Yanılmış olmayı çok isterdim. Şaka şaka, tabii ki istemezdim.
Beklediğim gibi Martin, Safiye'yi resmen hediye paketi yapmış. Yol boyunca
bütün kinini kustu. Zaten kusmasa şaşardım. Susmayı seçebilirdi ama yok, ne
varsa söyledi. Beyefendilik bu gibi zamanlarda ortaya çıkar. Nezaket önemli bir
özellik, herkeste bulunmaz.
Safiye'ye yapabileceği şeylerden gerçekten korkuyordum ki gitti
hediye paketini Tilki'ye teslim etti.
Martin'in, Tilki'yi nereden ve nasıl tanıdığını gerçekten merak ediyorum. Tilki,
Martin gibi çok gizli bir kimliğe sahip ve 66. nesille haşır neşir olacak kadar
üst seviyede biriyle direkt görüşebiliyor. Daha da önemlisi kimseye minnettinin olmadığını ispatlar şekilde aynı perdeden konuşuyor. Sanırım Tilki'yi hafife
aldık. O da geçen bunca zaman içinde derinlere inmiş. Üniversiteden hocası
olacak değil ya...
Tilki’nin Safiye’yi ele geçirir geçirmez Settar Ağa’ya sıkmasına
ne yalan söyleyeyim üzülemedim. Daha önce de söylemiştik Settar Ağa hak etti
bunu. Polat dışında Vadi’de öfkeyle kalkan zararla oturur. Cengiz Sezici’nin
yolu açık, şansı bol olsun.
Alacaklı gibi öylece başımda dikiliyorlar. Çay söyleyen de yok..
Settar Ağa gitti ama yerini dolduracaklar adam çoktan belli
oldu. Yeni ağamızın adı Beran. İlk Miran’ın cenazesinde dikkatimizi çekmişti.
Nihayet o da artık açık açık Vadi’ye katıldı. Gelen yorumlarda da yüz ifadesi,
duruşu çok beğenilmişti. Bu bölümde biraz daha uzun izledik ve kendi adıma
iyice emin oldum. Gereken fırsat verilirse ortaya efsane bir karakter çıkacak.
Polat’a ve Zülfikar Ağa’ya giderli, iğneli konuştu ama burnu sürtülür elbet.
Beran Ağa’yı izlemek keyifli verecek. Zira artık sokakta işler değişecek...
Erhan’ın yolladığı ama vurulup kenara atılan adamlardan birinin
yaşadığını geçen bölüm görmüştük. Beklediğimiz gibi Tilki’nin haberini mekana
ulaştırdı. Fakat telefon bulurken temizlediği adamı saklama gereği duymamış.
Tabii Tilki pırrrr uçuverdi. Aslında Andrei’ye tilki değil de kanatlı bir hayvan
lakabı bulsak daha iyi olacak. Neyse...
Abi leptapı içine koymuş, şarjını yanına koymamış şerefsiz.
Polatların haberi alıp üç ayrı yerden birer birer çıkarak
Tilki'nin adamlarını indirmeleri keyifli olsa da Settar'ın cesedine ulaşmaktan
başka bir şeye yaramadı. Olsun, en azından ofiste birbirlerini darlamayı
bırakmış oldular. Polat da darladı mı fena darlıyor hakikaten. Cahit bir ara
şiştim deyip soda isteyecek sandım. Martin’in bilgisayarından neler çıkacağı
konusunu ise bu paragrafın sonuna iliştiriyorum. Kısmet olursa daha çok bilgiye
ulaşıldığında uzun uzun değineceğim.
Ne yapayım hacı yaa çocuklar tutturdu piknik piknik diye. Hanım da evde bunalmıştı. Getirdim işte onları bir yere. Hanım çay demliyor şimdi... (Tam Türk oturuşu. Başka millette bulamazsın)
Petrol kuyuları davası ne kadar önemli olsa da son bölümlerde
öyle gelişmeler oldu ki vallahi biz bile unuttuk. Hatırlama zamanı gelmişti.
Fehmi’nin Mete’yi çağırıp Mr. Smith’e bizzat mesaj yollaması bir şeylerin
değişeceğini gösteriyor. Bir senedir kardeş kavgası vardı. Fakat bu durumdan
yararlanan Polat’ın hamleleri ve Harun Bey'in elinin giderek güçlenmesi belli ki
birilerine “biz ne yapıyoruz” sorusunu sordurmuş.
