Ona sevgili annesinin öğrettiği şekilde diktiği simsiyah elbisesi
içerisindeki genç kadın sadece bir yıl önce kardeşinin düşüp ölümcül olarak sakatlandığı
kulenin duvarının dibine çöktü. Kış iyice yaklaşmıştı, duvar taşlarının
arasındaki yumuşak beyaz ve şeffaf oluşumdan bunu gayet iyi anlayabiliyordu. Duvarın
soğukluğunu eldiveninin üzerinden bile hissedebiliyordu. Eldivenini çıkarıp
parmaklarını duvar taşlarının çıkıntıları üzerinde gezdirdi, taşların arasındaki
buz parçacıklarını tırnaklarıyla kazımaya çalıştı, tepedeki sarmaşık bile
yapraklarını dökmüş, geçen uzun senede tüm canlılığını kaybetmişti.
Sadece geçen sene burada Kral'ını ve Prens'ini beklerken, biri çıkıp olacakları
söylese, güler geçer, anlatılanlara inanamazdı. Ailesinin sımsıcak ortamında
korunaklı bir biçimde yaşarken, hala kıkır kıkır koşuşan, fıkır fıkır kanı
kaynayan bir genç kızken, tabii ki kardeşleriyle geçinemezken ve annesini bu
kadar özlememişken şimdi bile o günlerin ne çabuk gelip geçtiğine inanamıyordu
Winterfell Kalesi'nde, ona bu kadar yabancı olanların arasında… Ailesi her
şeyiydi ve o her şeyini kaybetmişti.
Bir başka duvar dibinde bir başka canlı duruyordu düşünceler içerisinde.
Devasa yaratık hareketsizce duran taş yapıların, kararmış sütunların,
parçalanmış yitmiş hayatların arasında yapayalnızken ailenin önemini bir kez
daha anımsamaya başlamıştı tam iki asır öncesinde kalmış hatıralarında…
‘Baaalişşşşşş! Hayatımın anlamı, bir tanecik kuzucuğum, hadi gel!’
‘Kuzucuk ne yahu? Tamam, bir dakikacık daha, şu kayanın etrafında bir tur
daha atacağım geliyorum!’
‘BALERİON! Bak kızmaya başlıyorum artık, bırak sağa sola uçmayı da gel
yemeğini ye! Yoksa geliyor beş kardeş!’
‘Ama anne aç değilim ben! Daha yarım saat önce çalılıkların arasında benden
kaçmaya çalışan bir şey yedim, bembeyazdı, ben kapkara yaptım! Ben yaptım!’
‘Sana kaç defa söyledim, bilmediğin şeyleri ağzına alma, midene indirme!
Bir gün yanlış bir şeyler yutacaksın! Hem bak terli terli gidip dereden soğuk su
içiyormuşsun sonra hasta olacaksın,
tasası derdi yine bana düşecek! Gel otur şuraya çabuk, uçmayı kes! Ay! Başım
döndü seni seyretmekten! Vallahi şu kuyruğu yiyeceksin şimdi kafana kafana! Zaten
bütün gün yorgunluktan perişan olmuşum! BALERİONNNNN! Kime diyorum! Akşama
görürsün sen! Yaramazlıklarını babana bir bir anlatacağım!’ Bakalım ondan sonra
da kafana eseni yapabilecek misin?’
Kulağında geçmişin izleri, yaşlı gözlerle annesinin zar zor
bulduğu kafatasının başında saatlerce bekledi Balerion. Belki günlerce de
durabilirdi o noktada, gömülü olduğu yerde. Onun yatağından alacağı bir
sıcaklık, içini sevindirecek bir esinti, geçmişin şaaşalı günlerine geri
döndürecek bir işaret, ne kadar ihtiyaç duyduğu bir şeydi bu yalnız günlerinde.
Ama ne kadar beklerse beklesin değişen hiç bir şey olmayacaktı. Lanet olasıca
kızıl alev küresi göklerden süzülüp nasıl da dağları eriterek denize doğru
akmıştı Valyria topraklarından. Mağaralarına kapanmaları bile kurtaramamıştı
geride kalanları. Koskoca bir ırkın son günlerini yaşadıklarını hissetmeden
nasıl geçmişti çocukluk, ilk gençlik yılları…
Masumiyetin sonu acaba ne zaman
gelirdi? Bilinçli olarak başkalarının istemeyeceği bir şey yapmak ve bunu
önceden planlayıp yapmak, artık çocukluktan çıkıp büyümek sonucunda gelirdi
belki de… O İşi hangi türlü yaparsa yapsın sonuçta hiçbir zaman herkesi memnun
edemeyeceğini öğrenmek büyümesini sağlardı kişinin, masumiyetini kaybetmesini sağlardı. İşte o
zaman küçük çocukların gözünde korkularak saygı duyulan ama artık bir türlü içten
sevilemeyen bir komutan olurdu insan, belki de.. Kızlarının gözünde uzaktan
gururla savaşa ilerleyen bir baba ama yalnızlığın içerisindeki bir kral olarak
kalırdı hayatının sonuna dek belki de.
Masumiyetin sonu, planlayarak,
birilerini memnun etmek adına istenmeden yapılan evlilikti, sırf konumunu
korumak ve pekiştirip güçlendirmek için. Karşısında bulunan liderleri ejderha
ateşinde pişirmekti acımasızca ve öç alma duygusuyla, istemeyerek de olsa
tutamayacağı sözler vermekti. Şartlar değiştikçe pişman olsa bile, ailesini
kaybetmek ve yalnız yaşamaya mahkum olmaktı masumiyetin sonu.
Umutsuzca gökyüzüne baktı yaşlı Balerion, hala masum kalabilenleri
kalbinden alkışladı bu kavga gürültü içerisinde. Missandei ile Gri Solucanı gördü
dev gibi göz bebekleri Meereen’deki yatak odalarında, Samwell Tarly ve Gilly’nin
aşkını seyretti gözlerini kısarak Kara Kale'deki kütüphanede ve Tarth’lı Lady
Brienne’in yemininin peşinde ilerlemesini gözlemledi anlam veremeyerek
Winterfell’in birahanelerinde. O, kara dehşet olarak anılmaya başladığında
kaybetmişti masumiyetini Valyria topraklarında, annesinin gözünde.