümdür ama yönetme yetilerin harküladedir ve insanları
susturursun. Kurdoğlu’nda yöneticiliğin zerresi dahi yok. Her karşıt fikirde
pusatına sarılmaya kalkarsa işi çok zor. Süleyman Şah’ın ne denli zor bir iş
yaptığını daha iyi anladık.
Toya doluşan
ve beylerin arkasına geçen Alpler de fevkalade bir sahne oluşturdular. Kurdoğlu’nun
ne kadar güçsüz olduğunu ispatlamaktan öteye geçmese de son derece etkili bir
sahneydi. Darbe diyoruz da boşuna demiyoruz. Fakat esas dikkat çekici nokta
Kurdoğlu’nun “hain belli” sözünü ve “merhametten maraz doğar” sözünü
kullanmasıydı. Üstelik kendisi bizzat merhametten doğan marazken...
Parti kur oy verelim Süleyman Şah!
Sonrasında bu
yöntemi pek seven Kurdoğlu Kayı ahalisine “bu ne taşkınlıktır, bu ne asiliktir,
bu ne densizliktir” de dedi. Bu sözlerin hepsi günümüze güzel bir eleştiri.
Kurguyken her şey apaçık ortada oluyor ama gerçek hayatta ve günümüzde o kadar
kolay açığa çıkmıyor. Artık pek çokları Kurdoğlu’nun taktiğini kullanıyor. Kendi
yaptıkları şeylerin tam tersini söyleyerek hedef şaşırtıyorlar veya başkası
yapmış gibi göstermeye çalışıyorlar ve türlü oyunlar çeviriyorlar. Yani aslında
söylenen sözlerin pek bir hükmü yok. Kurdoğlu hepimize iyi bir ders olmalı.
Meğer toydan
sürgün kararı gelince Kurdoğlu’nun pusatını bırakmasının bir sebebi varmış.
Zira sürgün yolunda kuracağı tuzağın planlarını yapmaya başlamış bile. Fakat
bizim taraf da artık uyumuyor. Süleyman Şah’dan Selcan’a herkes bu kararın ne
anlama geldiğini çok iyi biliyor. Bir toydakiler bilmiyor...
Konuşarak halledebiliriz..
Tapınakçılar
da oyun, pusu biter mi? Bitmez... Bir kez daha Ertuğrul’u tuzaklarına
düşürdüler ve bu sefer esir aldılar. Petruggio’nun derdi sandık, Arabi hazretlerinin
sandığı fakat onu da Ertuğrul vermiyor. Ertuğrul’un sandığı vermemesi güzel de
esir düşmesini hiç sevmiyorum. Hoş, esir düşmeseler obada olanları öğrenemeyeceklerdi.
Petruggio kibrine yenilip Ertuğrul’a ne var ne yok anlattı. Kibir kuşkusuz en
yıkıcı günah. En güçlülerin bir anda her şeylerini kaybetme sebebi. Belki de bu
yüzden kibir Şeytan’ın en sevdiği günah. Petruggio’da kendi yıkımını başlatmış
oldu.
Bütün bunlar
olurken kafeste Gündoğdu’nun kaçma planları yapmaya başlaması “elimiz armut
toplamıyor” mesajıydı. Kaçıp, Korkut bey’in obasına gidebilirlerse beraber
tekrar dönüp Kurdoğlu’nu yıkabilirlerdi gerçekten. Plan güzel ama Süleyman Şah’ın
kendi obasından kaçma fikri ne yalan söyleyeyim insana koyuyor. Neyse ki Turgut
engelledi de kaçamadılar.
Zalimlerin daima
bir planı var. Fakat Mevla’mın da bir planı var. Ertuğrul bir kez daha
karanlıklar içinde çıkmazda kaldı ve Arabi hazretleri bir kez daha Ertuğrul’un
yolunu aydınlattı. Geçen bölüm Müslüman olan Ömer’in bu şekilde Ertuğrullara bağlanması
çok güzel bir fikir. Arabi hazretleri ise yine nefeslerimizi kesti. Tek
kelimeyle muhteşemdi. Şimdi serbest kalan Ertuğrul, Ömer Alp’le birlikte çok
daha güçlü bir şekilde Kurdoğlu’nun tepesine binecek. Petruggio’nun kibrinin
cezası önce Kurdoğlu’na patlayacak.
Baltalar elimizdee uzun ip belimizde biz gideriz ormana hey orrmanaaa
Fragman’da
Kurdoğlu’nun tepesinde biten Ertuğrul’u görmüştük. Çekime bakınca rüya olduğu
ortadaydı. Kelle alma sahnesini rüyada verdiklerine göre gerçeğinin bu bölüm
olmayacağı ortaya çıkmıştı. Sabah olduğunda Süleyman Şah ve ailesi, yakınları
sessizce yola koyuldular. Tabii arkalarında da o suyu içmeyen Turgut var.
Ertuğrul ise son sahnede sanırım yola çıkanları gördü.
Diriliş “Ertuğrul”
21. bölüm’de tamamen Kurdoğlu’nun sözde zaferini izledik ki resmen izlerken
şiştim. Bir bölüm daha Kurdoğlu saltanatına takatim yok. Bölümün tek güzel anı
Süleyman Şah’ın Kurdoğlu’na koyduğu kafaydı ki yağlarım eridi desem yeridir.
Ömer ise gerçekten güzel bir gelişme oldu ama onun keyfini gelecek bölümlerde
süreceğiz. Temeli çürük saltanatına iyi tutun Kurdoğlu! Bundan sonra Ertuğrul’un
her adımı o saltanatını sarsacak ve sonunda bir incir gibi yere düşeceksin. Keyifle
o sahneleri bekliyorum.
Bu arada Hayme Ana, Kurdoğlu'na "kurrdun oğluuu" derken bence Elma Kurdu'nu kastetti. En azından ben öyle düşünmek istiyorum. Lütfen keyfimi bozmayın.
Haftaya
görüşürüz.