Yüzyıl aradan sonra hanedanların yapacakları yeni toplantıda
elbet bir şekilde anlaşırlar. Fakat kuyular ellerinden giderse toplantı
yapmanın anlamı kalmaz. Mr. Smith’in Mete’ye sinir olsa da Fehmi’den gelen
desteği duyduğu andaki verdiği tepki de bu düşüncemi doğruluyor. Karşı taraf
tekrar 'kutsal ittifak' kuruyor. Polat’ın işi artık daha da zor olacak. Zaten ne zaman
kolay oldu ki?
Mete bir yandan telefonda uzun uzun konuşurken (ki hiç sevmem)
diğer yandan Hoca’ya pusuyu kurmuş bile. Zaten o kurmasa artık Fehmi, Mete’ye
pusu kuracaktı. Son derece zekice bir plan demeyeceğim. Aksine afedersiniz ama “Yasin
Komutan bu aptallığı nasıl yapar?” diye soracağım. Yolda giderken belli ki çok
planlı olmayan bir şekilde size ateş açıldı. Geri püskürttünüz. Buraya kadar
her şey tamam. Tamam olmayan kısmı ise sonra geldi.
Benim adım Yusuf. Duyduğunuzda alayınız olacak yusuf yusuf!
Saldırının hemen ardından korumanın görevi kaçanları kovalamak
değil, hızlıca olay yerinden korunan şahsı uzaklaştırmaktır. Hadi bir kısmınız
dayanamadı kovaladı. Diğerleri neden tam olarak saldırının olduğu noktada
bekliyor? Kurtlar Vadisi Pusu’da uzun
zamandır bu kadar mantığa aykırı bir pusu görmemiştim. Neyse ki beyaz motorlu
prens Yusuf yetişti de bir de Hoca stresi yaşamadık. Belli ki Yusuf parlatılmak
istenmiş. Fakat bunu daha farklı bir yolla da yapabilirlerdi. Yasin Komutan’ın
gözümdeki karizmasını çizmeye gerek yoktu.
Tamam dedim sorarım evdekilere beyazları neyle yıkadıklarını.
Zülfikar Ağa’dan aldığı istihbaratla Polat’ın Ordinaryüs’e
çökmesi belki de bölümün en zevk aldığım anlarıydı. Uyuşturucu işinden nefret
ediyorum. Bir insanı bir anlık sinirle, savunma refleksiyle veya ani bir
zayıflıktan dolayı değil, uzun zamanda azar azar, bilerek ve isteyerek tüm
sevdiklerinin gözleri önünde öldürüyorsun. Daha korkunç bir şey olamaz ve
cezası ne olursa olsun yürekler ferahlamaz. İşte bu yüzden Polat, Ordinaryüs’ün
ağzına ağzına her vurduğunda zevkten 16 köşe oldum. Tilki için özel hazırladığı
uyuşturucuları tekrar ona yutturmasına ise bayıldım. Benzerini Pusat da
yapmıştı. Fakat umarım o uyuşturucuların değerli olduklarını Polat anlar ve
Tilki için kullanır. Zira Tilki’nin canını al, parasını alma...
Hımmm demek bu bölümde de sahnem az...
Mete operasyona başlar da Mr. Smith durur mu? O da soluğu
Akiflerin bahsettiği Nedim beyin evinde aldı. Fakat Nedim bey için gitmemiş.
Çocukları için gitmiş. Böylesi hem daha kolay hem de karşı tarafı daha ikna
edici bir hareket. Tabi bir o kadar da alçakça. Anlayacağınız karşı taraf yine
şaşırtmadı. Nedim Bey'in çocuklarına ne olacağını gelecek bölüm anlarız. Hem
Akifler de fazla oturdular orada. Biraz hareket lazım.
Beni beni Bihter'ini!
Mr. Smith’in Nedim hamlesine şaşırmadım ama halife hamlesini
gerçekten beklemiyordum. Eli silahına gittiğinde Halife’nin yanındaki adamlara
sıkar, onu da tehdit eder diye düşündüm ama herifin kafasına sıktı. Kurtlar Vadisi Pusu’nun reel olaylara
karşı fikrini bir şekilde beyan ettiğini hepimiz biliyoruz. Aslında IŞİD lideri
Bağdadi’nin ölümünün resmen kabul edilmesinden hemen sonra Britani’nin de
öldürüleceğini tahmin etmemiz gerekirdi. Fakat burada Vadi Aklı'nın bize
söylemek istediği şey sanırım ne olduğundan ziyade nasıl olduğuydu. Bunu da
yazalım bir kenara dursun. Sonuçta kim yukarı çıkardıysa, o indirir.
Ne? Haftaya Kurtlar Vadisi Pusu lig maçına mı denk geliyor?
Fehmi, Mete’nin akla hayale sığmayan Hoca operasyonunun
başarısızlığından sonra iyice delirdi. Koca Baron taktı silahı beline çıktı
yola. Eskiler bir başka vallahi. Karahanlı kan golünde yüzüp keyif alırdı da
yine de silaha yanaşmazdı. Nail beye yaptıkları operasyon gerçekten enteresan
oldu. Ateş açılmışsa ve yol boşsa durmazsın. Zira öyle tekerler yapıyorlar ki
baltayla vur yine min 40 km falan gidiyor. Koskoca Nail beyi keklik gibi
avladılar. Daha doğrusu Nail bey avlanmak istemiş. Zira o kadar az korumayla
hareket etmek pek akıl karı değil. Nihayet Fehmi’den Polat’a şeref golü geldi
ve Nail’in kafasına sıktı. Polatlar şimdi yeni bir paralı ortak arayacaklar ama
eskisini koruyamadıkları göz önüne alınırsa bulmaları biraz zor.
Ya ben burnumdan nefes alamıyorum diyorum sen benim ağzımı kapatıyorsun!
Pusat’ın dayak şovunu beğenmeyen oldu mu? Vallahi ben
beğendim. 300 Spartalı arasında rahat ilk 20'ye girer. Memati döve döve iyi öğretmiş dayak atmasını. Elleri çözülmüşken kaçamamasına eksi puan versem de o kadar adamı
indirmesine artı puan veriyorum. Tilki ise gözümde resmen karizmasını çizdi.
Yaralı adama meydan okumak hiçbir şeyi ispatlamaz. Aksine Pusat’ın yaralı
olmasa Tilki’yi rahat rahat götürebileceğini gösterir. Bu sahneden önce “Pusat,
Tilki’yi götürebilir mi?” diye sorsalar gülerdim herhalde. Şimdi ise sadece
Tilki’ye gülüyorum. Pusat o yarasına rağmen ağzının ortasına koydu yumruğu. O
da şimdilik bana yeter.
Gel bakalım, gel bakalım pusuya da gel bakalım. Kafanı kaldır, ortaya yürü iyi nişancıyı gör bakalım... (göremedi)
Demiştik ya “Tilki’nin canını al parasını alma” diye...
Ordinaryüs sayesinde Polat’da da ışık yandı. Uyuşturucu numunelerini yem edip
adamını serbest bırakmak çok akıllıcaydı. Tilki’nin nihayet sniper dürbünün
arkasında değil de önünde olması gerçekten güzel bir andı. Tilki’dir bu
tedariksiz gelmez diyeceğim ama kibrine yenilip sniper hamlesini beklememiş
olabilir. Yine de muhtemelen o pusudan bir şekilde kurtulacaktır. Fakat bazı
şüphelerim var. Zira meğer Tilki’nin bir kardeşi varmış. Adı da Stefan. Adı
geçtiyse kendisini de göreceğiz demektir. Bu da Stefan’a gerekli motivasyonun
kazandırılması için Tilki’nin harcanağı anlamına gelir. Peki ne zaman? Ben de
bilmiyorum ama çok bekleyeceğimizi de sanmıyorum.
Hem Stefan varsa belki Damon da vardır. Vampirler sarar Vadi’yi
fena mı olur? Tabii pek çoğunuz için bu cümle bir anlam ifade etmiyor. Her hafta
ranini tv’de aynı zamanda The Vampire
Diaries adlı yabancı bir diziyi de yorumluyorum. Orada da Stefan adlı
vampir bir karakter var. Hazır ortak nokta bulmuşken reklamımı yapayım dedim.
Fena mı ettim?...
Kurtlar Vadisi 258. bölümü de bu şekilde bitirdik. Haftaya bir
sürü aksiyon bizi bekliyor. Yazı biraz kısa oldu ama bölüm de çok uzun
sayılmazdı ki bu iki durumu da açıkçası pek sevdim. Umarım siz de seversiniz ve
bu sevginizi diğer dizilere de yansıtırsınız ve iş öyle bir noktaya gelir ki 50
dakikalık her anı yeni bir gelişme dolu Kurtlar
Vadisi Pusu bölümleri ve başka yerli diziler izleriz. Bu da böyle bir
hayalim işte...
Haftaya görüşürüz.